Prof. Dr. Haydar Baş yıllardan beri özellikle 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinden sonra yeniden alevlendirilmeye çalışılan sağ ve sol kavramlarına vurgu yapıyor ve bu kavramların İslam'daki sağ ve sol kavramlarıyla alakalı olmadığını, materyalizmin ortaya çıkardığı kavramlar olduğunu vurguluyor.
Neden?
Özellikle çok partili hayata geçtikten sonra bu iki kavram, ülkemiz siyasetine sokuldu. Kim tarafından derseniz bence cevap ABD'dir. Yani emperyalistlerdir. Çünkü Rusya önderliğinde dünyayı saran Sosyalizm'in rüzgarından korunmak ve Rusya'ya karşı Türkiye'yi kullanmak için kısaca 'Yeşil İslam' denilen muhafazakar, dinci, milliyetçi kesimi destekleyerek iktidara getirdiler. Ve bu kesim sağcı olarak adlandırıldı. Karşısındaki zihniyet de otomatikman solcu oldu.
Bu iki kesim dairesinde adları farklı birçok parti kuruldu, siyaset meydanlarına indi, iktidar oldu veya iktidarını kaybetti. Dünden bugüne kazananların da, kaybedenlerin de yaptığı siyasetin çerçevesi hep sağ ve sol eksenleri içinde oldu. İslamcı, denilenlerin oy potansiyelinin neredeyse tamamı sağ kesimdendir.
Türkiye'de din, denilince akla gelen her daim İslam'dır. Bundan dolayıdır ki, yıllardan beri milletimizin bilinçaltında sağcı denilince İslam'a saygılı, kendince İslam'ı yaşamaya çalışan insan veya insanlar, solcu denilince İslam'a karşı veya İslam'a mesafeli veya her daim İslam'a bir eleştirisi olan insan veya insanlar algısı yerleştirildi.
İktidarda veya muhalefette olan parti ve liderler özellikle seçim zamanlarında veya çözümsüz kalıp, iktidarlarını kaybetme korkusuna kapıldıklarında ilk başvurdukları yöntem, milletin bilinçaltına ekilen sağcı-solcu (daha Türkçesi dinci-dinsiz) kavramlarının fitilinin ateşlemeleridir.
Bu ateşe çok canlar atıldı. Ama öldüren ne için öldürdüğünü bilmediği gibi ölen de niçin öldüğünü bilmedi. Karşısındakini dinsiz ilan eden niçin tekfir ettiğini bilmediği gibi tekfir edilen de ne oluyor, demedi.
Dediğim gibi bu kavgalarda binlerce can verdik. İnanç boyutunda ise tablo çok daha vahim. Çünkü inancımızın ölçüsü o dur ki, bir Müslüman tekfir edildiğinde eğer o kişi kafir değil de Müslüman ise ona, kafir diyen yani tekfir eden kafir olur.
Bu noktada, Muhterem Hocam Prof. Dr. Haydar Baş'ın, sağ-sol çatışmalarının her tarafı yaktığı o 80'li yıllarda Trabzon'da bir dükkânda, CHP'nin Akçaabat ilçe başkanı ile sağcı, milliyetçiliği ile nam salmış (?) birinin tartışmasını ekranlarda örnek olarak anlattı. Bu olayı aklımızdan çıkarmamamız lazım, diye düşünüyorum.
Sayın Baş o tartışmada milliyetçi, muhafazakar veya sağcılığıyla öne çıkmış şahsın, CHP'li başkana 'siz şöylesiniz, böylesiniz' babında milli ve manevi değerler üzerinden demedik laf bırakmadığını, tam o sırada ezan okunduğunu ve CHP'li başkanın 'SENİNLE BAŞA ÇIKILMAZ. BEN NAMAZA GİDİYORUM' diyerek oradan ayrıldığını, anlattı.
Yani birisi din, iman avukatlığı yapıyor, diğeri imanın gereğini yerine getiriyor. Başka söze gerek var mı?
Başta da belirttiğim gibi bugün piyasada kullanılan sağ ve sol kavramları bizim kültürümüze hele hele imanımıza ait kavramlar değildir. Teslis akidesine inanan, maddeci, emperyalist Avrupa'ya yani Haçlıya ait kavramlardır.
Ama ne hazindir ki! Avrupa'nın bu ayrımcı kültürü bu milletin içine de girdi. Yine hazindir ki, kimsenin buna itirazı olmadı.
Nasıl mı, sorusunun cevabını yarın bulmaya çalışalım?
Neden?
