"İnsanı yaşat ki devlet yaşasın" düsturu Türk Milletine aittir. Bu düstur tarih boyunca Türk Milletinin olmazsa olmazı olmuştur. Ne zaman ki bu anlayış zayıflamış veya bir kenara bırakılmış işte o zaman kurmakla övündüğümüz 16 Türk devleti yıkılmıştır. Evet, tarihte 16 devlet kurmuş bir milletiz. Bu devletleri ne Çin'i, ne Bizans'ı, ne Roma'sı, ne AB'si vs. yıkmaya güç yetirememiştir. Ama ne zamanki bizler, tarih boyu bizi yıkmak için mücadele veren millet ve devletlerin yaşam tarzlarını, sapık inanç ve kültürlerini hayranlıkla seyretmeye başladık, o zaman düşmanın başaramadığını kendi elimizle yapıp, devletlerimizi tarihe gömdük. Şimdi 17. Türk devleti olan M. Kemal Atatürk önderliğinde, haçlılara karşı verdiğimiz milli mücadele sonrası kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşıyoruz. Ve ne acıdır ki atalarımızın düştüğü hataya düşüyoruz. Kendi kültür ve medeniyetimizi bir tarafa atıp, zina toplumu olan haçlı AB ve ABD'ye hayranlıkla bakıyoruz. Haçlı toplumu (AB ve ABD) tarihe kan ile zulüm ile soykırımlar ile damga vurmuştur. Romalılardan Bizanslılara, haçlı seferlerinde sömürge imparatorluklarına, Kızılderililerden Afrikalı zencilerin katliamlarına kadar hep kan vardır, talan vardır, yağma vardır bu medeniyetin temelinde. Kendi içerisinde ise tam bir ilkellik hakimdir batı toplumunda. Daha 20. Yüzyılın başına kadar tuvalet kültüründen, banyo kültüründen habersiz, pislik içerisinde yaşayan insanlar topluluğuydular. Bazılarının zannettiği gibi teknoloji batı toplumunu temizlemedi, insancıllaştırmadı. Sadece makyajladı, o kadar. Eskiden atlarla kan dökmek, cana kıymak, namusları kirletmek hatta insan eti yemek için çıktıkları seferlere şimdi uçak gemileri ile savaş filoları ile çıkıyorlar. Eskiden halklarını esir edip, sömürdükleri ülkeleri şimdilerde bankalarla, faizlerle, özelleştirmeler ile milletleri esir edip, kaynaklarını sömürüyorlar. Ekonomik olarak ayakta duruşunu tarih boyunca sömürgeciliğe bağlayan haçlı toplumu sosyal olarak ise çökmek üzere. AB ülkelerinde "aile" kavramı bitme noktasında. Nüfus yaşlanıyor ve hükümetler buna çare bulamıyorlar. Almanya'da dünyaya gelen her üç çocuktan biri evlilik dışı. Yine Almanya'nın bazı bölgelerinde evlilik dışı doğum oranları % 64'leri buluyor. Başkent Berlin'de ise doğan her iki çocuktan biri evlilik dışı. Avrupa Birliği (AB) istatistik kurumu Eurostat'ın, 2009 yılı istatistiklerine göre, AB'de evlilik dışı dünyaya gelen çocuk oranı ortalama yüzde 38. Avrupa'da evlilik dışı çocuk oranı konusunda Estonya yüzde 59'la başı çekiyor. En düşük oran ise yüzde 7 ile Yunanistan'da gözleniyor. Evlilik dışı doğan çocuk oranları Fransa'da yüzde 53, İngiltere'de yüzde 46, Avusturya'da yüzde 39, İtalya'da ise yüzde 24. Eurostat'ın verilerine göre AB'ye üye ülkelerde boşanmalar yüzde 70'lere kadar tırmandı. Yine Avrupa Parlamentosu için hazırlanan "Avrupa'da Ailenin Evrimi 2008" başlıklı raporda; "… AB üyesi ülkelerdeki her 5 hamilelikten birinin kürtajla sonuçlandığı vurgulanırken, 1980 ve 2006 yılları arasında evlilik oranının da yüzde 24 azaldığı, her 3 haneden ikisinin çocuğunun olmadığı ve yaklaşık hane sayısının yüzde 28'inde tek kişinin yaşadığı" kaydediliyor. Şimdi tarih 2013. Tabloyu düşünün artık… AB devletleri evlilik ve doğum oranlarını arttırmak için her türlü teşviki hayata geçirmeye gayret ediyorlar ama netice alamıyorlar. Neden? Bu sorunun genel anlamda iki cevabı var diye düşünüyorum. Birincisi "özgürlük" adı altında insanın değersizleştirilip, insani vasıflarını kaybetmesidir. Bu kayba Avrupa inançlarından ötürü düşmüşlerdir. Hıristiyanlıktaki; "Papaza para ver, günahından kurtul (günah çıkartma)" anlayışının sonucudur. İkinci olarak ise kadına "annelik" vasfının kaybettirilmesidir. Kapitalist haçlı toplumu, işgücü açığını kapatmak, hem daha çok verim, hem de daha ucuza çalıştırmak için kadını, kadının vasfına aykırı sektörlere yönlendirerek iş hayatına sokmuştur. Emperyalizm, kadını ucuza ve kimliğine aykırı sektörlerde çalıştırmayı "uygarlık" artı kadının kişiliğini yok ederek dişiliğini öne çıkarmayı "özgürlük" olarak tanımlamıştır. Bu tanıma aldanan kadınlar, ağır iş koşullarında hem kadınlık hem de annelik vasıflarını kaybetmişlerdir. Özgürlük adı altında da kişiliklerini kaybedince ortada ailenin temel direği olan kadın (anne) olgusu ortadan kalkmıştır. Haliyle anne müessesesi olmayınca da ailenin varlığından söz etmekte ahmaklık olur…
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025
- Erdoğan’ın ‘Filistin’ nöbeti / 03.04.2025
- İktidar sanki hiç sandık gelmeyecekmiş gibi hareket ediyor / 01.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025
- Erdoğan’ın ‘Filistin’ nöbeti / 03.04.2025
- İktidar sanki hiç sandık gelmeyecekmiş gibi hareket ediyor / 01.04.2025