Aslında Ahmet Davutoğlu'nun üzeri Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından ne zaman çizildi biliyor musunuz?
Miting meydanlarında boy gösteren ve ekranlardan inmeyen Erdoğan'a rağmen 7 Haziran 2015 seçimlerinde AKP büyük bir hezimet yaşayarak yüzde 40.5 oy alabildi.
Erdoğan'ın meydanlarda fazla görünmediği 1 Kasım 2015 seçimlerinde ise oy oranı yüzde 49.5 oldu.
Aslında bu sonuçlar Davutoğlu'na parti içindeki etkinliği açısından özgüven verdi ve 'Ben de varım' moduna girmesine neden oldu.
Sen misin AKP içinde 'ben de varım' diyen?
Davutoğlu ilk çiziği bu aşamada yedi ve Erdoğan tarafından paranteze alındı.
Hele Erdoğan'ın ifadelerini dikkate almadan Avrupa Birliği ile vize muafiyeti ve sığınmacı krizi konularında anlaşma sağlanması ve AKP yandaşı kalemlerin işaret ettiği gibi Avrupalı politikacıların 'Bizim muhatabımız Davutoğlu'dur, Erdoğan değil' şeklindeki açıklamalarına Davutoğlu'nun hiçbir tepki vermemesi bardağı taşıran son damlalar oldu.
Erdoğan ön alamazsa partinin elinden kaçacağını gördü. Sadece parti değil, aynı zamanda başkanlık hayali de böylece yok olabilirdi.
Bence bu kaygılar Ahmet Davutoğlu'nu eski başbakanlar arasında yerini almasına neden olan sürecin düğmesine Erdoğan tarafından basılmasına neden oldu.
Eserlerinde Erbakan'ın Milli Selamet partisini değerlendiren Necip Fazıl Kısakürek, "Bu Partinin en büyük felâketi, liderinin, etrafında halkaladığı balmumu adamlardan gelmektedir. Tavırlarıyla sadece Erbakan'ın mesuliyetini ifade edici bu adamlar, partilerinde, nefis muhasebesi, vicdan murakabesi diye bir hava yaşatmayan tipin despot gururuna piyonluk etmektedir" demiştir.
Erbakan ekolünün bir nevi devamı olan Cumhurbaşkanı Erdoğan da karşısında varlık iddia eden hiç kimse istemiyor. 'Gassalın elindeki meyyit gibi' kendisine tam teslim olmuş 'balmumu' bir ekip ve bir parti istiyor.
Fiilen Türk tipi başkanlık sistemine geçtik yorumları yapılıyor.
Bu yeni konjonktürde kabinenin en gereksiz makamı Başbakanlık makamı olacaktır. Artık bu makam 'boşbakanlık' desek belki de en doğru nitelemeyi yapmış oluruz.
Çünkü bir nevi sekreterya görevi ifa edecek olan başbakanın adını bile çoğu insan bilmiyor olacak.
Mesela Fransa'nın Cumhurbaşkanının dış haberleri az çok takip edenler Hollande olarak bilir ama bu ülkenin başbakanının Manuel Valls olduğunu çoğu kişi bilmez. Fransızların bile çoğu kendi başbakanlarının kim olduğuna emin olun Fransızdır.
İşte yeni Türkiye'de de aşağı yukarı böyle olacak.
Yani;
Cumhurbaşkanı deyince aklınıza nasıl Erdoğan geliyorsa, başbakan deyince aklınıza başka bir isim değil yine Erdoğan gelecek.
O zaman bundan sonra en yetkisiz makam Başbakanlık olacak derken yanlış bir tespit yapmadığımız anlaşılıyor.
Bütün bakanlar talimatı direkt Erdoğan'dan alacaksa Başbakan kime talimat verecek?
Hiç kimseye?
Dolayısıyla başbakanın '3B' Binali, Bekir ya da Berat'tan hangisinin olduğu çok daha önemli değil.
Önemli olan artık tüm Türkiye'nin 'tek adam' dönemini iliklerine kadar yaşayacak olduğudur.
Miting meydanlarında boy gösteren ve ekranlardan inmeyen Erdoğan'a rağmen 7 Haziran 2015 seçimlerinde AKP büyük bir hezimet yaşayarak yüzde 40.5 oy alabildi.
Erdoğan'ın meydanlarda fazla görünmediği 1 Kasım 2015 seçimlerinde ise oy oranı yüzde 49.5 oldu.
Aslında bu sonuçlar Davutoğlu'na parti içindeki etkinliği açısından özgüven verdi ve 'Ben de varım' moduna girmesine neden oldu.
Sen misin AKP içinde 'ben de varım' diyen?
