Bağımsızlığımızı korumakla görevli olanlardan bazıları, büyük bir zafiyet içinde. Korkudan mı, gafletten mi, yoksa başka bir illetten mi, bilinmez. Bağımsızlıktan taviz veriyor ve sonra dönüp şöyle diyorlar: "Küreselleşme çağında yaşıyoruz. Bu çağda bağımsızlık anlayışı değişti. Artık bütün ülkeler karşılıklı olarak birbirlerine bağımlı hale geldiler".
Bu sözü tahlil etmeden önce, bağımsızlık ne demektir, onu tanımlamak gerekir. Bir devlet için bağımsızlık, egemenlik hakkını sonuna kadar kullanmaktır. Bu haktan zerre miktarı taviz veren bir devlet, bağımsız değil, bağımlı ve uydu bir devlet olur. Böyle bir zilleti, anlayış değişikliği olarak değerlendirmek imkansızdır. Dahası, bağımsızlık, anlayıştan öte yaşanan bir haldir. Esir olmuş bir milletin bağımsızlık anlayışı ne kadar değişirse değişsin, o yine esirdir. Aslında en büyük esaret, esir olduğu halde kendini hür zannedenlerin esaretidir.
Bağımsızlık anlayışının değiştiğini ileri sürenler, tahribata, bağımsızlığın vazgeçilmez unsurlarını hafife almak ve reddetmekle başlıyorlar. Mesela, vatana bir avuç toprak, bayrağa bez parçası, çok rahatlıkla diyebiliyorlar. Ne yazık ki, bu fikirleri yaymaya çalışan bir tarikat, Türkiye'de de faal durumda. Biliyorum, bunu derken, bazılarının aklı hemen İslam tarikatlarına gidecektir. Ama aklımız hiç o taraflara gitmesin. Bilindiği gibi, Türkiye'de tekke ve zaviyelerin kapatılmasıyla İslam tarikatları hukuken ve fiilen ortadan kaldırıldı. Sözünü ettiğimiz tarikat, bir Hıristiyan tarikatı olan "Yehova Şahitliği"dir. Bu tarikatın mensupları Türkiye'de cirit atıyorlar. Atabilirler, çünkü Yargıtay onlar için beraat kararı vermiştir.
Peki, nedir bu Yehova Şahitliği? Bu soruya kaynaklardan cevap arayalım ki, kimseye iftara atmadığımız belli olsun. Britanica ansiklopedisi Yehova şahitlerini şöyle tanımlanıyor: " Laik hükümetlere karşı çıkan, dünya kuvvetlerini ve siyasi partileri şeytanın dostu olarak gören, bayrağı selamlamayı ve askeri yükümlükleri ifa etmeyi reddeden kişiler". Meydan Larousse'de ise Yehova Şahitliği, "asker olmayı ve bayrak selamlamayı reddeden mezhep" şeklinde tarif ediliyor.
Yehova şahitleri için "Allah Hak Olsun" adlı kitapta da şunlar yazılır: "Yehova şahitleri güttükleri vaaz faaliyetinden dolayı içinde ikamet ettikleri milletlerin silahlı kuvvetlerinde askeri talim ve hizmetten muafiyet talep ederler... Başkomutan Yehova, şahitlerine bu dünyanın cismani harbine katılma müsaadesi vermez. Dünyanın herhangi bir ordusuna hizmet etmek, Yehova'nın ordusundan firar etmek demektir ve bu firar da Yehova katında büyük cezaya tabidir" (s. 219).
Şimdi, kafamızı iki elimizin arasına alıp düşünelim. Bağımsızlığı korumakla görevli olanlar "bağımsızlık anlayışı değişti" derlerse ve Yehova şahitlerinin bağımsızlıkla ilgili ne varsa hepsini temelden reddeden fikirlerini yaymalarına izin verirlerse, bu ülkenin bağımsızlığını kim koruyacak, kim savunacaktır?
Türk milleti, bağımsızlık uğruna can veren bir millettir. Yeri ve sırası gelince yine can verecek inançtadır. Bu inancın yıkılmasına göz yumarsak, yani milleti millet yapan değerleri küçümsersek, millet olmaktan çıkar, güdülen bir sürüye döneriz. Aklımızı başımıza devşirelim, milli ve manevi değerlerimizi koruyalım. Unutmayalım ki, bağımsızlığımız giderse, her şeyimiz gider. Bağımsızlığımızı korursak, yitirdiğimiz diğer değerleri yeniden kazanabiliriz.
