Sonra bizden tarafa dönerek; "Cenab-ı Hakk'ın rahmetine kavuşan merhûmun makâmına lâyık olan misâfir bir kardeşimiz gelmiştir. Rabbimizin izniyle onu makâmına oturtalım da beklemekten dostlarımızın kalplerine bir ezâ gelmesin" buyurarak, beni oturduğum yerden kaldırdı. Sonra vefât eden zâtın boş duran seccâdesine oturttu. Sevincimden ne yapacağımı şaşırdım. Orada bulunanların hepsi: "Şâhidiz. İşittik ve itâat ettik" dediler. Hocam Seyyid Şerîf de hayret etti. Seyyîd Alâeddîn Hazretleri, hocamın gönlünü alıcı sözlerde bulunarak; "Ey Seyyid birâderim!. Allahû Teâlânı velî kullarına verdiği makamlar birer ihsândır. İnşâallah siz de bu cemâate dâhil olacaksınız. Henüz zamânı vardır" buyurhdu. Sonra cenâze namazı kılındı. Beni artık yanlarında alıkoydular. Hocamla vedâlaşarak ayrıldık".
Seyyid Alâeddin, ileri yaşlarında Mekke-i mükerremede bir mikdâr ikâmetten sonra, Medîne-i münevvereye ziyârete geldi. Resûlullah Efendimize olan aşkı sebebiyle oradan ayrılamadı. Yıllarca türbede hizmet etti. Bir gün Peygamber Efendimizi baş gözü ile gördü. Kendisi şöyle anlatır:
İlk zamanlar mağarada kalırdım. Bir gün Resûlullah Efendimizi ziyâret etmek için mağaradan çıktım. Kabri şerîflerine varıp, arada hiçbir vâsıta olmadan doğrudan feyz ve bereketlerine kavuşturmasını istedim. Bunun üzerine Resûlullah Efendimiz; "Ey benim makbul oğlum!. Bütün velîlerin sultanlığı sana verildi. Allah-û Teâlânın izniyle seni cümle velîlerin önderi kıldım. Allah-û Teâlâ seni kabûl eyledi. Bundan sonra senin için vâsıtalar kaldırıldı. Gözünü yum ve Hakk'ın kudretini müşâhede et" buyurdu. Gözümü yumdum, ansızın mübârek dedemin kabrinin yarıldığını gördüm. Yanında biri sağında biri solunda duran yeşil elbiseli iki zât vardı. Yüzlerinin heybetinden neredeyse aklımı kaybedecektim. Mübârek dedem elini yüzüme sürdü. Kalbim rahatladı. "Biri Cebrâil biri Mikâil'dir, korkma! Gözünü yum kulağını aç! Babana telkin ettiğimi sana da edeyim" buyurdu. Elimi eline alıp, bana tövbe ettirdi, bir şeyler okudu. Bunlar aynen hatırıma nakşolundu. Sonra başını kaldırıp, üç defâ Lâ ilâhe illallah buyurdu. Ben de tekrar ettim. Bana; "Ey oğul! Sana bunları okudum ki, sen dahi benim gibi okuyup, benim telkinim gibi telkin edesin. Bu zikri işâret eyledim. Çünkü bu, zikrin en üstünüdür. Çocukları bununla terbiye ederler. Dereceleri katetmek bununla müyesser olur" buyurdu.
Seyyid Alâeddin, ileri yaşlarında Mekke-i mükerremede bir mikdâr ikâmetten sonra, Medîne-i münevvereye ziyârete geldi. Resûlullah Efendimize olan aşkı sebebiyle oradan ayrılamadı. Yıllarca türbede hizmet etti. Bir gün Peygamber Efendimizi baş gözü ile gördü. Kendisi şöyle anlatır:
İlk zamanlar mağarada kalırdım. Bir gün Resûlullah Efendimizi ziyâret etmek için mağaradan çıktım. Kabri şerîflerine varıp, arada hiçbir vâsıta olmadan doğrudan feyz ve bereketlerine kavuşturmasını istedim. Bunun üzerine Resûlullah Efendimiz; "Ey benim makbul oğlum!. Bütün velîlerin sultanlığı sana verildi. Allah-û Teâlânın izniyle seni cümle velîlerin önderi kıldım. Allah-û Teâlâ seni kabûl eyledi. Bundan sonra senin için vâsıtalar kaldırıldı. Gözünü yum ve Hakk'ın kudretini müşâhede et" buyurdu. Gözümü yumdum, ansızın mübârek dedemin kabrinin yarıldığını gördüm. Yanında biri sağında biri solunda duran yeşil elbiseli iki zât vardı. Yüzlerinin heybetinden neredeyse aklımı kaybedecektim. Mübârek dedem elini yüzüme sürdü. Kalbim rahatladı. "Biri Cebrâil biri Mikâil'dir, korkma! Gözünü yum kulağını aç! Babana telkin ettiğimi sana da edeyim" buyurdu. Elimi eline alıp, bana tövbe ettirdi, bir şeyler okudu. Bunlar aynen hatırıma nakşolundu. Sonra başını kaldırıp, üç defâ Lâ ilâhe illallah buyurdu. Ben de tekrar ettim. Bana; "Ey oğul! Sana bunları okudum ki, sen dahi benim gibi okuyup, benim telkinim gibi telkin edesin. Bu zikri işâret eyledim. Çünkü bu, zikrin en üstünüdür. Çocukları bununla terbiye ederler. Dereceleri katetmek bununla müyesser olur" buyurdu.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.