İlk askerden başlamışlardı. Bizim askerimiz dinsizdi, İslam’a karşıydı ve dininin gereklerini yapmak isteyen asla asker olamazdı. Yıllarca bu işlendi milletin beynine. Millette, beynine yapılan bu müdahaleyi benimsedi. Bu benimseme, dini söylemlerle sözde mücahitlik yapanların gayreti sonucu olmadı. Ya neden oldu? Maalesef ordumuz içindeki dinsiz, din düşmanı üç beş zevat yüzünden. Adeta bir kıl, bir kova sütü murdar etti. Tablo önümüzde.
Sonra 12 Eylül’e gittiler. Nerdesiniz, kurtarın bizi bu komünistlerden diye bağıranlar, şimdi ölülerin şahitliğinde, 12 Eylülcüleri yargılayacaklarmış! Ama durmak yok. Hedefte bu değil zaten.
Sonra İsmet İnönü konuldu topun ağzına. Milletin önünde İnönü’ye, ne var ne yok saydılar hatipliklerini kullanarak. Sonra Dersim’e indiler. Devlet Dersim’de katliam yapmış ve bir özür ile bu iş biter, asıl hedefe bir adım daha yaklaşılır, mantığıyla yola devam… Derviş (!) Mehmet Efendiyi gündem etmeden İskilipli Atıf Efendiyi yeniden şöhret yaptılar. Hatta Kurtuluş Savaşını inkâra yeltendi bu zevatlar. Sonra istiklal mahkemeleri derken asıl hedefe varılmıştı nihayet. Asıl hedef Atatürk’tü. Çünkü Atatürk’ün imajı sarsılırsa gerisi kendiliğinden gelecekti. Yıllardır hedeflenende buydu zaten.
Çünkü Atatürk kapitalist değildi, komünist hiç değildi, haçlıların yanında olmayı bırak bizzat yere seren adamdı. Mandaya karşı, bağımsızlığı karakter sayan bir adamdı.
Soru; Atatürk döneminde hiç yanlış yapılmadı mı? Özellikle din konusunda bu kadar anlatılanlar hep yanlış mı?
Bu soruya direk “evet” demek yanlış olur. Zamanın küresel güçlerine karşı artı içerdeki o küreselcilerin (haçlıların) yandaş ve yalakalarına karşı bir kurtuluş mücadelesi veren ve harap ve bitap düşmüş bir milleti yeniden ayağa kaldırıp Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranların, özelikle din alanında ellerine, yüzlerine bulaştırdıkları birçok kanun ve uygulamalar olmuştur. Tabloyu görmeden, şu şöyle yaptı, bunu astı, onu kesti dersen aldanırsın. Artı o dönemde yapılan hataları, sen bugün siyasi rant olarak kullanamazsın. Adam olan tarihten ders alır, olmayan koltukta kalır.
Tarihe gömülen bir imparatorluk ve kurulan bir cumhuriyet. Nüfusu 13 milyon. Ve o şartlarda 200 bin misyonerin Anadolu’da cirit attığı yazıyor kitaplarda. Hemde İslam adına. Kurtuluş Savaşında nerde olduğu belli olmayan (!) Diyalogcuların büyükbabaları da savaştan sonra Anadolu’daydı. Millete mandacılık artı bugünkü diyalogcuların yaptığı gibi bir İslam anlayışı monte edilmeye çalışılıyordu. Artı Nüfusun sadece yüzde 3’ü okuma yazma biliyordu. Haberleşme telefonla. O da bazı illerde ve birkaç taneydi. Ulaşım at, eşek sırtında yapılıyordu. Bir muhtar, İstanbul valisi kadar itibarlıydı. Bir çavuş eşittir bir hakim veya savcı. Hülasa o dönemin şartları o idi. Ve insanlar şartları kendi heva ve hevesleri istikametinde kullanabiliyordu. Aynen bugünkü gibi!
Atatürk birçok kanun çıkardı. Ha, birileri bu kanunları milletin ve devletin bekası için uygulama yoluna giderken, bir başkaları da aynen 28 Şubat’çıların yaptığı gibi milletin dinine karşı kullandılar. Milleti ezmeye kalktılar. Kısaca kurunun yanında çokta yaş yandı. Ameli boyutta eza, cefa gören bu milletin itikadı asla zedelenmedi. Hatta bugün her camide bulunan, diyanetin, ilahiyat fakültelerinin ana kaynak kabul ettiği tefsiri Atatürk yazdırdı. Üç kız Hıristiyan oldu diye Amerikan kolejini kapattı vs.
Yine dediğim gibi o dönemde çok şeyler yapıldı. Bunları iyi niyetli kullananlar olduğu gibi art niyetli kullananlarda oldukça fazlaydı. Özellikle o dönemde aldığı kararlarla çok tartışılan “İstiklal Mahkemelerinin” haklılığını kimse bana iddia edemez.
Geldiğimiz noktada ise maddi, manevi toplumun önüne geçmiş kişiler, kurumlar, o dönemde yapılan bütün yanlışları, hataları, zulümleri Atatürk’e mal ediyor. İşte o zihniyet temsilcilerine diyorum ki; Keşke Atatürk kadar adam, Atatürk kadar Müslüman, Atatürk kadar milliyetçi, Atatürk kadar ulusalcı, Atatürk kadar milletine, devletine düşkün kişiler olsaydınız, şimdi Türkiye dünyaya hükmediyor olacaktı, diyor kıyası yarına bırakıyorum…
Sonra 12 Eylül’e gittiler. Nerdesiniz, kurtarın bizi bu komünistlerden diye bağıranlar, şimdi ölülerin şahitliğinde, 12 Eylülcüleri yargılayacaklarmış! Ama durmak yok. Hedefte bu değil zaten.
