Bayram çok güzel oldu. Herşeye rağmen dolu dolu bir bayram yaşandı. Camiler, mescidler dolup taştı. Bayram namazları kılındı, hutbeler okundu.
Kabirler ziyaret edildi. Fatihalar, Yasinler ve dualar okundu. Ölü sandıklarımızla diri kabul ettiklerimiz bayramlaştı.
Kurbanlar kesildi, etler dağıtıldı. Kurban etiyle iftar edenler oldu.
Ana-baba, Eş-dost, komşu, hısım-akraba ziyaretleri ile bayramlaşma doruğa çıktı. Çocuklar, hastalar, yaşlılar, fakirler, kimsesizler, sahipsizler herkes bayram yaptı.
Yardımlaşmanın, dayanışmanın, kucaklaşmanın, sevmenin, affetmenin bir ibadet olduğu ve böylece nasıl zirveye taşındığını gördük.
Ve herşeye rağmen bu bayram da çok güzel oldu. Neden ısrarla "herşeye rağmen" diyorum, çünkü, Yüce dinimizi, onun kitabı Kur'an-ı Kerim'i, alemlere rahmet Peygamber Efendimizi ve O'nun sünnetini, milli ve manevi değerlerimizi, zenginliklerimizi, örfümüzü, adetlerimizi, geleneklerimizi ve kültürümüzü anlamayanlara, karşı çıkanlara, ters anlayanlara, üç pula satanlara, olur olmaz yerlerde tartışanlara, inanmadıkları ve yaşamadıkları halde dine sahip çıkar görünerek onu dejenere etmek isteyenlere rağmen Kurban Bayramı, namazıyla, kurbanıyla, kabir ziyaretiyle, bayramlaşma ziyaretleriyle çok güzel oldu.
Kimse dışardan gazel okuyanlara aldırmadı. Millet, bayramını büyük bir huzur ve güven içerisinde yaptı. Barışın, güvenin, maddi ve manevi dayanışmanın en güzel örneği verildi.
Olması gereken buydu ve öyle oldu. Şimdi bundan çıkarılması gereken ders şudur: Aradığımız barış ve güven ortamı bizim millet olarak inancımız, kültürümüz ve örfümüzde vardır.
Bunları inkar etmekle, kötülemekle, karalamakla bir yerlere varmak mümkün odlmadığı gibi bütün bunlar tarihte olduğu gibi günümüzde de gelecekte de varlığımızın temel unsurlarıdır.
Bu ortak değerler olmadan aradığımız barışı da, güveni de, huzur da, fedakarlığı da hiçbir yerde bulamayız.
Hiç bir ideolojik kaygı, hiçbir siyasi ihtirası, hiçbir menfaati hırsı, hiçbir makam endişesi bizi bu ortak değerlere düşman olmaya, tavır almaya, iftira atmaya, aşağılamaya itmemeli.
Artık kendimizle, kendi değerlerimizle, kendi geçmişimizle barışmanın zamanı geldi ve geçmektedir. Yarın çok geç olmadan bugün kaybolmak üzere olan değerlerimize hep birlikte sahip çıkmalıyız.
Yanlışlarımızı düzeltmenin, eksiklerimizi gidermenin de yolu burdan geçmektedir.
Kabirler ziyaret edildi. Fatihalar, Yasinler ve dualar okundu. Ölü sandıklarımızla diri kabul ettiklerimiz bayramlaştı.
Kurbanlar kesildi, etler dağıtıldı. Kurban etiyle iftar edenler oldu.
Ana-baba, Eş-dost, komşu, hısım-akraba ziyaretleri ile bayramlaşma doruğa çıktı. Çocuklar, hastalar, yaşlılar, fakirler, kimsesizler, sahipsizler herkes bayram yaptı.
Yardımlaşmanın, dayanışmanın, kucaklaşmanın, sevmenin, affetmenin bir ibadet olduğu ve böylece nasıl zirveye taşındığını gördük.
Ve herşeye rağmen bu bayram da çok güzel oldu. Neden ısrarla "herşeye rağmen" diyorum, çünkü, Yüce dinimizi, onun kitabı Kur'an-ı Kerim'i, alemlere rahmet Peygamber Efendimizi ve O'nun sünnetini, milli ve manevi değerlerimizi, zenginliklerimizi, örfümüzü, adetlerimizi, geleneklerimizi ve kültürümüzü anlamayanlara, karşı çıkanlara, ters anlayanlara, üç pula satanlara, olur olmaz yerlerde tartışanlara, inanmadıkları ve yaşamadıkları halde dine sahip çıkar görünerek onu dejenere etmek isteyenlere rağmen Kurban Bayramı, namazıyla, kurbanıyla, kabir ziyaretiyle, bayramlaşma ziyaretleriyle çok güzel oldu.
Kimse dışardan gazel okuyanlara aldırmadı. Millet, bayramını büyük bir huzur ve güven içerisinde yaptı. Barışın, güvenin, maddi ve manevi dayanışmanın en güzel örneği verildi.
Olması gereken buydu ve öyle oldu. Şimdi bundan çıkarılması gereken ders şudur: Aradığımız barış ve güven ortamı bizim millet olarak inancımız, kültürümüz ve örfümüzde vardır.
Bunları inkar etmekle, kötülemekle, karalamakla bir yerlere varmak mümkün odlmadığı gibi bütün bunlar tarihte olduğu gibi günümüzde de gelecekte de varlığımızın temel unsurlarıdır.
Bu ortak değerler olmadan aradığımız barışı da, güveni de, huzur da, fedakarlığı da hiçbir yerde bulamayız.
Hiç bir ideolojik kaygı, hiçbir siyasi ihtirası, hiçbir menfaati hırsı, hiçbir makam endişesi bizi bu ortak değerlere düşman olmaya, tavır almaya, iftira atmaya, aşağılamaya itmemeli.
Artık kendimizle, kendi değerlerimizle, kendi geçmişimizle barışmanın zamanı geldi ve geçmektedir. Yarın çok geç olmadan bugün kaybolmak üzere olan değerlerimize hep birlikte sahip çıkmalıyız.
Yanlışlarımızı düzeltmenin, eksiklerimizi gidermenin de yolu burdan geçmektedir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ali Gedik / diğer yazıları
- Milli Çözüm Milli Ekonomi Modeli / 03.07.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010