Allah-u Teâlâ, Resulü içinde ‘zikir’ demiştir -2-
Cenâb-ı Hakk, Resûlüne itaatı, Kendine itaat etmekle bir tutmuştur; Resûlullah’a itaat Allah’a itaattir. Nitekim Cenâb-ı Hakk, âyet-i kerimede bu gerçeği açıkça beyan buyuruyor
07.11.2024 18:34:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Cenâb-ı Hakk, Resûlüne itaatı, Kendine itaat etmekle bir tutmuştur; Resûlullah'a itaat Allah'a itaattir. Nitekim Cenâb-ı Hakk, âyet-i kerimede bu gerçeği açıkça beyan buyuruyor:
"Kim Resûle itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur. Yüz çevirene gelince, Seni onların başına bekçi göndermedik!" Yine bir başka âyet-i kerimede ise şöyle buyuruluyor:
"O kendi hevâ ve hevesiyle konuşmuyor. O, kendisine vahyedilen bir vahiyden başka bir şey değildir."
İki çeşit vahiy vardır: Vahy-i metluv ve vahy-i gayri metluv. Kur'ân-ı Kerim âyetleri vahiydir. Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi ve âlihi) mübarek ağzından çıkan sözleri de, hâl ü hareketleri de, fiilleri de, olaylar karşısında takındıkları tavır da vahiydir.
Çünkü O'nun yaptığı her şey, Allah'ın kontrol ve murakabesinde dini yerleştirmek içindir. İslam dininin Allah'ın kontrölü ve murakabesinde müşekkel hâle gelmesi ve insan hayatına yerleşmesi maksadı sebebiyle; Peygamber Efendimizin, mübarek sakalını taramasından aynaya bakmasına, insanlarla musafaha yapmasından uyumasına kadar her şeyi ibâdettir. Sıradan gibi konuştuğu da vahiydir.
Peygamber Efendimizin hayatı Kur'ân-ı Kerim'dir. Sünnet bu hayatın kendisidir. Dolayısıyla Kur'ân-ı Kerim'in kendisidir.
Peygamberin şahsında görülen İslam, sünnettir. Ama bu İslam'da Kur'ân-ı Kerim'dir. Farklı bir şey değildir. Kur'ân-ı Kerim ayrı, sünnet ayrı değildir. Kur'ân-ı Kerim zikirdir. Peygamber Efendimiz de zikirdir.
Cenâb-ı Hakk Kur'ân-ı Kerim'inde, Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi ve âlihi) Zâtını tavsif için "Ve Sen pek yüce bir ahlâk (en güzel ahlâk) üzeresin!" buyuruyor.
Dolayısıyla, Hz. Peygamber, nasıl ef'al olarak bize müşahhas Kur'ân-ı Kerim ise; hâl, davranış, tavır olarak da bize örnektir. Cenâb-ı Hakk'ın ifadesiyle, "usvetü'n-hasene/güzel bir örnek"tir:
"And olsun ki, Resûlullah, sizin için, Allah'a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnektir."
Dikkat edilirse bu âyet-i kerimede bir incelik vardır. Resûlullah (sallallahu aleyhi ve âlihi) güzel bir örnektir fakat bu güzel örnekteki ayrıcalığı herkes göremez. Bu ayrıcalığı görmek zikir ehline ait bir hâldir. Onun için Cenâb-ı Hakk, "Allah'a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnektir" buyuruyor.
Peygamberlerin vazifesi tevhid hakikatini insanlara bildirmektir. İnsanlara Cenâb-ı Hakk'a giden yolda rehberlik etmektir. Peygamber Efendimiz zikir olduğu gibi aynı zamanda zikir yoluyla insanları terbiye edendir/müzekkirdir. Cenâb-ı Hakk âyet-i kerimede;
"O hâlde (Resûlüm), zikir yoluyla terbiye et/öğüt ver. Çünkü Sen ancak zikir yoluyla terbiye edicisin, müzekkirsin/öğüt vericisin" buyurdu.
Peygamber Efendimizin, sahabesini Allah'a giden yolda nasıl terbiye ettiğini, Allah'a vâsıl olmalarında nasıl vesile olduğunu, onları nasıl Cenâb-ı Hakk'a taşıdığını, hadis kitaplarındaki sahabilere tavsiye ettiği zikirlerin, duaların, tesbihatların anlatıldığı hadislerde görüyoruz.
Peygamberler, hem kendileri zikrederler, hem insanları zikre davet ederler, hem de zikir yoluyla terbiye eden birer mürebbîdir. Onları anmak Allah'ı hatırlatır. Dolayısıyla Allah'ı anmaktır.
