Avrupa Birliği tarafından yapılan son ankette İsrail'in dünya barışında Afganistan, Kuzey Kore ve İran'dan bile daha büyük tehdit olduğu sonucu çıktı.
Yaklaşık 8000 birlik mensubu ülke vatandaşları üzerinde ve 15 ülkede yapılan araştırma, İsrail tarafını ne kadar kızdırsa da halkın bu görüşü değişmeyecek.
Araştırmayı yapan kurum temsilcileri kendilerinin tarafsız davrandıklarını belirtirlerken İsrail hükümet temsilcileri Avrupa'ya veryansın ediyor, onları anti-semitik olarak niteliyor.
Kendini her defasında ABD'nin himayesinde bulan İsrail'in bu sert çıkışı hiçbir zaman onun Avrupa'daki imajını değiştirmeyecek.
Özellikle Avrupa ülkeleri son yıllarda Filistin'de Filistinli sivillere yönelik sürdürülen kıyıma tepki gösteriyorlar. Avrupa halkı Araplar'dan daha duyarlı yaklaşıyor dersek yanlış söylemiş olmayız.
Araplar da Filistin'deki dramı dindirebilmik için sık sık toplanıyor, çözüme kapı aralamaya gayret ediyorlar; ancak her defasında kendi içsel çatışmalarından dolayı bunda pek muvaffak olamıyorlar. Avrupa cenahındaysa halk Filistin'deki direnişe destek çıkıyor fakat halkın talepleri hükümet politikalarıyla ayrışıyor.
Özellikle Avrupa Birliği üyesi ülkelerin dış politik algılamalarına bakıldığında halktan kopuk oldukları görülür. Fransa'da, Almanya'da, İtalya'da durum böyle.
Slovakya'da, Romanya'da ve İtalya'da yahudi mezarlıklarına yapılan saldırıların amacı yöneticilere mesaj niteliği taşıyor. Hemen her gün Avrupa başkentlerinde Yahudi teşkilatlarına yönelik taciz eylemleri artış kaydediyor. 11 Eylül olayları sonrası İslami kesimlere karşı başlatılan tahrik eylemleri şu sıralar Yahudilere yönelmiş bulunuyor.
İsrail'de Filistinliler'e özerk yönetim tanıyan Oslo Süreci'nin mimarı olarak Nobel Barış ödülü kazanan Eski Başbakan İzak Rabin'in radikal bir yahudi tarafından öldürülmesinin yıldönümüyle eşzamanlı olarak yaşanan bu gelişmeden israil'in bazı dersler alması gerekiyor.
İslam dünyası için kutsal kabul edilen Ramazan ayında bile bölgedeki şiddeti ateşlemeye devam eden İsrail ordusu eylemlerini bitirmediği sürece tepki almaya devam edecek.
Bush ile kolkola objektiflere gülücük atan Başbakan Şaron'un da şu sıralar suratı asık.
Yerel seçimlerde muhalifler karşısında kan kaybeden Şaron, aynı zamanda siyasal yolsuzluklarla da suçlanmakta.
İzak Rabin'den bu yana İsrail yönetimi olumlu bir adım atabilmiş değil. Bölgesel barış adına atılan adımların bir şekilde frenlendiği hesaba katılırsa Başbakan Şaron'un da bıçak sırtında olduğu gerçek.
İsrail ordusunda radikal generaller işbaşında olduğu, hükümet içinde Arap düşmanı politikacılar yeraldığı sürece barış için umutvar olabilmek çok zor.
Avrupa halkı tarafından Afganistan ve İran'dan bile daha tehlikeli görülen İsrail'e ABD'nin yaklaşımı nasıl olacak merakla bekleniyor.
Yahudi kurum ve kuruluşlarıyla yönetim kadrosu olarak sıkıfıkı ilişki geliştiren Amerikan idaresi, kendi içinde otokritiğe gitmediği müddetçe olumlu mesafe alınamayacak.
