Garih cinayeti de beklendiği gibi fail-i meçhuller kervanına katılıyor.
Cinayetin üzerinden bir hafta geçti. Polis önce "13 yaşındaki bir tinerciyi kovaladı"... Tinercinin boyunun tutmadığı anlaşılınca ilk kovalanması gereken sanığa, firari ere yöneldi.
Ancak firari er Yener Yermez çoktandır yeri yarmış ve içine girmişti.
Suikastin fail-i meçhul kalmasında iki ismin rolü büyük. Biri Garih'in ortağı İshak Alaton, diğeri medyanın borazancı başısı Tuncay Özkan.
Bu iki isim sayesinde, yedi gün boyunca polis ve kamuoyu cinayetin "adi bir polisiye vaka" olduğu zehabına kapıldı.
Cinayetin faili olarak 13 yaşındaki tinerciyi işaret eden iki parmağın sahibi onlar. Bakanı yanıltacak kadar inandırıcı konuşuyordu Alaton.
Daha ortağının kanının yerde olduğu saatlerde, 50 yıllık iş ortağı Alaton, 13 yaşındaki tinerciyi parmakları ile işaret ederek, "Garih cehaletin kurbanı oldu" diyordu.
Tinerci yalanı tutmayınca medyanın dezenformatörü Tuncay Özkan Milliyet'in manşetine, "kayıp telefon askerde" cümlesini taşıyarak tevriye sanatına başvuruyordu kendince.
Özkan'ın körelttiği medyaya göre, Garih'i tinerci değil, "mezarlıkta sevişen iki genç" öldürmüştü. Cinayetin sanığı kanlı telefonu cebine atınca yeri tesbit edilmişti: Hasdal kışlasında bir asker.
Özkan, "telefonun askerde yakalanmasının cinayetin ordu tarafından işlendiği manasına gelmiyor" diyerek sanatını konuşturmuş ve ilk fitne tohumunu ekmişti.
Bir iki gün sonra Milliyet, ağzındaki baklayı çıkararak, Garih'in GAP'a aşırı ilgisinden rahatsız olan derin güçlerce öldürülmüş olabileceğini açıkça yazmıştı.
Nedense MOSSAD'ın işlemiş olabileceği kimsenin aklına gelmemişti.
Yoksa Alaton-Özkan ikilisinin görevi cinayetin MOSSAD'la ilgisini kurduracak soruları defetmek miydi?
Alaton, hala ilk günkü tavrında ısrarlı. Soruşturmadan kendini tamamen soyutladığını ifade eden Alaton, "soruşturma artık beni ilgilendirmiyor, ilk gün söylediğim gibi bu kara cehaletin bir olayı. Komplo teorilerine de inanmıyorum, Polise de güveniyorum."
Alaton polise, "Fuat olmadıysa başka kara cahil bulun, cinayeti ona yıkın" der gibi.
Sonra 50 yılık ortağını kaybeden, yılda yüz konferans veren ülkeden ülkeye gezen ortağının randevu defterine göre çalışma temposunu artıran Alaton, ne kadar da çabuk, soruşturmadan kendini soyutlayabiliyor.
Alaton, soruşturma kapsamında, kendisine çok şey sorulduğunu ancak polemiğe girmeyi düşünmediğini söylüyor.
Her hafta ekranda ülke meselelerini sansürsüz analiz eden Alaton, 50 yılık ortağının ölümünü aydınlatmakta niye kendine ve kamuoyuna sansür koyuyor dersiniz?
Neden aynı analitik mantıkla şu sorulara cevap aramıyor?
"Ortağım Garih, Bulgaristan Başbakan Yardımcısı ile ne konuştu?
Bir saat sonra neden Eyüp mezarlığına gitti?
15 günde bir Eyüp mezarlığına gittiğini neden benden sakladı?
Hadi o sakladı, Can Kıraç dostum neden hiç bu konuda bahis açmadı?
Garih, mezarlığına giderken niçin telefonunu kapatıyordu. Telefon konuşması için en sakin en rahat bir mekan olduğu halde?
Neden korumasız gitti, oraya? Telefonda en son kimle konuştu? Şaron'u öfkelendirdiği için mi, yoksa "İsrail'i ihmal ettiği" için mi öldürüldü?
İhmal etmiş miydik acaba. İsrail'e bu yıl ne kadar vergi vermiştik.
Garih son üç ayda, İsrail Savunma Bakanı, Genelkurmay Başkanı ve İç İstihbarat Başkanı ile ne görüştü?
MOSSAD'ın elinde dolaşan, "Garih'in başına bir gün bir şey gelirse bizimle olan ilişkisinde uzaklaşma olduğundan gelir" kaseti kime aitti?
Neden bu kasetten Rus medyası bahsediyor da bizim medyamız üstünü örtüyor?
Neden, neden, neden? Soruları ile olayı analiz etmek önce Alaton'un görevi değil mi?
Yoksa bu sorular sorulmasın diye bazı yazarlara harçlık mı dağıtıyor?
Öyle olmasa, Tuncay gibiler kara cahil tarifine uygun zanlı uydurma için hafsalalarını bu kadar zorlar mıydı?
Tuncay Özkan, psikopat, zani bir firari erden, antisemit bir katil yaratmak için dün, Yermez'in kışlada arkadaşlarına "Musevilik nedir?" diye sorduğunu uyduruyor.
Gıdıkla da gülelim. Ben polisimizin yerinde olsam bu iki ismin, Alaton ve Özkan'ın günlük mesaisini takip ederek cinayete azmettiren odağa ulaşırdım.