Kur'ân-ı Kerim'de peygamber kıssaları anlatılır ve o kıssalarda ulu'l-elbab/gönül ehli, akıl sahibi olanlar için pek çok ibretler olduğu Kur'ân-ı Kerim'de beyan edilir. Gerçek akıl sahipleri ise, "ulu'l-elbab" olarak adlandırılan "zikir ehli"dir:
"And olsun onların (geçmiş peygamberler ve ümmetlerinin) kıssalarında akıl sahipleri için pek çok ibretler vardır. (Bu Kur'ân-ı Kerim) uydurulabilecek bir söz değildir. Fakat o, kendinden öncekileri tasdik eden, her şeyi açıklayan (bir kitaptır); iman eden toplum için bir rahmet ve bir hidâyettir."
Cenâb-ı Hakk, Kur'ân-ı Kerim'de, Resûlüne, seçilmiş kullarını ve peygamberlerini de anmasını emreder ve onların üstün özelliklerinin inananlar tarafından örnek alınması için onları anlatır:
"(Resûlüm!) Kitap'ta Meryem'i de an. Hani o, ailesinden ayrılarak doğu tarafında bir yere çekilmişti.
Kitap'ta İbrahim'i an. Zira o, sıdkı bütün bir peygamberdi."
"(Resûlüm!) Kitap'ta Mûsâ'yı da an. Gerçekten o ihlâs sahibi idi ve hem resûl, hem de nebi idi."
"(Resûlüm!) Kitap'ta İsmail'i de an. Gerçekten o, sözüne sâdıktı, resûl ve nebi idi."
"Kitapta İdris'i de an. Hakikaten o, pek doğru bir insan, bir peygamberdi."
"(Resûlüm!) Onların söylediklerine sabret, kulumuz Dâvud'u, o kuvvet sahibi zâtı hatırla. O, hep Allah'a yönelirdi."
"(Resûlüm!) Kulumuz Eyyub'u da an. O, Rabb'ine, 'Doğrusu Şeytan bana bir yorgunluk ve eziyet verdi' diye seslenmişti."
"(Ey Muhammed!) Kuvvetli ve basiretli kullarımız İbrahim, İshak ve Ya'kub'u da an."
"İsmail'i, Elyesa'yı, Zülkifl'i de an. Hepsi de iyilerdendir."
"Âd kavminin kardeşini (Hûd'u) an…"
"İşte o peygamberler Allah'ın hidâyet ettiği kimselerdir. Sen de onların yoluna uy. De ki: Ben buna (peygamberlik görevime) karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Bu (Kur'ân-ı Kerim) âlemler için ancak bir öğüttür." (Prof. Dr. Haydar Baş Dua ve Zikir eserinden)
"Kim Resûle itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur. Yüz çevirene gelince, Seni onların başına bekçi göndermedik!" Yine bir başka âyet-i kerimede ise şöyle buyuruluyor:
"O kendi hevâ ve hevesiyle konuşmuyor. O, kendisine vahyedilen bir vahiyden başka bir şey değildir."
İki çeşit vahiy vardır: Vahy-i metluv ve vahy-i gayri metluv. Kur'ân-ı Kerim âyetleri vahiydir. Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi ve âlihi) mübarek ağzından çıkan sözleri de, hâl ü hareketleri de, fiilleri de, olaylar karşısında takındıkları tavır da vahiydir.
Çünkü O'nun yaptığı her şey, Allah'ın kontrol ve murakabesinde dini yerleştirmek içindir. İslam dininin Allah'ın kontrölü ve murakabesinde müşekkel hâle gelmesi ve insan hayatına yerleşmesi maksadı sebebiyle; Peygamber Efendimizin, mübarek sakalını taramasından aynaya bakmasına, insanlarla musafaha yapmasından uyumasına kadar her şeyi ibâdettir. Sıradan gibi konuştuğu da vahiydir.
Peygamber Efendimizin hayatı Kur'ân-ı Kerim'dir. Sünnet bu hayatın kendisidir. Dolayısıyla Kur'ân-ı Kerim'in kendisidir.
Peygamberin şahsında görülen İslam, sünnettir. Ama bu İslam'da Kur'ân-ı Kerim'dir. Farklı bir şey değildir. Kur'ân-ı Kerim ayrı, sünnet ayrı değildir. Kur'ân-ı Kerim zikirdir. Peygamber Efendimiz de zikirdir.
Cenâb-ı Hakk Kur'ân-ı Kerim'inde, Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi ve âlihi) Zâtını tavsif için "Ve Sen pek yüce bir ahlâk (en güzel ahlâk) üzeresin!" buyuruyor.
