Başkanlık sistemi üzerinde tartışmalar devam ediyor. Türkiye’nin birinci meselesi başka konular olması gerektiği halde başkanlık sistemi gündemin başına oturtuldu.
Başkanlık sisteminin devreye girmesinin tehlikeli sonuçlarından en önemlisi Türkiye’nin eyaletleşmek zorunda kalacak olmasıdır.
Eyaletleşmek, özerklik hayalleri görenlerin hayallerine büyük ölçüde yaklaşmalarını sağlayacaktır.
Böyle bir durumda sadece Türkiye’nin Güneydoğusu değil onlarca özerk yapı ortaya çıkabilecektir.
Prof. Dr. Haydar Baş’ın dünkü yazısında “Toplulukların devletleşme aşamalarında “üniter devlet” aşaması nihai gayedir” tespitini yapmıştır. Bu isabetli tespit de göstermektedir ki Türkiye’nin sağlamış olduğu üniter devlet yapısı pek çok devletin ulaşmak isteyip de ulaşamadığı bir seviyedir.
Başkanlık sistemine geçilmesi halinde Türkiye birçok ülkeyi bile kıskandıran ulaşmış olduğu ideal üniter yapıdan taviz verecek ve milletimiz, bir daha geri dönülmesi imkânsız bir şekilde etnik olarak parçalanıp, özerk kamplara bölünecektir. Bunun doğal sonucu iç savaş olacaktır.
Başkanlık sistemi Türkiye’nin fikri değildir.
Yazım aşamasına gelen yeni anayasanın nirengi noktalarının belirleyicisi maalesef Türkiye olmamıştır. Mesela mevcut anayasada olan değiştirilemez maddelerin yeni anayasada bulunması istenmemektedir. Hükümetten önde gelen bazı kişiler, “anayasada Türkiye devleti cumhuriyettir, ibaresi kalsın gerisi değiştirilsin” demişlerdir.
Türkiye’nin yapılan her şeye rağmen birliğini ve beraberliğini milletçe koruyabilmiş olmasının temel dayanakları olan anayasadaki değiştirilemez maddeler, Washington ve Brüksel güdümüyle yeni anayasada ortadan kaldırılacaktır.
Böyle bir durumda Türkiye’nin millet olarak bir arada kalabilmesi imkânsız bir hal alacaktır.
Dolayısıyla da başkanlık sistemi en fazla Türkiye’yi bölünmüş olarak görmek isteyenlerin işine gelecektir.
Yeni anayasada eyaletleşme ve özerk yapılara olanak tanınması halinde bundan en fazla memnun kalacaklardan biri de patrikhanedir.
Patrikhanenin ekümeniklik iddialarının önündeki en büyük engel Türkiye’nin üniter yapısının anayasada dayanak buluyor olmasıdır.
Üniter yapı dimdik ayaktayken devlet içinde bir devlet anlamına gelen ekümeniklik asla realiteye aksedemeyecektir. Dolayısıyla anayasada federasyona ve Türkiye’nin eyaletleşmesine kapı açıldığı zaman, Vatikan benzeri bir Ortodoks din devletinin İstanbul’da kurulmasının temel taşları döşenmiş olacaktır.
Başkanlık sisteminin devreye girmesinin tehlikeli sonuçlarından en önemlisi Türkiye’nin eyaletleşmek zorunda kalacak olmasıdır.
Eyaletleşmek, özerklik hayalleri görenlerin hayallerine büyük ölçüde yaklaşmalarını sağlayacaktır.
Böyle bir durumda sadece Türkiye’nin Güneydoğusu değil onlarca özerk yapı ortaya çıkabilecektir.
Prof. Dr. Haydar Baş’ın dünkü yazısında “Toplulukların devletleşme aşamalarında “üniter devlet” aşaması nihai gayedir” tespitini yapmıştır. Bu isabetli tespit de göstermektedir ki Türkiye’nin sağlamış olduğu üniter devlet yapısı pek çok devletin ulaşmak isteyip de ulaşamadığı bir seviyedir.
Başkanlık sistemine geçilmesi halinde Türkiye birçok ülkeyi bile kıskandıran ulaşmış olduğu ideal üniter yapıdan taviz verecek ve milletimiz, bir daha geri dönülmesi imkânsız bir şekilde etnik olarak parçalanıp, özerk kamplara bölünecektir. Bunun doğal sonucu iç savaş olacaktır.
Başkanlık sistemi Türkiye’nin fikri değildir.
Yazım aşamasına gelen yeni anayasanın nirengi noktalarının belirleyicisi maalesef Türkiye olmamıştır. Mesela mevcut anayasada olan değiştirilemez maddelerin yeni anayasada bulunması istenmemektedir. Hükümetten önde gelen bazı kişiler, “anayasada Türkiye devleti cumhuriyettir, ibaresi kalsın gerisi değiştirilsin” demişlerdir.
Türkiye’nin yapılan her şeye rağmen birliğini ve beraberliğini milletçe koruyabilmiş olmasının temel dayanakları olan anayasadaki değiştirilemez maddeler, Washington ve Brüksel güdümüyle yeni anayasada ortadan kaldırılacaktır.
Böyle bir durumda Türkiye’nin millet olarak bir arada kalabilmesi imkânsız bir hal alacaktır.
Dolayısıyla da başkanlık sistemi en fazla Türkiye’yi bölünmüş olarak görmek isteyenlerin işine gelecektir.
Yeni anayasada eyaletleşme ve özerk yapılara olanak tanınması halinde bundan en fazla memnun kalacaklardan biri de patrikhanedir.
Patrikhanenin ekümeniklik iddialarının önündeki en büyük engel Türkiye’nin üniter yapısının anayasada dayanak buluyor olmasıdır.
Üniter yapı dimdik ayaktayken devlet içinde bir devlet anlamına gelen ekümeniklik asla realiteye aksedemeyecektir. Dolayısıyla anayasada federasyona ve Türkiye’nin eyaletleşmesine kapı açıldığı zaman, Vatikan benzeri bir Ortodoks din devletinin İstanbul’da kurulmasının temel taşları döşenmiş olacaktır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Orhan Dede / diğer yazıları
- Çağdaş Nemrutların ateşinden hiç korkmadı! / 13.04.2025
- Ya Öcalan cumhurbaşkanı olursa... / 10.04.2025
- DEM Parti’ye mağdur rolü mü biçildi? / 05.11.2024
- Bin tane Öcalan’ın çağrısı terörü bitirir mi? / 29.10.2024
- Türkiye’nin refleksleri yok edildi / 24.10.2024
- Vatikan çok üzüldü… / 22.10.2024
- Bir savcı çok şeyi değiştirir / 20.10.2024
- Kaç Erdoğan var? / 19.10.2024
- Kürecik’teki üs İsrail’in hizmetinde / 18.10.2024
- Neçirvan Barzani neden geldi? / 17.10.2024
- Ya Öcalan cumhurbaşkanı olursa... / 10.04.2025
- DEM Parti’ye mağdur rolü mü biçildi? / 05.11.2024
- Bin tane Öcalan’ın çağrısı terörü bitirir mi? / 29.10.2024
- Türkiye’nin refleksleri yok edildi / 24.10.2024
- Vatikan çok üzüldü… / 22.10.2024
- Bir savcı çok şeyi değiştirir / 20.10.2024
- Kaç Erdoğan var? / 19.10.2024
- Kürecik’teki üs İsrail’in hizmetinde / 18.10.2024
- Neçirvan Barzani neden geldi? / 17.10.2024