Özellikle çok partili hayata geçtikten sonra bu iki kavram, ülkemiz siyasetine sokuldu. Kim tarafından derseniz bence cevap ABD'dir. Yani emperyalistlerdir. Çünkü Rusya önderliğinde dünyayı saran Sosyalizm'in rüzgarından korunmak ve Rusya'ya karşı Türkiye'yi kullanmak için kısaca 'Yeşil İslam' denilen muhafazakar, dinci, milliyetçi kesimi destekleyerek iktidara getirdiler. Ve bu kesim sağcı olarak adlandırıldı. Karşısındaki zihniyet de otomatikman solcu oldu.
Bu iki kesim dairesinde adları farklı birçok parti kuruldu, siyaset meydanlarına indi, iktidar oldu veya iktidarını kaybetti. Dünden bugüne kazananların da, kaybedenlerin de yaptığı siyasetin çerçevesi hep sağ ve sol eksenleri içinde oldu. İslamcı, denilenlerin oy potansiyelinin neredeyse tamamı sağ kesimdendir.
Türkiye'de din, denilince akla gelen her daim İslam'dır. Bundan dolayıdır ki, yıllardan beri milletimizin bilinçaltında sağcı denilince İslam'a saygılı, kendince İslam'ı yaşamaya çalışan insan veya insanlar, solcu denilince İslam'a karşı veya İslam'a mesafeli veya her daim İslam'a bir eleştirisi olan insan veya insanlar algısı yerleştirildi.
İktidarda veya muhalefette olan parti ve liderler özellikle seçim zamanlarında veya çözümsüz kalıp, iktidarlarını kaybetme korkusuna kapıldıklarında ilk başvurdukları yöntem, milletin bilinçaltına ekilen sağcı-solcu (daha Türkçesi dinci-dinsiz) kavramlarının fitilinin ateşlemeleridir.
Bu ateşe çok canlar atıldı. Ama öldüren ne için öldürdüğünü bilmediği gibi ölen de niçin öldüğünü bilmedi. Karşısındakini dinsiz ilan eden niçin tekfir ettiğini bilmediği gibi tekfir edilen de ne oluyor, demedi.
Dediğim gibi bu kavgalarda binlerce can verdik. İnanç boyutunda ise tablo çok daha vahim. Çünkü inancımızın ölçüsü o dur ki, bir Müslüman tekfir edildiğinde eğer o kişi kafir değil de Müslüman ise ona, kafir diyen yani tekfir eden kafir olur.
Bu noktada, Muhterem Hocam Prof. Dr. Haydar Baş'ın, sağ-sol çatışmalarının her tarafı yaktığı o 80'li yıllarda Trabzon'da bir dükkânda, CHP'nin Akçaabat ilçe başkanı ile sağcı, milliyetçiliği ile nam salmış (?) birinin tartışmasını ekranlarda örnek olarak anlattı. Bu olayı aklımızdan çıkarmamamız lazım, diye düşünüyorum.
Sayın Baş o tartışmada milliyetçi, muhafazakar veya sağcılığıyla öne çıkmış şahsın, CHP'li başkana 'siz şöylesiniz, böylesiniz' babında milli ve manevi değerler üzerinden demedik laf bırakmadığını, tam o sırada ezan okunduğunu ve CHP'li başkanın 'SENİNLE BAŞA ÇIKILMAZ. BEN NAMAZA GİDİYORUM' diyerek oradan ayrıldığını, anlattı.
Yani birisi din, iman avukatlığı yapıyor, diğeri imanın gereğini yerine getiriyor. Başka söze gerek var mı?
Başta da belirttiğim gibi bugün piyasada kullanılan sağ ve sol kavramları bizim kültürümüze hele hele imanımıza ait kavramlar değildir. Teslis akidesine inanan, maddeci, emperyalist Avrupa'ya yani Haçlıya ait kavramlardır.
Ama ne hazindir ki! Avrupa'nın bu ayrımcı kültürü bu milletin içine de girdi. Yine hazindir ki, kimsenin buna itirazı olmadı.
Nasıl mı, sorusunun cevabını yarın bulmaya çalışalım?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025
- Erdoğan’ın ‘Filistin’ nöbeti / 03.04.2025
- İktidar sanki hiç sandık gelmeyecekmiş gibi hareket ediyor / 01.04.2025
- İslam dünyasında bayram! / 31.03.2025
- ‘Cebrail dua etti, bende amin dedim’ / 30.03.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025
- Erdoğan’ın ‘Filistin’ nöbeti / 03.04.2025
- İktidar sanki hiç sandık gelmeyecekmiş gibi hareket ediyor / 01.04.2025
- İslam dünyasında bayram! / 31.03.2025
- ‘Cebrail dua etti, bende amin dedim’ / 30.03.2025