Elbise, giyecek olan için ölçülür, biçilir ve dikilir. Yasalar ve kanunlar da böyledir. Yeni kanunlar toplumların güveni, huzuru ve kalkınması için yapılır. Aslolan toplumdur ve o toplumu meydana getiren fertler, aileler ve kurumlardır.
Bu temel kaidenin ve unsurun varlığı ve geleceği hatta tarihi gerçekleri düşünülmeden, hesaba katılmadan yapılan her düzenleme akamete uğramaya mahkumdur.
Anayasamızın 34. maddesinde bir takım değişikler yapılmıştır. Elbette bu olumlu bir başlangıçtır. Ancak bu değişiklikleri Türk toplumunun gerçekleri olarak değil de AB'nin istekleri hatta dayatmaları ile yapmak oldukça düşündürücüdür.
Yapılan değişiklikler fevkalade isabetli ve gerekli de olsa siyasi kadroların kendi iradeleri ve toplumu buna layık görmeleri başkadır, bir başkasının bunu dayatması daha başkadır.
Binlerce yıllık tarihi gerçekleri, acı ve tatlı tecrübeleri, değerleri hiçe sayarak, toplumun bugün yaşadığı problemleri ve sebepleri düşünmeden ve toplumun taşıdığı olmazsa olmaz değerlerini, özelliklerini, ideallerini ön şart olarak ortaya koymadan beklenen güven, huzur ve kalkınma ortamını sağlamak mümkün değildir.
Siyasi iradeden beklenen meseleleri birilerinin istek ve dayatmaları doğrultusunda değil, toplumun dününü, bugününü ve yarınını toplum menfaatleri için ele almak ve doğru olanı yapmaktır.
Aksi takdirde var olmanın, özgür ve bağımsız olmanın, din ve vicdan hürriyetinin, temel hak ve özgürlüklerin ne manaya geldiklerini, bunların devredilip devredilemeyeceğinin yeniden tartışılması gerekir.
Kişinin ve yaşadığı toplumun kimliği o kişinin ve toplumun kendi iradesiyle şekillenmezse kişilik ve kimlik sorunları ortaya çıkar ki bunun da hiç bir hak ve hürriyet anlayışı olmaz.
Bu temel kaidenin ve unsurun varlığı ve geleceği hatta tarihi gerçekleri düşünülmeden, hesaba katılmadan yapılan her düzenleme akamete uğramaya mahkumdur.
Anayasamızın 34. maddesinde bir takım değişikler yapılmıştır. Elbette bu olumlu bir başlangıçtır. Ancak bu değişiklikleri Türk toplumunun gerçekleri olarak değil de AB'nin istekleri hatta dayatmaları ile yapmak oldukça düşündürücüdür.
Yapılan değişiklikler fevkalade isabetli ve gerekli de olsa siyasi kadroların kendi iradeleri ve toplumu buna layık görmeleri başkadır, bir başkasının bunu dayatması daha başkadır.
Binlerce yıllık tarihi gerçekleri, acı ve tatlı tecrübeleri, değerleri hiçe sayarak, toplumun bugün yaşadığı problemleri ve sebepleri düşünmeden ve toplumun taşıdığı olmazsa olmaz değerlerini, özelliklerini, ideallerini ön şart olarak ortaya koymadan beklenen güven, huzur ve kalkınma ortamını sağlamak mümkün değildir.
Siyasi iradeden beklenen meseleleri birilerinin istek ve dayatmaları doğrultusunda değil, toplumun dününü, bugününü ve yarınını toplum menfaatleri için ele almak ve doğru olanı yapmaktır.
Aksi takdirde var olmanın, özgür ve bağımsız olmanın, din ve vicdan hürriyetinin, temel hak ve özgürlüklerin ne manaya geldiklerini, bunların devredilip devredilemeyeceğinin yeniden tartışılması gerekir.
Kişinin ve yaşadığı toplumun kimliği o kişinin ve toplumun kendi iradesiyle şekillenmezse kişilik ve kimlik sorunları ortaya çıkar ki bunun da hiç bir hak ve hürriyet anlayışı olmaz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ali Gedik / diğer yazıları
- Milli Çözüm Milli Ekonomi Modeli / 03.07.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010