Avrupa Komisyonu Türkiye ile ilgili müzakereler hakkında tavsiye raporunu 6 Ekim'de sunmayı planlıyor.
Komisyon'un son raporu, büyük ihtimalle şu anki Başkan Romano Prodi tarafından sunulacak.
Birlik'in Genişlemeden Sorumlu Üyesi Verheugen'in sözcüsü Flori'nin açıklamasına göre dışişleri kanalıyla iletilecek yeni beklentilerde Türkiye ile ilgili kısımlar büyük önem arzedecek.
Aralık ortasında 2005 yılının ilk aylarında bir süreç beklentisi içinde olan ve talebini bu yönde sıralayan Türkiye'ye, gerek Komisyon, gerekse Konsey nasıl bir yol haritası çıkaracak bunu ileriki aylarda göreceğiz.
Başbakan Erdoğan, İtalya, Fransa, Almanya ve Hollanda ile doğrudan temasa geçerek Aralık öncesi kulis faaliyeti yapsa da; ikili kulisler o ülke diplomasi çevrelerinin ve bürokratlarının kafasındaki Türkiye ve Türkiyeli imajını kıramayacak.
"Berlusconi'den destek aldık"şeklinde bir görünüm var. Ama İtalyanlar'ın büyük bir oranı Berlusconi'ye katılmıyor. Almanya'da Türkiye üyeliği derin tartışmalarla sürüyor. Fransa'da Chirac başkanlığındaki Raffarin hükümetinin kafası ise bulanık.
Yaptığı çelişkili açıklamalara alışık olduğumuz Fransa Cumhurbaşkanı Chirac, bu kez Türkiye'den yana imiş gibi görünüyor.
Bu aylarda ve bu pozisyonda net bir tablo yok. Flu bir resme bakarak resme anlam vermeye çalışacağız.
Önümüzdeki aylarda "Avrupalı Siyasi " ödülünü Alman Başbakan Schröder'den alması beklenen Erdoğan'ın tam bir Avrupalı olması için AB frekansında ilişkinin boyutunu daha da artırması gerekecek.
Türkiye'den önce Türk Başbakan Avrupalı olmuş olacak.
"Amerika'nın adamı" denen(!) Erdoğan, Avrupa'nın Adamı(!) sıfatını da alarak çift kolan hizmet vermiş olacak.
Atlantik ötesi ile Avrupa arasında sıkışıp kalan bir Başbakan ve Türkiye ise ortada...
Avrupalı liderlerin zihnindeki Türkiye, halen tam bir çözüme getirilmiş değil.
Dönem Başkanı Hollanda başta olmak üzere Almanya ve Fransa'nın bakış açıları ve tutumları Türkiye'ye karşı net olmadığı gibi kaypak bir zeminde ilerliyor.
" Biz zaten Avrupalıyız"diyerek, Avrupa'ya yelken açan Türk idaresinin kendi önceliklerini Almanya ve Fransa'nın eline vermesi beklenemez.
Osmanlı da Avrupalı idi hem de tam Avrupa'nın göbeğinde.
Osmanlı'yı çökertenlerin başında da aynı Avrupa olmadı mı?
Komisyon'un son raporu, büyük ihtimalle şu anki Başkan Romano Prodi tarafından sunulacak.
Birlik'in Genişlemeden Sorumlu Üyesi Verheugen'in sözcüsü Flori'nin açıklamasına göre dışişleri kanalıyla iletilecek yeni beklentilerde Türkiye ile ilgili kısımlar büyük önem arzedecek.
Aralık ortasında 2005 yılının ilk aylarında bir süreç beklentisi içinde olan ve talebini bu yönde sıralayan Türkiye'ye, gerek Komisyon, gerekse Konsey nasıl bir yol haritası çıkaracak bunu ileriki aylarda göreceğiz.
Başbakan Erdoğan, İtalya, Fransa, Almanya ve Hollanda ile doğrudan temasa geçerek Aralık öncesi kulis faaliyeti yapsa da; ikili kulisler o ülke diplomasi çevrelerinin ve bürokratlarının kafasındaki Türkiye ve Türkiyeli imajını kıramayacak.
"Berlusconi'den destek aldık"şeklinde bir görünüm var. Ama İtalyanlar'ın büyük bir oranı Berlusconi'ye katılmıyor. Almanya'da Türkiye üyeliği derin tartışmalarla sürüyor. Fransa'da Chirac başkanlığındaki Raffarin hükümetinin kafası ise bulanık.
Yaptığı çelişkili açıklamalara alışık olduğumuz Fransa Cumhurbaşkanı Chirac, bu kez Türkiye'den yana imiş gibi görünüyor.
Bu aylarda ve bu pozisyonda net bir tablo yok. Flu bir resme bakarak resme anlam vermeye çalışacağız.
Önümüzdeki aylarda "Avrupalı Siyasi " ödülünü Alman Başbakan Schröder'den alması beklenen Erdoğan'ın tam bir Avrupalı olması için AB frekansında ilişkinin boyutunu daha da artırması gerekecek.
Türkiye'den önce Türk Başbakan Avrupalı olmuş olacak.
"Amerika'nın adamı" denen(!) Erdoğan, Avrupa'nın Adamı(!) sıfatını da alarak çift kolan hizmet vermiş olacak.
Atlantik ötesi ile Avrupa arasında sıkışıp kalan bir Başbakan ve Türkiye ise ortada...
Avrupalı liderlerin zihnindeki Türkiye, halen tam bir çözüme getirilmiş değil.
Dönem Başkanı Hollanda başta olmak üzere Almanya ve Fransa'nın bakış açıları ve tutumları Türkiye'ye karşı net olmadığı gibi kaypak bir zeminde ilerliyor.
" Biz zaten Avrupalıyız"diyerek, Avrupa'ya yelken açan Türk idaresinin kendi önceliklerini Almanya ve Fransa'nın eline vermesi beklenemez.
Osmanlı da Avrupalı idi hem de tam Avrupa'nın göbeğinde.
Osmanlı'yı çökertenlerin başında da aynı Avrupa olmadı mı?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005