Davutoğlu ilk çiziği bu aşamada yedi ve Erdoğan tarafından paranteze alındı.
Hele Erdoğan'ın ifadelerini dikkate almadan Avrupa Birliği ile vize muafiyeti ve sığınmacı krizi konularında anlaşma sağlanması ve AKP yandaşı kalemlerin işaret ettiği gibi Avrupalı politikacıların 'Bizim muhatabımız Davutoğlu'dur, Erdoğan değil' şeklindeki açıklamalarına Davutoğlu'nun hiçbir tepki vermemesi bardağı taşıran son damlalar oldu.
Erdoğan ön alamazsa partinin elinden kaçacağını gördü. Sadece parti değil, aynı zamanda başkanlık hayali de böylece yok olabilirdi.
Bence bu kaygılar Ahmet Davutoğlu'nu eski başbakanlar arasında yerini almasına neden olan sürecin düğmesine Erdoğan tarafından basılmasına neden oldu.
Eserlerinde Erbakan'ın Milli Selamet partisini değerlendiren Necip Fazıl Kısakürek, "Bu Partinin en büyük felâketi, liderinin, etrafında halkaladığı balmumu adamlardan gelmektedir. Tavırlarıyla sadece Erbakan'ın mesuliyetini ifade edici bu adamlar, partilerinde, nefis muhasebesi, vicdan murakabesi diye bir hava yaşatmayan tipin despot gururuna piyonluk etmektedir" demiştir.
Erbakan ekolünün bir nevi devamı olan Cumhurbaşkanı Erdoğan da karşısında varlık iddia eden hiç kimse istemiyor. 'Gassalın elindeki meyyit gibi' kendisine tam teslim olmuş 'balmumu' bir ekip ve bir parti istiyor.
Fiilen Türk tipi başkanlık sistemine geçtik yorumları yapılıyor.
Bu yeni konjonktürde kabinenin en gereksiz makamı Başbakanlık makamı olacaktır. Artık bu makam 'boşbakanlık' desek belki de en doğru nitelemeyi yapmış oluruz.
Çünkü bir nevi sekreterya görevi ifa edecek olan başbakanın adını bile çoğu insan bilmiyor olacak.
Mesela Fransa'nın Cumhurbaşkanının dış haberleri az çok takip edenler Hollande olarak bilir ama bu ülkenin başbakanının Manuel Valls olduğunu çoğu kişi bilmez. Fransızların bile çoğu kendi başbakanlarının kim olduğuna emin olun Fransızdır.
İşte yeni Türkiye'de de aşağı yukarı böyle olacak.
Yani;
Cumhurbaşkanı deyince aklınıza nasıl Erdoğan geliyorsa, başbakan deyince aklınıza başka bir isim değil yine Erdoğan gelecek.
O zaman bundan sonra en yetkisiz makam Başbakanlık olacak derken yanlış bir tespit yapmadığımız anlaşılıyor.
Bütün bakanlar talimatı direkt Erdoğan'dan alacaksa Başbakan kime talimat verecek?
Hiç kimseye?
Dolayısıyla başbakanın '3B' Binali, Bekir ya da Berat'tan hangisinin olduğu çok daha önemli değil.
Önemli olan artık tüm Türkiye'nin 'tek adam' dönemini iliklerine kadar yaşayacak olduğudur.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Orhan Dede / diğer yazıları
- Çağdaş Nemrutların ateşinden hiç korkmadı! / 13.04.2025
- Ya Öcalan cumhurbaşkanı olursa... / 10.04.2025
- DEM Parti’ye mağdur rolü mü biçildi? / 05.11.2024
- Bin tane Öcalan’ın çağrısı terörü bitirir mi? / 29.10.2024
- Türkiye’nin refleksleri yok edildi / 24.10.2024
- Vatikan çok üzüldü… / 22.10.2024
- Bir savcı çok şeyi değiştirir / 20.10.2024
- Kaç Erdoğan var? / 19.10.2024
- Kürecik’teki üs İsrail’in hizmetinde / 18.10.2024
- Neçirvan Barzani neden geldi? / 17.10.2024
- Ya Öcalan cumhurbaşkanı olursa... / 10.04.2025
- DEM Parti’ye mağdur rolü mü biçildi? / 05.11.2024
- Bin tane Öcalan’ın çağrısı terörü bitirir mi? / 29.10.2024
- Türkiye’nin refleksleri yok edildi / 24.10.2024
- Vatikan çok üzüldü… / 22.10.2024
- Bir savcı çok şeyi değiştirir / 20.10.2024
- Kaç Erdoğan var? / 19.10.2024
- Kürecik’teki üs İsrail’in hizmetinde / 18.10.2024
- Neçirvan Barzani neden geldi? / 17.10.2024