Dünya Bankası ve IMF hakkında çok şeyler yazıldı ve konuşuldu. Halen de yazılmaya ve konuşulmaya devam ediliyor. Fakat bütün bunları, duymazlık ve görmezlikten gelenlerin sayısı, yine bir hayli fazla. Bu kişilere göre, krize düşen ülkeler, bu kuruluşlarla beraber olmaya mecburdur. Halbuki gerçek, tam tersidir. Onların zannettiği gibi, bu kuruluşlarla beraber olanlar değil, olmayanlar krizlerden kurtuluyor. Ama gel gör ki, kafası ve gönlü, uluslararası finans kurumlarına bağlı olanlara, bunu anlatmak, deveye hendek atlatmaktan daha zordur. Olsun, biz yine de, bu kuruluşları çok iyi tanıyanlardan, bazı nakiller yapmak istiyoruz. Belki faydası olur.
İlkönce Prof. Steve Hanke'den başlayalım. Prof. Henke, eski ABD Başkanı Reagan'ın ekonomik danışmanlığını yapmış ünlü bir ekonomisttir. Prof. Hanke'nin başka dikkat çeken bir yanı da şu: Türkiye'deki krizi üç ay öncesinden haber vermiştir. Prof. Hanke diyor ki: "IMF ve veriği borçlar, Türkiye'nin uzun vadeli ekonomik sorunlarını çözmeyecektir. IMF programları çözüm olsaydı, Türkiye'nin sorunları yıllar önce çözülmüş olurdu. Ekonomik sorunlarınızın kaynağı hükümet politikalarıdır. Ve eğer bu sorunlar çözülecekse, kesinlikle Türkler tarafından çözülecektir, IMF tarafından değil."
Devam ediyor, Prof. Hanke: "Türkiye'nin ekonomi politikasını, çoğunlukla IMF ve diğer çok uluslu kuruluşlar belirliyor. Bu kuruluşlar "zıpla" dediğinde, hükümet "ne kadar yükseğe" diye soruyor. Bu gibi anlaşmalar sürdürülemez. Hiçbir ülke, temel reformları ve modernizasyon programını, IMF dikte ettiği için yapmamıştır. Sadece Türkiye'yi düşünün. Modernleşme politikalarını Atatürk'e yabancı güçler mi dikte etti?". İşte bütün sorun burada. Kendi tarihimizden, devletimizin kurucusundan dahi, örnek almıyoruz. Sokma akılla yol almaya çalışıyoruz.
İsterseniz, gelin şimdi de tanınmış gazetecilerden Gregory Palast'ı dinleyelim. Gregory Palost, Dünya Bankası ve IMF'ye ait yığınla gizli belgeyi ele geçirdiğini söyleyenlerden biridir. Gregory Palast da şöyle diyor: "Bu belgeler gösteriyor ki, Dünya Bankası ve IMF, ulusları kendileriyle gizli anlaşmaya zorluyor. O anlaşmalarda uluslar, stratejik varlıklarını satma, kendilerini mahvedecek ekonomik adımlar atma sözü veriyorlar. Her ulusun ortalama altına imzasını atması gereken 110 madde vardır. Eğer buna imza atmazlarsa, uluslararası kredi imkânları kesiliyor."
Diyeceksiniz ki, "Kesilirse kesilsin, bunda ne var?". Evet, biz de öyle diyenlerdeniz. Fakat maalesef, bazıları öyle demiyor, diyemiyor. Çünkü onlar, başka bir yol bilmiyorlar. Bildikleri tek şey, uluslararası piyasadan kredi ve emir almak. Peki, bu piyasaların emirleri, yumuşatalım, istekleri, çok mu ağırdır? Daha iyi anlaşılması için şöyle soralım: Dünya Bankası ve IMF, borç verdiği ülkelerden, bunun karşılığında ne istiyor? Bu istekler, tek tek sayılır ve üzerinde düşünülürse, şu sonuca varılır: Dünya Bankası ve IMF'nin istediği, sadece biraz ihanet.
Onun için "İhanetin birazı olmaz, birazı da çok gibidir" diyenler, bu kuruluşlarla kolay kolay anlaşamazlar. Ne hazin tecellidir ki, bazı yöneticiler "Olsun, dereyi karşıya geçinceye kadar, biraz ihanet edelim, biraz da zillete katlanalım" anlayışıyla hareket ediyorlar. Fakat tecrübeler gösteriyor ki, böyle hareket edenlerin hepsi, dereyi geçememiş, derede boğulmuşlardır. Çünkü güvendikleri, bel bağladıkları bu kuruluşlar, onları, derenin tam ortasında bırakmıştır.