Dünya barışı için büyük tehdit olarak görülen İsrail'in kulağı çekilmedikçe, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada kan akmaya devam edecek.
Yaklaşık 8000 birlik mensubu ülke vatandaşları üzerinde ve 15 ülkede yapılan araştırma, İsrail tarafını ne kadar kızdırsa da halkın bu görüşü değişmeyecek.
Araştırmayı yapan kurum temsilcileri kendilerinin tarafsız davrandıklarını belirtirlerken İsrail hükümet temsilcileri Avrupa'ya veryansın ediyor, onları anti-semitik olarak niteliyor.
Kendini her defasında ABD'nin himayesinde bulan İsrail'in bu sert çıkışı hiçbir zaman onun Avrupa'daki imajını değiştirmeyecek.
Özellikle Avrupa ülkeleri son yıllarda Filistin'de Filistinli sivillere yönelik sürdürülen kıyıma tepki gösteriyorlar. Avrupa halkı Araplar'dan daha duyarlı yaklaşıyor dersek yanlış söylemiş olmayız.
Araplar da Filistin'deki dramı dindirebilmik için sık sık toplanıyor, çözüme kapı aralamaya gayret ediyorlar; ancak her defasında kendi içsel çatışmalarından dolayı bunda pek muvaffak olamıyorlar. Avrupa cenahındaysa halk Filistin'deki direnişe destek çıkıyor fakat halkın talepleri hükümet politikalarıyla ayrışıyor.
Özellikle Avrupa Birliği üyesi ülkelerin dış politik algılamalarına bakıldığında halktan kopuk oldukları görülür. Fransa'da, Almanya'da, İtalya'da durum böyle.
Slovakya'da, Romanya'da ve İtalya'da yahudi mezarlıklarına yapılan saldırıların amacı yöneticilere mesaj niteliği taşıyor. Hemen her gün Avrupa başkentlerinde Yahudi teşkilatlarına yönelik taciz eylemleri artış kaydediyor. 11 Eylül olayları sonrası İslami kesimlere karşı başlatılan tahrik eylemleri şu sıralar Yahudilere yönelmiş bulunuyor.
İsrail'de Filistinliler'e özerk yönetim tanıyan Oslo Süreci'nin mimarı olarak Nobel Barış ödülü kazanan Eski Başbakan İzak Rabin'in radikal bir yahudi tarafından öldürülmesinin yıldönümüyle eşzamanlı olarak yaşanan bu gelişmeden israil'in bazı dersler alması gerekiyor.
İslam dünyası için kutsal kabul edilen Ramazan ayında bile bölgedeki şiddeti ateşlemeye devam eden İsrail ordusu eylemlerini bitirmediği sürece tepki almaya devam edecek.
Bush ile kolkola objektiflere gülücük atan Başbakan Şaron'un da şu sıralar suratı asık.
Yerel seçimlerde muhalifler karşısında kan kaybeden Şaron, aynı zamanda siyasal yolsuzluklarla da suçlanmakta.
İzak Rabin'den bu yana İsrail yönetimi olumlu bir adım atabilmiş değil. Bölgesel barış adına atılan adımların bir şekilde frenlendiği hesaba katılırsa Başbakan Şaron'un da bıçak sırtında olduğu gerçek.
İsrail ordusunda radikal generaller işbaşında olduğu, hükümet içinde Arap düşmanı politikacılar yeraldığı sürece barış için umutvar olabilmek çok zor.
Avrupa halkı tarafından Afganistan ve İran'dan bile daha tehlikeli görülen İsrail'e ABD'nin yaklaşımı nasıl olacak merakla bekleniyor.
Yahudi kurum ve kuruluşlarıyla yönetim kadrosu olarak sıkıfıkı ilişki geliştiren Amerikan idaresi, kendi içinde otokritiğe gitmediği müddetçe olumlu mesafe alınamayacak.
Dünya barışı için büyük tehdit olarak görülen İsrail'in kulağı çekilmedikçe, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada kan akmaya devam edecek.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005