28 üye ülkenin 1957 yılında temellerini attığı ve 1993'te son haliyle yürürlüğe getirdiği siyasi ve ekonomik örgütlenmenin adı Avrupa Birliği olarak geçer. Fransa, Belçika, Hollanda, Lüksemburg, İtalya ve Almanya'nın önderliğinde kurulan bu birliğin, temelde üye ülkeler arasında ortak bir pazar ve siyasi ittifak kurma amacında olduğu ifade edilir. Asil üyelerin yanında, bir de aday üyeler vardır ki, Türkiye bu ülkelerden biridir. Ülkemiz; 1987 yılında Avrupa Birliği'ne tam üyelik başvurusu yapmış, 1999 yılında AB üyeleri tarafından adaylığa kabul edilmiş ve 2005 yılında tam üyelik müzakerelerine başlamıştır.2005 yılından bu yana, Avrupa Birliği, Türkiye'nin üyeliğini neden kabul etmemiştir?İlk olarak kabul edilmesi gereken şey şudur ki, Avrupa Birliği'ni, dünyanın siyasi ve ekonomik gidişatını iyileştirmek adına kurulmuş masum bir proje olarak görmek doğru değildir. AB, Avrupa ülkelerinin Hıristiyan kültürü etrafında birleşerek oluşturduğu büyük bir medeniyet projesidir ve Müslüman-Türk kimliğiyle tanınan Türkiye'nin bu birlikte yerinin olmadığı, üye devletlerce alınan ortak bir karardır.İnkar edilemeyecek ikinci gerçek, Avrupa Birliği'nin, bir yandan siyasal krizlerle boğuşurken bir yandan da kurduğu "süper ekonomik güç" olma hayalinin yıkılmasıyla yüzleştiğidir. Zira hedeflenen zenginliğe ulaşılamamış, bunun yanında ortak para birimleri olan Euro, ekonomik iflası getiren silah niteliği kazanmıştır. Hal böyleyken, Türkiye'nin fazla nüfusunu ve ağır istihdam yükünü sırtlanmaları mümkün değildir.Sayın Prof. Dr. Haydar Baş Bey, Türkiye ve AB ilişkileri hakkında 70'li yıllardan itibaren her fırsatta yaptığı tespitle haklı olduğunu ispatlamıştır:"Türkiye, ne kadar taviz verse ve istekleri harfiyen yerine getirse de, AB'nin Türkiye'yi aralarına kabul etmesi mümkün değildir."Sayın Baş'ın, yine yıllar öncesinde AB ile ilgili ifade ettiği sözler şöyledir:"AB, gelecek 10-15 yıl içerisinde, şu anki politikalarını değiştirmediği takdirde dağılmak zorunda kalacaktır." Yukarıdaki tespitler ışığında karşı karşıya kalınan durum budur; AB ülkeleri birer birer ekonomik krizde olduğunu açıklamış, iflasın eşiğine gelmişlerdir. Şimdilerde AB üyesi ülkeler, uyguladıkları ekonomik sistemin yanlışlığını fark etmiş ve kurtuluş yolu aramaya başlamışlardır. En yakın örneği, yaşadığı ekonomik iflasın ardından hükümet değişikliğiyle birlikte Milli Ekonomi Modeli'ne sarılan AB üyesi Yunanistan'dır. MEM'in kurallarını seçim vaatleri amacıyla kullanarak iktidara gelmeyi başaran SYRIZA Partisi, daha ilk ayında AB'ye ve Euro'ya rest çekmiş ve milli bir ekonomi modeline güvenmiştir.Ne hazin bir tecellidir ki; AB ülkeleri, adeta suyun dibine batmış gemilerinden, bir Türk'ün ekonomik sistemiyle kurtulmaya çalışırken, Türkiye o gemiyle birlikte batmak için kendinden taviz vermeye çekinmemektedir. Bu noktadan sonra, AB'nin savrulduğu rüzgarda kar tanesi olmaktan vazgeçip dünyaya yeni bir akım getiren Milli Ekonomi Modeli'ni sahiplenmek ve Sayın Baş'a güvenmek, tek kurtuluş yolumuz olacaktır.
Meryem Keçeci / diğer yazıları
- Bizim neden paramız yok? / 20.05.2017
- Başka çözüm mü var? / 11.07.2015
- Milli Ekonomi Modeli Dünya meclisinde / 05.05.2015
- Gayri Safi Amerikan Hasıla (GS$H) / 28.04.2015
- Taahhütler havada uçuşuyor / 14.04.2015
- Fakirlik kaderin değil / 06.04.2015
- Umudumuz var! / 25.03.2015
- Milletçe geçim derdine düştük! / 16.03.2015
- Bir batık birlik; adı: Avrupa / 23.02.2015
- Global dünyanın paradoksları / 17.02.2015
- Başka çözüm mü var? / 11.07.2015
- Milli Ekonomi Modeli Dünya meclisinde / 05.05.2015
- Gayri Safi Amerikan Hasıla (GS$H) / 28.04.2015
- Taahhütler havada uçuşuyor / 14.04.2015
- Fakirlik kaderin değil / 06.04.2015
- Umudumuz var! / 25.03.2015
- Milletçe geçim derdine düştük! / 16.03.2015
- Bir batık birlik; adı: Avrupa / 23.02.2015
- Global dünyanın paradoksları / 17.02.2015