Eskiden insanların ömrü 400-500 sene kadardı. Hatta Hz. Nuh'ıun (a.s) 950 sene yaşadığı rivayet edilir. Bir gün kavmi, Hz. Musa'ya (a.s) ahir zaman ümmetinin ne kadar yaşayacağını sorar. Hz. Musa bu soruya 60-70 sene civarı diye cevap verir. Bu sefer hayretler içerisinde şunu sorarlar: "Acaba onlar o kadar kısa bir ömür için, ev yapacaklar mı?" Dönüp yaşantımıza bakalım. Ağlanacak halimize gülüyoruz belki de. Tek bir saniyesini dahi geri alamadığımız şu kısacık ömrümüz hızla geçmekte. Peki, bu ömrü hangi yolda ve ne için harcıyoruz? Aslında bu muhasebeyi yapmaya vesile en büyük gerçek, ölümü tefekkürdür. Cenab-ı Hak Ankebut Suresi 57. ayette şöyle buyuruyor: "Her canlı ölümü tadacaktır, sonra Bize döndürüleceksiniz." Habibullah (s.a.a), "Ölmeden önce, ölünüz" buyuruyor. Esasında ömrümüz 1000 yıl da olsa ölümü tadacağımız bir hakikattir. Ahirete göç ettikten sonra bir hesap gününün olacağına inancımız sonsuzdur. Bu hesap gününde zerre kadar iyiliğin de zerre kadar kötülüğün de bir karşılığının olacağından da şüphemiz yoktur. Bu gerçekleri bildiğimiz halde çoğu zaman nefsanî yahut dünya menfaatleri doğrultusunda hareket edebiliyoruz. Takdir edersiniz ki bu çok sakıncalı bir durumdur. Çünkü ölümün hangi hal üzereyken gelip çatacağının bir garantisi yoktur. Ölüm esnasındaki o hale sekeratü'l-mevt denir. Bu halin dehşet verici ve şiddetli olduğu bize bildirilmiştir. Hatta Peygamberler ve veliler dahi, "Ya Rabbi bizim için ölüm anını kolaylaştırır" diye dua etmiştir. Burada ince bir nokta var. Bu noktaya Peygamber Efendimiz hadis-i şeriflerinde şöyle vurgu yapıyor: "Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz." Demek ki son nefes, bizim nasıl bir yaşantı sürdüğümüzle bağlantılı. Bu yüzdendir ki, yaşantımızın her bir karesi son nefese hazırlıktır. Bir Müslüman'ın en büyük isteği, imanlı bir şekilde ruhunu teslim etmektir. Ahir zaman ümmeti olarak imanı korumaksa oldukça güçtür. Nitekim Habibullah (s.a.a) bu konuda da uyarıyor: "Bir zaman gelecek imanı kalpte tutmak, kor ateşi elde tutmaktan daha da zor olacak." Başka bir hadiste ise şöyle buyuruyor Resulullah (s.a.a): "Kıyametten hemen önce karanlık gecenin parçaları gibi fitneler var. Kişi o fitnelerde mü'min olarak sabaha erer, akşama kâfir olur; mü'min olarak akşama erer, sabaha kâfir çıkar." Bu hadislerden de anlıyoruz ki ahir zamanda imanı korumak çok ince ve hassas bir iş. Çok şükür ki, bu hassas mevzuu ve dahasını anlatmayı bir sorumluluk bilen ve insanımızı ayıktıran bir ahir zaman bilgesi var. Bu bilge insan, Sayın Prof. Dr. Haydar Baş Bey'dir. O ve kadrosu milletimizin dünya ve ahiret saadeti için bıkmadan usanmadan anlatıyor. Peki, ne mi anlatıyor? Tevhidin merkezinin Ehl-i Beyt olduğu hakikatini, Ehl-i Beyt'e karşı çıkarılan bid'at akımların gerçek yüzlerini, siyasi bağlamda dinimize zarar veren icraatların neler olduğunu ve bu icraatların kimlerin eliyle yapıldığını? Anlatılan tüm gerçeklerin belgeli ve ispatlı oluşu gözden kaçmamalıdır. Şunu da unutmayalım ki; imanımız, bazen dini yaklaşımlarla (akımlarla), bazen de siyasi icraatlarla tehlikeye sokuluyor. Yukarıda bahsettiğimiz ölüm ve imanla son nefesi verebilmek, ancak bu ahir zaman bilgesinin ardından yürümekle mümkündür!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Merve Aydın / diğer yazıları
- Ağlanacak olana ağlayalım / 25.10.2015
- Bir kutlu doğum günü / 08.07.2015
- Tek mutlu son / 02.07.2015
- Tek mutlu son / 01.07.2015
- Ramazan ayında kulun Hakka yönelişi / 20.06.2015
- Beşinci mevsim: Haydar Baş / 14.06.2015
- Kurtuluşun yolu belli / 06.06.2015
- Tüm engellemelere rağmen kazanılan gönüller / 31.05.2015
- Bütün ümidim gençliktedir / 21.05.2015
- Duma Duma dum! / 18.05.2015
- Bir kutlu doğum günü / 08.07.2015
- Tek mutlu son / 02.07.2015
- Tek mutlu son / 01.07.2015
- Ramazan ayında kulun Hakka yönelişi / 20.06.2015
- Beşinci mevsim: Haydar Baş / 14.06.2015
- Kurtuluşun yolu belli / 06.06.2015
- Tüm engellemelere rağmen kazanılan gönüller / 31.05.2015
- Bütün ümidim gençliktedir / 21.05.2015
- Duma Duma dum! / 18.05.2015