Akıl ve kalbin sahaları farklıdır
Nefis ya geçmişte yaşayanların hatalarını bahane ederek ya da işlerin düzelmesini gelecekte ele geçecek imkânlara havale ederek insanı kulluk yolundan alıkoymaya çalışır
02.01.2021 00:16:00





"İnsanoğlunda asıl olan kabiliyet hayra ve doğruya yöneliktir. İnsan bu kabiliyetini küfür ve zulümle perdeleyerek yanlış istikamete yönelebilir.
Fakat bilinmelidir ki, her insan hangi bozuk ortamda yetişmiş olursa olsun, öz itibarı ile hak ve hakikati kabullenip, yaşayacak sermayeye mutlaka sahiptir.
Onun dünyada imtihanı da zaten bu kabiliyetleri Hakk'ı tasdikle beraber kullanması, Rabbi'nin istikametinde bir hayat tarzı seçmesidir. Bu olmadığı takdirde, zaten yaptığı hayırlarda heba olmuş demektir…" (Rahmet-el lil Alemin (saav) -1- sh:185)
Nefis devamlı mazeret üretir

"Nefis ya geçmişte yaşayanların hatalarını bahane ederek ya da işlerin düzelmesini gelecekte ele geçecek imkânlara havale ederek insanı kulluk yolundan alıkoymaya çalışır.
Mümin bu noktada çok dikkatli olmalıdır. Bilmelidir ki, kendinden evvelkilerin muhasebesini yapmaya çalışması, Allah'a (c.c) hesap vermekten kendisini kurtaramayacaktır.
Yine 'şartlar uygun değil, İslam'ın bütününü yaşamama müsaade edilmiyor' diye bir köşeye çekilmekten de beri olmalıdır. Cenab-ı Hak (c.c) "Siz halinizi değiştirmedikçe, ben de nimetimi değiştirmem." buyurmuştur.
Hz. Peygamberde (sav); "Siz bildiklerinizle amel ederseniz, Allah'ta (c.c) size bilmediklerinizi öğretir." buyurmuşlardır. Öyleyse mü'min halini değiştirip, kendisini daha iyiye taşımadığı müddetçe Allah'ın (c.c) nimetini tamamlamayacağını bilerek bu şuurla Hakk'a yönelmeli, sabır ve sebatla hizmet etmelidir…" (Rahmet-el lil Alemin (saav)-1- sh:186)
İkisinin de sahaları farklıdır

"Akıl ile kalbin sahaları farklı, farklıdır. Akıl maddi öğeleri tanır. Kalp manevi dünyayı tanır. İşte mü'min bu iki sahayı da bilmek ve yaşamakla mükellef insanın adıdır…
İnsanın, Cenab-ı Hakkı kalp yoluyla tanıması, Allah'ın (c.c) kulunun kalbine tecellisidir.
İnsan, Rabbini ne kadar tanırsa, O'ndan o kadar korkar. Tabii korkunun iki yönü vardır. Aklı ile insan Allah'ın (c.c) azabından korkar. Kalbi ile rahmetinin, aşkının mahrumiyetinden korkar.
Aklı çalıştıran nefsanî duygular olduğu için, o hep kendi menfaatine olan neticeleri düşünerek Allah'tan (c.c) korkar. Onun neticesi ise cennettir, cehennemdir. Cehenneme gireceğim diye akıl nefse telkin eder. Dolayısıyla ondan korkarsın.

Ama kalp yoluyla Allah'ı (c.c) tanıyan insanın korkusu, cehenneme girme korkusu değildir.-Ya Rabbim, beni rahmetinden, sevdasından, aşkından mahrum ederse? Diye korkar. Bu öyle bir sevgi, öyle bir sevdadır ki, bunun tadını anlatmak mümkün değildir… "Kılma derdime derman ki, zehrim dermandadır." (Yaşayan Kuran; Sünnet sh:43–44)
Fakat bilinmelidir ki, her insan hangi bozuk ortamda yetişmiş olursa olsun, öz itibarı ile hak ve hakikati kabullenip, yaşayacak sermayeye mutlaka sahiptir.
Onun dünyada imtihanı da zaten bu kabiliyetleri Hakk'ı tasdikle beraber kullanması, Rabbi'nin istikametinde bir hayat tarzı seçmesidir. Bu olmadığı takdirde, zaten yaptığı hayırlarda heba olmuş demektir…" (Rahmet-el lil Alemin (saav) -1- sh:185)
Nefis devamlı mazeret üretir

"Nefis ya geçmişte yaşayanların hatalarını bahane ederek ya da işlerin düzelmesini gelecekte ele geçecek imkânlara havale ederek insanı kulluk yolundan alıkoymaya çalışır.
Mümin bu noktada çok dikkatli olmalıdır. Bilmelidir ki, kendinden evvelkilerin muhasebesini yapmaya çalışması, Allah'a (c.c) hesap vermekten kendisini kurtaramayacaktır.
Yine 'şartlar uygun değil, İslam'ın bütününü yaşamama müsaade edilmiyor' diye bir köşeye çekilmekten de beri olmalıdır. Cenab-ı Hak (c.c) "Siz halinizi değiştirmedikçe, ben de nimetimi değiştirmem." buyurmuştur.
Hz. Peygamberde (sav); "Siz bildiklerinizle amel ederseniz, Allah'ta (c.c) size bilmediklerinizi öğretir." buyurmuşlardır. Öyleyse mü'min halini değiştirip, kendisini daha iyiye taşımadığı müddetçe Allah'ın (c.c) nimetini tamamlamayacağını bilerek bu şuurla Hakk'a yönelmeli, sabır ve sebatla hizmet etmelidir…" (Rahmet-el lil Alemin (saav)-1- sh:186)
İkisinin de sahaları farklıdır

"Akıl ile kalbin sahaları farklı, farklıdır. Akıl maddi öğeleri tanır. Kalp manevi dünyayı tanır. İşte mü'min bu iki sahayı da bilmek ve yaşamakla mükellef insanın adıdır…
İnsanın, Cenab-ı Hakkı kalp yoluyla tanıması, Allah'ın (c.c) kulunun kalbine tecellisidir.
İnsan, Rabbini ne kadar tanırsa, O'ndan o kadar korkar. Tabii korkunun iki yönü vardır. Aklı ile insan Allah'ın (c.c) azabından korkar. Kalbi ile rahmetinin, aşkının mahrumiyetinden korkar.
Aklı çalıştıran nefsanî duygular olduğu için, o hep kendi menfaatine olan neticeleri düşünerek Allah'tan (c.c) korkar. Onun neticesi ise cennettir, cehennemdir. Cehenneme gireceğim diye akıl nefse telkin eder. Dolayısıyla ondan korkarsın.

Ama kalp yoluyla Allah'ı (c.c) tanıyan insanın korkusu, cehenneme girme korkusu değildir.-Ya Rabbim, beni rahmetinden, sevdasından, aşkından mahrum ederse? Diye korkar. Bu öyle bir sevgi, öyle bir sevdadır ki, bunun tadını anlatmak mümkün değildir… "Kılma derdime derman ki, zehrim dermandadır." (Yaşayan Kuran; Sünnet sh:43–44)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.