Sonra İsmet İnönü konuldu topun ağzına. Milletin önünde İnönü’ye, ne var ne yok saydılar hatipliklerini kullanarak. Sonra Dersim’e indiler. Devlet Dersim’de katliam yapmış ve bir özür ile bu iş biter, asıl hedefe bir adım daha yaklaşılır, mantığıyla yola devam… Derviş (!) Mehmet Efendiyi gündem etmeden İskilipli Atıf Efendiyi yeniden şöhret yaptılar. Hatta Kurtuluş Savaşını inkâra yeltendi bu zevatlar. Sonra istiklal mahkemeleri derken asıl hedefe varılmıştı nihayet. Asıl hedef Atatürk’tü. Çünkü Atatürk’ün imajı sarsılırsa gerisi kendiliğinden gelecekti. Yıllardır hedeflenende buydu zaten.
Çünkü Atatürk kapitalist değildi, komünist hiç değildi, haçlıların yanında olmayı bırak bizzat yere seren adamdı. Mandaya karşı, bağımsızlığı karakter sayan bir adamdı.
Soru; Atatürk döneminde hiç yanlış yapılmadı mı? Özellikle din konusunda bu kadar anlatılanlar hep yanlış mı?
Bu soruya direk “evet” demek yanlış olur. Zamanın küresel güçlerine karşı artı içerdeki o küreselcilerin (haçlıların) yandaş ve yalakalarına karşı bir kurtuluş mücadelesi veren ve harap ve bitap düşmüş bir milleti yeniden ayağa kaldırıp Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranların, özelikle din alanında ellerine, yüzlerine bulaştırdıkları birçok kanun ve uygulamalar olmuştur. Tabloyu görmeden, şu şöyle yaptı, bunu astı, onu kesti dersen aldanırsın. Artı o dönemde yapılan hataları, sen bugün siyasi rant olarak kullanamazsın. Adam olan tarihten ders alır, olmayan koltukta kalır.
Tarihe gömülen bir imparatorluk ve kurulan bir cumhuriyet. Nüfusu 13 milyon. Ve o şartlarda 200 bin misyonerin Anadolu’da cirit attığı yazıyor kitaplarda. Hemde İslam adına. Kurtuluş Savaşında nerde olduğu belli olmayan (!) Diyalogcuların büyükbabaları da savaştan sonra Anadolu’daydı. Millete mandacılık artı bugünkü diyalogcuların yaptığı gibi bir İslam anlayışı monte edilmeye çalışılıyordu. Artı Nüfusun sadece yüzde 3’ü okuma yazma biliyordu. Haberleşme telefonla. O da bazı illerde ve birkaç taneydi. Ulaşım at, eşek sırtında yapılıyordu. Bir muhtar, İstanbul valisi kadar itibarlıydı. Bir çavuş eşittir bir hakim veya savcı. Hülasa o dönemin şartları o idi. Ve insanlar şartları kendi heva ve hevesleri istikametinde kullanabiliyordu. Aynen bugünkü gibi!
Atatürk birçok kanun çıkardı. Ha, birileri bu kanunları milletin ve devletin bekası için uygulama yoluna giderken, bir başkaları da aynen 28 Şubat’çıların yaptığı gibi milletin dinine karşı kullandılar. Milleti ezmeye kalktılar. Kısaca kurunun yanında çokta yaş yandı. Ameli boyutta eza, cefa gören bu milletin itikadı asla zedelenmedi. Hatta bugün her camide bulunan, diyanetin, ilahiyat fakültelerinin ana kaynak kabul ettiği tefsiri Atatürk yazdırdı. Üç kız Hıristiyan oldu diye Amerikan kolejini kapattı vs.
Yine dediğim gibi o dönemde çok şeyler yapıldı. Bunları iyi niyetli kullananlar olduğu gibi art niyetli kullananlarda oldukça fazlaydı. Özellikle o dönemde aldığı kararlarla çok tartışılan “İstiklal Mahkemelerinin” haklılığını kimse bana iddia edemez.
Geldiğimiz noktada ise maddi, manevi toplumun önüne geçmiş kişiler, kurumlar, o dönemde yapılan bütün yanlışları, hataları, zulümleri Atatürk’e mal ediyor. İşte o zihniyet temsilcilerine diyorum ki; Keşke Atatürk kadar adam, Atatürk kadar Müslüman, Atatürk kadar milliyetçi, Atatürk kadar ulusalcı, Atatürk kadar milletine, devletine düşkün kişiler olsaydınız, şimdi Türkiye dünyaya hükmediyor olacaktı, diyor kıyası yarına bırakıyorum…
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025
- Erdoğan’ın ‘Filistin’ nöbeti / 03.04.2025
- İktidar sanki hiç sandık gelmeyecekmiş gibi hareket ediyor / 01.04.2025
- İslam dünyasında bayram! / 31.03.2025
- ‘Cebrail dua etti, bende amin dedim’ / 30.03.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025
- Erdoğan’ın ‘Filistin’ nöbeti / 03.04.2025
- İktidar sanki hiç sandık gelmeyecekmiş gibi hareket ediyor / 01.04.2025
- İslam dünyasında bayram! / 31.03.2025
- ‘Cebrail dua etti, bende amin dedim’ / 30.03.2025