Bu sözü tahlil etmeden önce, bağımsızlık ne demektir, onu tanımlamak gerekir. Bir devlet için bağımsızlık, egemenlik hakkını sonuna kadar kullanmaktır. Bu haktan zerre miktarı taviz veren bir devlet, bağımsız değil, bağımlı ve uydu bir devlet olur. Böyle bir zilleti, anlayış değişikliği olarak değerlendirmek imkansızdır. Dahası, bağımsızlık, anlayıştan öte yaşanan bir haldir. Esir olmuş bir milletin bağımsızlık anlayışı ne kadar değişirse değişsin, o yine esirdir. Aslında en büyük esaret, esir olduğu halde kendini hür zannedenlerin esaretidir.
Bağımsızlık anlayışının değiştiğini ileri sürenler, tahribata, bağımsızlığın vazgeçilmez unsurlarını hafife almak ve reddetmekle başlıyorlar. Mesela, vatana bir avuç toprak, bayrağa bez parçası, çok rahatlıkla diyebiliyorlar. Ne yazık ki, bu fikirleri yaymaya çalışan bir tarikat, Türkiye'de de faal durumda. Biliyorum, bunu derken, bazılarının aklı hemen İslam tarikatlarına gidecektir. Ama aklımız hiç o taraflara gitmesin. Bilindiği gibi, Türkiye'de tekke ve zaviyelerin kapatılmasıyla İslam tarikatları hukuken ve fiilen ortadan kaldırıldı. Sözünü ettiğimiz tarikat, bir Hıristiyan tarikatı olan "Yehova Şahitliği"dir. Bu tarikatın mensupları Türkiye'de cirit atıyorlar. Atabilirler, çünkü Yargıtay onlar için beraat kararı vermiştir.
Peki, nedir bu Yehova Şahitliği? Bu soruya kaynaklardan cevap arayalım ki, kimseye iftara atmadığımız belli olsun. Britanica ansiklopedisi Yehova şahitlerini şöyle tanımlanıyor: " Laik hükümetlere karşı çıkan, dünya kuvvetlerini ve siyasi partileri şeytanın dostu olarak gören, bayrağı selamlamayı ve askeri yükümlükleri ifa etmeyi reddeden kişiler". Meydan Larousse'de ise Yehova Şahitliği, "asker olmayı ve bayrak selamlamayı reddeden mezhep" şeklinde tarif ediliyor.
Yehova şahitleri için "Allah Hak Olsun" adlı kitapta da şunlar yazılır: "Yehova şahitleri güttükleri vaaz faaliyetinden dolayı içinde ikamet ettikleri milletlerin silahlı kuvvetlerinde askeri talim ve hizmetten muafiyet talep ederler... Başkomutan Yehova, şahitlerine bu dünyanın cismani harbine katılma müsaadesi vermez. Dünyanın herhangi bir ordusuna hizmet etmek, Yehova'nın ordusundan firar etmek demektir ve bu firar da Yehova katında büyük cezaya tabidir" (s. 219).
Şimdi, kafamızı iki elimizin arasına alıp düşünelim. Bağımsızlığı korumakla görevli olanlar "bağımsızlık anlayışı değişti" derlerse ve Yehova şahitlerinin bağımsızlıkla ilgili ne varsa hepsini temelden reddeden fikirlerini yaymalarına izin verirlerse, bu ülkenin bağımsızlığını kim koruyacak, kim savunacaktır?
Türk milleti, bağımsızlık uğruna can veren bir millettir. Yeri ve sırası gelince yine can verecek inançtadır. Bu inancın yıkılmasına göz yumarsak, yani milleti millet yapan değerleri küçümsersek, millet olmaktan çıkar, güdülen bir sürüye döneriz. Aklımızı başımıza devşirelim, milli ve manevi değerlerimizi koruyalım. Unutmayalım ki, bağımsızlığımız giderse, her şeyimiz gider. Bağımsızlığımızı korursak, yitirdiğimiz diğer değerleri yeniden kazanabiliriz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018