Dolayısıyla, Hz. Peygamber, nasıl ef'al olarak bize müşahhas Kur'ân-ı Kerim ise; hâl, davranış, tavır olarak da bize örnektir. Cenâb-ı Hakk'ın ifadesiyle, "usvetü'n-hasene/güzel bir örnek"tir:
"And olsun ki, Resûlullah, sizin için, Allah'a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnektir."
Dikkat edilirse bu âyet-i kerimede bir incelik vardır. Resûlullah (sallallahu aleyhi ve âlihi) güzel bir örnektir fakat bu güzel örnekteki ayrıcalığı herkes göremez. Bu ayrıcalığı görmek zikir ehline ait bir hâldir. Onun için Cenâb-ı Hakk, "Allah'a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnektir" buyuruyor.
Peygamberlerin vazifesi tevhid hakikatini insanlara bildirmektir. İnsanlara Cenâb-ı Hakk'a giden yolda rehberlik etmektir. Peygamber Efendimiz zikir olduğu gibi aynı zamanda zikir yoluyla insanları terbiye edendir/müzekkirdir. Cenâb-ı Hakk âyet-i kerimede;
"O hâlde (Resûlüm), zikir yoluyla terbiye et/öğüt ver. Çünkü Sen ancak zikir yoluyla terbiye edicisin, müzekkirsin/öğüt vericisin" buyurdu.
Peygamber Efendimizin, sahabesini Allah'a giden yolda nasıl terbiye ettiğini, Allah'a vâsıl olmalarında nasıl vesile olduğunu, onları nasıl Cenâb-ı Hakk'a taşıdığını, hadis kitaplarındaki sahabilere tavsiye ettiği zikirlerin, duaların, tesbihatların anlatıldığı hadislerde görüyoruz.
Peygamberler, hem kendileri zikrederler, hem insanları zikre davet ederler, hem de zikir yoluyla terbiye eden birer mürebbîdir. Onları anmak Allah'ı hatırlatır. Dolayısıyla Allah'ı anmaktır.
Kur'ân-ı Kerim'de peygamber kıssaları anlatılır ve o kıssalarda ulu'l-elbab/gönül ehli, akıl sahibi olanlar için pek çok ibretler olduğu Kur'ân-ı Kerim'de beyan edilir. Gerçek akıl sahipleri ise, "ulu'l-elbab" olarak adlandırılan "zikir ehli"dir:
"And olsun onların (geçmiş peygamberler ve ümmetlerinin) kıssalarında akıl sahipleri için pek çok ibretler vardır. (Bu Kur'ân-ı Kerim) uydurulabilecek bir söz değildir. Fakat o, kendinden öncekileri tasdik eden, her şeyi açıklayan (bir kitaptır); iman eden toplum için bir rahmet ve bir hidâyettir."
Cenâb-ı Hakk, Kur'ân-ı Kerim'de, Resûlüne, seçilmiş kullarını ve peygamberlerini de anmasını emreder ve onların üstün özelliklerinin inananlar tarafından örnek alınması için onları anlatır:
"(Resûlüm!) Kitap'ta Meryem'i de an. Hani o, ailesinden ayrılarak doğu tarafında bir yere çekilmişti.
Kitap'ta İbrahim'i an. Zira o, sıdkı bütün bir peygamberdi."
"(Resûlüm!) Kitap'ta Mûsâ'yı da an. Gerçekten o ihlâs sahibi idi ve hem resûl, hem de nebi idi."
"(Resûlüm!) Kitap'ta İsmail'i de an. Gerçekten o, sözüne sâdıktı, resûl ve nebi idi."
"Kitapta İdris'i de an. Hakikaten o, pek doğru bir insan, bir peygamberdi."
"(Resûlüm!) Onların söylediklerine sabret, kulumuz Dâvud'u, o kuvvet sahibi zâtı hatırla. O, hep Allah'a yönelirdi."
"(Resûlüm!) Kulumuz Eyyub'u da an. O, Rabb'ine, 'Doğrusu Şeytan bana bir yorgunluk ve eziyet verdi' diye seslenmişti."
"(Ey Muhammed!) Kuvvetli ve basiretli kullarımız İbrahim, İshak ve Ya'kub'u da an."
"İsmail'i, Elyesa'yı, Zülkifl'i de an. Hepsi de iyilerdendir."
"Âd kavminin kardeşini (Hûd'u) an…"
"İşte o peygamberler Allah'ın hidâyet ettiği kimselerdir. Sen de onların yoluna uy. De ki: Ben buna (peygamberlik görevime) karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Bu (Kur'ân-ı Kerim) âlemler için ancak bir öğüttür." (Prof. Dr. Haydar Baş Dua ve Zikir eserinden)