Cinayetin üzerinden bir hafta geçti. Polis önce "13 yaşındaki bir tinerciyi kovaladı"... Tinercinin boyunun tutmadığı anlaşılınca ilk kovalanması gereken sanığa, firari ere yöneldi.
Ancak firari er Yener Yermez çoktandır yeri yarmış ve içine girmişti.
Suikastin fail-i meçhul kalmasında iki ismin rolü büyük. Biri Garih'in ortağı İshak Alaton, diğeri medyanın borazancı başısı Tuncay Özkan.
Bu iki isim sayesinde, yedi gün boyunca polis ve kamuoyu cinayetin "adi bir polisiye vaka" olduğu zehabına kapıldı.
Cinayetin faili olarak 13 yaşındaki tinerciyi işaret eden iki parmağın sahibi onlar. Bakanı yanıltacak kadar inandırıcı konuşuyordu Alaton.
Daha ortağının kanının yerde olduğu saatlerde, 50 yıllık iş ortağı Alaton, 13 yaşındaki tinerciyi parmakları ile işaret ederek, "Garih cehaletin kurbanı oldu" diyordu.
Tinerci yalanı tutmayınca medyanın dezenformatörü Tuncay Özkan Milliyet'in manşetine, "kayıp telefon askerde" cümlesini taşıyarak tevriye sanatına başvuruyordu kendince.
Özkan'ın körelttiği medyaya göre, Garih'i tinerci değil, "mezarlıkta sevişen iki genç" öldürmüştü. Cinayetin sanığı kanlı telefonu cebine atınca yeri tesbit edilmişti: Hasdal kışlasında bir asker.
Özkan, "telefonun askerde yakalanmasının cinayetin ordu tarafından işlendiği manasına gelmiyor" diyerek sanatını konuşturmuş ve ilk fitne tohumunu ekmişti.
Bir iki gün sonra Milliyet, ağzındaki baklayı çıkararak, Garih'in GAP'a aşırı ilgisinden rahatsız olan derin güçlerce öldürülmüş olabileceğini açıkça yazmıştı.
Nedense MOSSAD'ın işlemiş olabileceği kimsenin aklına gelmemişti.
Yoksa Alaton-Özkan ikilisinin görevi cinayetin MOSSAD'la ilgisini kurduracak soruları defetmek miydi?
Alaton, hala ilk günkü tavrında ısrarlı. Soruşturmadan kendini tamamen soyutladığını ifade eden Alaton, "soruşturma artık beni ilgilendirmiyor, ilk gün söylediğim gibi bu kara cehaletin bir olayı. Komplo teorilerine de inanmıyorum, Polise de güveniyorum."
Alaton polise, "Fuat olmadıysa başka kara cahil bulun, cinayeti ona yıkın" der gibi.
Sonra 50 yılık ortağını kaybeden, yılda yüz konferans veren ülkeden ülkeye gezen ortağının randevu defterine göre çalışma temposunu artıran Alaton, ne kadar da çabuk, soruşturmadan kendini soyutlayabiliyor.
Alaton, soruşturma kapsamında, kendisine çok şey sorulduğunu ancak polemiğe girmeyi düşünmediğini söylüyor.
Her hafta ekranda ülke meselelerini sansürsüz analiz eden Alaton, 50 yılık ortağının ölümünü aydınlatmakta niye kendine ve kamuoyuna sansür koyuyor dersiniz?
Neden aynı analitik mantıkla şu sorulara cevap aramıyor?
"Ortağım Garih, Bulgaristan Başbakan Yardımcısı ile ne konuştu?
Bir saat sonra neden Eyüp mezarlığına gitti?
15 günde bir Eyüp mezarlığına gittiğini neden benden sakladı?
Hadi o sakladı, Can Kıraç dostum neden hiç bu konuda bahis açmadı?
Garih, mezarlığına giderken niçin telefonunu kapatıyordu. Telefon konuşması için en sakin en rahat bir mekan olduğu halde?
Neden korumasız gitti, oraya? Telefonda en son kimle konuştu? Şaron'u öfkelendirdiği için mi, yoksa "İsrail'i ihmal ettiği" için mi öldürüldü?
İhmal etmiş miydik acaba. İsrail'e bu yıl ne kadar vergi vermiştik.
Garih son üç ayda, İsrail Savunma Bakanı, Genelkurmay Başkanı ve İç İstihbarat Başkanı ile ne görüştü?
MOSSAD'ın elinde dolaşan, "Garih'in başına bir gün bir şey gelirse bizimle olan ilişkisinde uzaklaşma olduğundan gelir" kaseti kime aitti?
Neden bu kasetten Rus medyası bahsediyor da bizim medyamız üstünü örtüyor?
Neden, neden, neden? Soruları ile olayı analiz etmek önce Alaton'un görevi değil mi?
Yoksa bu sorular sorulmasın diye bazı yazarlara harçlık mı dağıtıyor?
Öyle olmasa, Tuncay gibiler kara cahil tarifine uygun zanlı uydurma için hafsalalarını bu kadar zorlar mıydı?
Tuncay Özkan, psikopat, zani bir firari erden, antisemit bir katil yaratmak için dün, Yermez'in kışlada arkadaşlarına "Musevilik nedir?" diye sorduğunu uyduruyor.
Gıdıkla da gülelim. Ben polisimizin yerinde olsam bu iki ismin, Alaton ve Özkan'ın günlük mesaisini takip ederek cinayete azmettiren odağa ulaşırdım.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
İbrahim Berk / diğer yazıları
- Cübbe düştü haç göründü / 07.01.2020
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014