Tarih inanan ve inanmayan insan topluluklarının varlığı yanında, hak ve batıl güçlerin pekçok çatışmalarına sahne olmuştur. Bu çatışmaların maddi ve manevi olmak üzere iki boyutu mevcuttur.
Savaşlarda maddi güç dengesi sözkonusu olduğunda hiç şüphesiz ki, fizik kanunları geçerlidir. Buna göre kuvvetli olan zayıfı mağlup ededr. Kuvvetlinin gelme şansı, maddi güç olarak zayıf olan tarafla olan farkı ile doğru orartılıdır. Nitekim fizikte 'çatışan iki zıt kuvvetin bileşkesi, kuvvetler arasındaki farka eşittir' diye tarif edilmektedir.Tarih boyunca hak ve batıl güçlerin çatışmalarına baktığımızda, sözkonusu fiziki kanunların geçerli olmadığını; bütün maddi güç dengesizliğine rağmen, inanmış az sir topluluğun, batıl üzere harp eden sayıca ve maddi güç olarak kuvvetli topluluklara galip geldiğini görüyoruz. Tarihte bunun pekçok örneği mevcuttur. Talud'un az bir kuvvetle Calut'u mağlup etmesi; Bedir'de 300 kişinin 1000 kişilik müşrik ordusunu yenmesi, Uhud'da düşmana göre maddi yönden çok zayıf olan 700 kişilik iman ordusunun, 3 bini aşkın müşrik ordusunu ilk etapta mağlup etmesi, Hendek savaşında 3 bin kişilik İslam ordusunun, 10 bini aşkın küfür ordusunu mağlup etmesi örnekler arasında zikredilebilir. Görülüyor ki, inananlar kendilerinden 3-4 misli büyük olan küfür topluluklarını mağlup etmişlerdir. Bunların yanısıra Mute harbi gibi daha şaşırtıcı örnekler de mevcuttur. Mute'de 3 bin kişilik bir İslam ordusu, o zamanın şartlarına göre modern donanımlı 100 bir kişilik Bizans ordusunu mağlup etmiştir. Bu durum sadece Asr-ı Saadet dönemine mahsus değildir. Daha sonraki hak-batıl savaşlarında do aynı durumu görmek mümkündür. Malazgirt'te 40 bir kişilik İslam ordusu, 200 bin kişilik Bizans ordusunu mağlup etmiştir. Sırpsındığı'nda, Kosova'da, Niğbolu'da, Varna'da velhasıl bütün harplerde aynı gerçekle karşı karşıya kalıyoruz. Ateda fizik kanunlarına meydan okuyan bu gerçek, bütün savaş sahnelerinde gözönüne serilmektedir. Bu, tarihi bir vakıadır, inkarı mümkün değildir. O halde, bu vakıanın sebep ve hikmetlerine inmek gerekir. Maddi unsur ve saiklerle izahı yapılamayan bu olayın manevi ve batınî sebep ve hikmetlerine inmek zaruri olmaktadır. Bu gerçeği anlamak için, olaylardaki sebep ve hikmet zincirini kavramak lazımdır...
Savaşlarda maddi güç dengesi sözkonusu olduğunda hiç şüphesiz ki, fizik kanunları geçerlidir. Buna göre kuvvetli olan zayıfı mağlup ededr. Kuvvetlinin gelme şansı, maddi güç olarak zayıf olan tarafla olan farkı ile doğru orartılıdır. Nitekim fizikte 'çatışan iki zıt kuvvetin bileşkesi, kuvvetler arasındaki farka eşittir' diye tarif edilmektedir.Tarih boyunca hak ve batıl güçlerin çatışmalarına baktığımızda, sözkonusu fiziki kanunların geçerli olmadığını; bütün maddi güç dengesizliğine rağmen, inanmış az sir topluluğun, batıl üzere harp eden sayıca ve maddi güç olarak kuvvetli topluluklara galip geldiğini görüyoruz. Tarihte bunun pekçok örneği mevcuttur. Talud'un az bir kuvvetle Calut'u mağlup etmesi; Bedir'de 300 kişinin 1000 kişilik müşrik ordusunu yenmesi, Uhud'da düşmana göre maddi yönden çok zayıf olan 700 kişilik iman ordusunun, 3 bini aşkın müşrik ordusunu ilk etapta mağlup etmesi, Hendek savaşında 3 bin kişilik İslam ordusunun, 10 bini aşkın küfür ordusunu mağlup etmesi örnekler arasında zikredilebilir. Görülüyor ki, inananlar kendilerinden 3-4 misli büyük olan küfür topluluklarını mağlup etmişlerdir. Bunların yanısıra Mute harbi gibi daha şaşırtıcı örnekler de mevcuttur. Mute'de 3 bin kişilik bir İslam ordusu, o zamanın şartlarına göre modern donanımlı 100 bir kişilik Bizans ordusunu mağlup etmiştir. Bu durum sadece Asr-ı Saadet dönemine mahsus değildir. Daha sonraki hak-batıl savaşlarında do aynı durumu görmek mümkündür. Malazgirt'te 40 bir kişilik İslam ordusu, 200 bin kişilik Bizans ordusunu mağlup etmiştir. Sırpsındığı'nda, Kosova'da, Niğbolu'da, Varna'da velhasıl bütün harplerde aynı gerçekle karşı karşıya kalıyoruz. Ateda fizik kanunlarına meydan okuyan bu gerçek, bütün savaş sahnelerinde gözönüne serilmektedir. Bu, tarihi bir vakıadır, inkarı mümkün değildir. O halde, bu vakıanın sebep ve hikmetlerine inmek gerekir. Maddi unsur ve saiklerle izahı yapılamayan bu olayın manevi ve batınî sebep ve hikmetlerine inmek zaruri olmaktadır. Bu gerçeği anlamak için, olaylardaki sebep ve hikmet zincirini kavramak lazımdır...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.