İcmal'in Ekim 2020 sayısında şöyle yazmışız:
On parmaklarında on hüner olan bu kadro, aslında yerleri ve zamanları dar olduğu için tüm maharetlerini sergileyemediler mi diyeceğiz?
'Yönetmek sanatı' aslında bu kadronun asli işidir ama sanatlarını sergilemek için çeyrek asır yeterli bir zaman aralığı değil idi, onun için pek varlık gösteremediler mi diyeceğiz?
Koltuğa oturdukları günden itibaren sürekli hayal aldılar hayal sattılar, umut aldılar umut sattılar, hayal ve umut pazarladılar ama hayatın gerçeklerine ve gereklerine yönelmeye bir türlü vakit bulamadılar mı diyeceğiz?
Devleti tanımadan, devlet yönetimindeki incelikleri henüz kavramadan devletin tepesine oturdukları için koskoca bir çeyrek asır bitti ama 'yönetim ehliyeti' için gerekli altyapıyı oluşturamadılar mı diyeceğiz?
Yirmi birinci yüz yılın hemen başında iktidar koltuğuna oturduğunuzda, hem küresel tefeciler sevinmişti hem de mazlum Anadolu halkı ve dünyanın mazlum milletleri…
İşin sonunda, yıllar ilerledikçe, iktidar süreniz çeyrek asra yaklaştıkça bu iki taraftan birine gerçekten sevinmek diğerine ise avucunu yalamak düşecekti.
Ne dersiniz, iktidardaki süreniz çeyrek asra baliğ olmak üzere iken gerçekten sevinen kimdir ve üzülenler kimlerdir?
Ciddi bir muhasebe gerekmez mi; kimleri üzdüğünüz ve kimleri sevindirdiğinize dair?
Sizin devri iktidarınızda heybelerini dolduranlar kimlerdir ve 'cep delik cepken delik' durumuna düşenler kimlerdir?
İş başına gelmenize, işin başında sevinen küresel tefeciler mi haklı çıktı yoksa sizin hayal ve umut satışlarınıza aldanarak sevinen yoksul kitleler mi?
Milletin nasıl gördüğü, nasıl algıladığı bir tarafa sizin vicdani kararınız nedir?
Mesela, hiç olmayacak olan bir Avrupa Birliği üyeliği kara sevdası uğruna, çeşitli ayak oyunları ile köyleri boşaltmanız, tarımla ve hayvancılıkla uğraşan nüfusu şehirlere yığmanız kimin işine yaramıştır?
Özellikle tarım ürünleri konusunda hangi ülkelerin pazarı haline geldik ve tarafınızdan getirildik farkında mısınız?
Kendi işsiz sayısı milyonlarla ifade edilen bir ülke, ekilmeye müsait milyon dönüm arazileri olan bir ülke, çayları, dereleri ve ırmakları boşa akan bir ülke ve dışarıdan hububat, saman ve et ithal eden bir ülke…
Siz bu yönetim tarzını kimden öğrendiniz?
Hocalarınızı mutlaka sorun, sorgulayın lütfen.
Ülke nüfusunun belli şehirlere yığılması sonucunda insanımızın ne tür hayati tehlikelerle karşı karşıya getirildiğini görebiliyor musunuz?
İktidarınıza umut bağlayan, yönetime gelişinizden haz alan, haklarını almak için çalışmalarına hız veren mazlum milletler mi umduklarına kavuştular yoksa sömürgeci güçler mi?
Gerçekten siz kimleri sevindirdiniz, kimlerle sevindiniz, kimlerin sevinçlerini kursaklarında bıraktınız?
Biz şimdi dünyaya ne diyeceğiz?
Şahsi servetlerinin lahana gibi kat kat katlanarak artmasının aksine geniş halk kitlelerinin elinde-avucunda ne varsa yıldan yıla erimiş olduğu gerçeğini nasıl izah edeceğiz?
Yoksa rüzgârların tembelliği sizin iktidarınıza mı rastladı?
Yoksa bulutlar cimrileşti de gökyüzünde avare avare dolaşır mı oldular?
Değilse memleket sathındaki bu kuraklığın sebebi nedir?
Rüzgârlar bulutları sürmüyor, bulutlar yağmur yüklenmiyor, bu yüzden ülkenin akarsuları, dereleri, ırmakları kurudu da yeşilliklere hasret mi kaldık?
Ülke kaynaklarının tamamının dağılımında geçerli olmak üzere size gelince gürül gürül, yoksul halk kitlelerine gelince damla damla oluşu eski dünyaya getirdiğiniz yeni adetlerden mi?
Ülke nimetlerinin paylaşımı söz konusu olduğunda, iktidar ve çevresine gürül gürül akıyor ama sıradan vatandaşa bazen damla bile düşmüyor. Tam tersi de söz konusu; külfetler paylaşılırken sıradan vatandaşa gürül gürül ama iktidar ve çevrelerine damla bile düşmüyor.
Hani aynı gemide idik, hani her şeyi eşit bir şekilde paylaşacaktık? (devam edecek…)
- Vefatının beşinci yıl dönümünde Haydar Baş tüm yurtta anılıyor / 15.04.2025
- Mevcut manzara seni üzmüyorsa… / 11.04.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025