Bu tarihi gerçeğe rağmen, yine aynı anlayışta, aynı kafada olanlar varsa, onlara, değişmez şu ölçüyü hatırlatmak isteriz: "Zilletle izzete varılmaz". Eğer gerçekten izzete varmak istiyorsanız, ne pahasına olursa olsun, izzete giden yola baştan girmek zorundasınız. Aksi halde, zillette kurutuluş hayaldir.
İlkönce Prof. Steve Hanke'den başlayalım. Prof. Henke, eski ABD Başkanı Reagan'ın ekonomik danışmanlığını yapmış ünlü bir ekonomisttir. Prof. Hanke'nin başka dikkat çeken bir yanı da şu: Türkiye'deki krizi üç ay öncesinden haber vermiştir. Prof. Hanke diyor ki: "IMF ve veriği borçlar, Türkiye'nin uzun vadeli ekonomik sorunlarını çözmeyecektir. IMF programları çözüm olsaydı, Türkiye'nin sorunları yıllar önce çözülmüş olurdu. Ekonomik sorunlarınızın kaynağı hükümet politikalarıdır. Ve eğer bu sorunlar çözülecekse, kesinlikle Türkler tarafından çözülecektir, IMF tarafından değil."
Devam ediyor, Prof. Hanke: "Türkiye'nin ekonomi politikasını, çoğunlukla IMF ve diğer çok uluslu kuruluşlar belirliyor. Bu kuruluşlar "zıpla" dediğinde, hükümet "ne kadar yükseğe" diye soruyor. Bu gibi anlaşmalar sürdürülemez. Hiçbir ülke, temel reformları ve modernizasyon programını, IMF dikte ettiği için yapmamıştır. Sadece Türkiye'yi düşünün. Modernleşme politikalarını Atatürk'e yabancı güçler mi dikte etti?". İşte bütün sorun burada. Kendi tarihimizden, devletimizin kurucusundan dahi, örnek almıyoruz. Sokma akılla yol almaya çalışıyoruz.
İsterseniz, gelin şimdi de tanınmış gazetecilerden Gregory Palast'ı dinleyelim. Gregory Palost, Dünya Bankası ve IMF'ye ait yığınla gizli belgeyi ele geçirdiğini söyleyenlerden biridir. Gregory Palast da şöyle diyor: "Bu belgeler gösteriyor ki, Dünya Bankası ve IMF, ulusları kendileriyle gizli anlaşmaya zorluyor. O anlaşmalarda uluslar, stratejik varlıklarını satma, kendilerini mahvedecek ekonomik adımlar atma sözü veriyorlar. Her ulusun ortalama altına imzasını atması gereken 110 madde vardır. Eğer buna imza atmazlarsa, uluslararası kredi imkânları kesiliyor."
Diyeceksiniz ki, "Kesilirse kesilsin, bunda ne var?". Evet, biz de öyle diyenlerdeniz. Fakat maalesef, bazıları öyle demiyor, diyemiyor. Çünkü onlar, başka bir yol bilmiyorlar. Bildikleri tek şey, uluslararası piyasadan kredi ve emir almak. Peki, bu piyasaların emirleri, yumuşatalım, istekleri, çok mu ağırdır? Daha iyi anlaşılması için şöyle soralım: Dünya Bankası ve IMF, borç verdiği ülkelerden, bunun karşılığında ne istiyor? Bu istekler, tek tek sayılır ve üzerinde düşünülürse, şu sonuca varılır: Dünya Bankası ve IMF'nin istediği, sadece biraz ihanet.
Onun için "İhanetin birazı olmaz, birazı da çok gibidir" diyenler, bu kuruluşlarla kolay kolay anlaşamazlar. Ne hazin tecellidir ki, bazı yöneticiler "Olsun, dereyi karşıya geçinceye kadar, biraz ihanet edelim, biraz da zillete katlanalım" anlayışıyla hareket ediyorlar. Fakat tecrübeler gösteriyor ki, böyle hareket edenlerin hepsi, dereyi geçememiş, derede boğulmuşlardır. Çünkü güvendikleri, bel bağladıkları bu kuruluşlar, onları, derenin tam ortasında bırakmıştır.
Bu tarihi gerçeğe rağmen, yine aynı anlayışta, aynı kafada olanlar varsa, onlara, değişmez şu ölçüyü hatırlatmak isteriz: "Zilletle izzete varılmaz". Eğer gerçekten izzete varmak istiyorsanız, ne pahasına olursa olsun, izzete giden yola baştan girmek zorundasınız. Aksi halde, zillette kurutuluş hayaldir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018