Rumlar Türk deniz ve hava limanlarının Güney Kıbrıs bandıralı gemilere ve uçaklara açılmasında ısrarlı.. Yarattıkları son kriz ileride başımıza gelebileceklerin provasıydı.Tarafsız bakılırsa, haklılar.. AB'ye girmek istiyoruz ama topluluğun üyesi olan Rumları tanımıyoruz!.. Müzakere masasında Rumların karşısına oturup, "sizi tanımıyoruz!" demek Karadeniz fıkrası gibi. Fransa ve Avusturya'nın sert uyarıları kuşkusuz iç politikaya yönelik. Halklarına Türkiye'nin üyeliğini savsaklayacakları mesajını veriyorlar. Ancak tepkilerin süreceği kuşkusuzdur. Üstelik GKRY'nin AB aracılığıyla tüm dünyada adadaki tek devlet olarak tanındığını da unutmayalım. Bunlara kızmak beyhude. Zor da olsa, sabırla ve serinkanlılıkla tuzaktan çıkışın yolunu aramak gerekiyor.Kriz "şimdilik" atlatıldı. Ama Rumlar konuyu gündemde tutacak. Kozları AB üyesi olmaları.. Bu kez yeterli desteği bulamadılar ama ileride durumun değişebileceği hesaplanmalı. Yunanistan Dışişleri Bakanı Bakoyannis gülücükler saçsa da Rumlarla ortak politika izlediklerini gizlemiyor. Ve görüldü ki Rumların arkasında Avusturya, Fransa hatta Almanya'nın da desteği var. AB resmi ağızdan Türkiye'nin fazla uzatmadan de facto durumu de jure konuma çevirmesini, yani GKRY'yi resmen tanınmasını talep ediyor. Rum yönetimini tanımak, KKTC'yi unutmak demektir! Adadaki tek devletin Rumların Kıbrıs Cumhuriyeti olduğunu kabullenmektir! Sonuç, "Barış, çözüm ve yes be annem" derken AKP'nin "yeni" Kıbrıs politikasının iflasıdır!..Hata, baştan uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan hakların kullanılmaması, GKRY'nin adanın tek temsilcisi sıfatıyla AB üyesi olmasına göz yumulmasıydı. Oysa mevcut anlaşmalar çerçevesinde Türkiye'nin onayı olmaksızın Rumların bırakın AB üyeliğini, herhangi bir uluslararası anlaşmaya katılması olanaksızdı. Engelleme fırsatı kaçırıldığı gibi, Denktaş hedef alınarak "çözümsüzlük çözüm değildir" sloganıyla oyuna gelinmiş, "Annan Planı"na KKTC cenahından "evet" denmesi sağlanmıştır. Bu cesur(!) politikanın uygulayıcısı T. Erdoğan, hınk deyicisi M. A. Talat' tır!..Başbakan "müzakereler durursa dursun" diye kükrüyor. AB'ye bu beklenmedik resti tam da köşeye sıkışmış çaresizlerin alaturka tepkisidir. İç politikaya yöneliktir. Çünkü sonuçta mat olmaktan kaçınamayacağını artık görüyor! Zaten beklediğini bulamayacağını anladı herhalde ki, AB konusunu geri plana attı. Hayalci Talat'ın da hemen "hınk" demesi, Türkiye'nin limanlar konusunda direnmesini onaylaması belki sonunda uyandığına işarettir!.. İlginç değil mi? Daha dün mangalda kül bırakmayan bu iki deneyimsiz hayalci siyasetçi, oyunu kaybettiklerini görünce, çareyi kahramanlık edebiyatında arıyorlar. Sözleri İsmet Paşa'nın tarihi deyimiyle, suçluların telaşını göstermiyor mu?.. Ancak tatsız son ne kadar ertelenebilir, belirsiz..Annan Planına "evet" demenin itibarımızı artırdığı savunanlarsa suskun.. Demek ki, dış politika itibar böbürlenmesiyle yürümüyor. İslam ülkeleri bile gözümüzün içine bakarak Kıbrıs'a ilişkin iki yüzlülüklerini sürdürüyor. T. Erdoğan'ın "izolasyonlar kaldırılmalı" tezi ise, yeni tavizlere kapı açabilecek bir yaklaşım.. Dikkat gerekiyor!. AB'nin ve Rumların Maraş ve Magosa'ya yönelik beklentileri biliniyor. Talat Magosa konusunda önce de romantik ataklarından birini yapmıştı. Umalım, talepleri kabul edilerek GKRY'yi adanın tek hakimi olarak tanımanın önündeki taşlar ayıklanmaz.. Ayrıca çözüm gerçekleşmeden toprak iadesi ve tazminat ödemeleri, gene faturası Türkiye'ye çıkacak başka bir çıkmazdır!Kağıttan aslanların kükremeleri kulağa hoş gelse de Türk halkı "çözdük" palavrasıyla Kıbrıs'ın satışını kabul etmez. Ne T. Erdoğan, ne de Talat koltuğunda oturabilir! Onur Kumbaracıbaşı/ Vatan
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.