Benim canım kardeşim!
Vefakar, cefakar, çilekeş milletim!
Bir durakta bekliyorsun, niyetin mazinin ihtişamlı devirlerine yolculuk etmek, dünkü köklerini keşfedip, sulayıp ulu çınara ulaşmak.
Beklediğin durakta çok sayıda otobüs durup kalkıyor. Nereye, hangi istikamete gittiklerini öğrenmek için canhıraş feryadlarına kulak veriyorsun, "gel vatandaş gel" diyor:
Bu otobüs AB'ye gider. Dertlerimiz demet demet, problemler arap saçına dönmüş, başka kapıda çare yok, biz o tarafa gidiyoruz. Sen de gel. Aşsızlar aşa kavuşacak, işsizler işe girecek, özgürlükler derseniz her dalda, her alanda istemediğiniz kadar!
Yaklaşıyorsunuz, evladım diyorsunuz, bu hangi firma, hangi turizm şirketi? Bu milleti AB'ye taşıma ihalesini demek ki sizin şirket kazanmış? Otobüsün yetkilisi birden bire ciddileşiyor; "Ne şirketi, ne turizmi, ne ihalesi teyze, amca? Bu falanca partinin arabası."
Siz, gayet ciddi bir tavırla söze giriyorsunuz: "Evladım, partiler taşımacılık işlerini yapmaya ne zaman başladılar? Benim bildiğim parti, yerli modelleri geliştirir, bu toprakların zenginlikleri ile bu milleti buluşturur, dertlerini öyle halleder. Yad ellerden, hele düşmanlardan asla yardım beklemez, şifa kapısı olarak da onları görmez ve göstermez."
"Haydi AB'ye...." diye bağırmasını sürdüren yetkili, bir yandan da size cevap yetiştiriyor: "Globalleşen, küreselleşen dünyadaki gelişmelerden senin haberin yok. Şimdi dünya ufak bir köy oldu, bu köyde rahat yaşayabilmek için AB'nin ABD'nin muhtarlığını kabul edeceksin, İsrail'in bekçiliğine de razı olacaksın."
Evladım, diyorsunuz, siz bu bilgileri de yanlış yerden öğrenmişsiniz. Senin bu dediğin şeylere dedelerimiz mandacılık diyordu ve mandacılık yüz kızartıcı bir düşünce idi, çünkü bir çeşit köleliğin kapılarını aralamaktı. Hür bir milleti köleliğe razı etmenin anahtarı idi mandacılık. Oğlum, sizin parti, sadece, bu milleti AB'nin kapısına taşıma ihalesini değil, mandacılığı yayma ihalesini de almış. Yaklaşıyorsunuz, "Haydi AB'ye AB'ye... Haydi ABD'ye.." diye bağıran parti sözcüsüne ve kulağına bir kaç küpe takıyorsunuz.
"Oğlum, sizin bu yaptığınız iş bir partinin yapacağı iş değil, siz en iyisi bu partinizi bir şirkete dönüştürün ve turizm işlerine başlayın. Seyehat arzusu, imkanı olan vatandaş sizinle gelir, o dediğiniz yerleri görmüş olur. Ama böyle parti adı altında bu işi yaparsanız, milleti şaşırtırsınız. Turizm şirketleri ulaştırma işlerini yapsın, partiler de otursun bu milletin siyasi, ekonomik ve kültürel problemlerine çözüm üretsinler. Herkes kendi işine, tilkinin kümeste işi ne?
Vefakar, cefakar, çilekeş milletim!
Bir durakta bekliyorsun, niyetin mazinin ihtişamlı devirlerine yolculuk etmek, dünkü köklerini keşfedip, sulayıp ulu çınara ulaşmak.
Beklediğin durakta çok sayıda otobüs durup kalkıyor. Nereye, hangi istikamete gittiklerini öğrenmek için canhıraş feryadlarına kulak veriyorsun, "gel vatandaş gel" diyor:
Bu otobüs AB'ye gider. Dertlerimiz demet demet, problemler arap saçına dönmüş, başka kapıda çare yok, biz o tarafa gidiyoruz. Sen de gel. Aşsızlar aşa kavuşacak, işsizler işe girecek, özgürlükler derseniz her dalda, her alanda istemediğiniz kadar!
Yaklaşıyorsunuz, evladım diyorsunuz, bu hangi firma, hangi turizm şirketi? Bu milleti AB'ye taşıma ihalesini demek ki sizin şirket kazanmış? Otobüsün yetkilisi birden bire ciddileşiyor; "Ne şirketi, ne turizmi, ne ihalesi teyze, amca? Bu falanca partinin arabası."
Siz, gayet ciddi bir tavırla söze giriyorsunuz: "Evladım, partiler taşımacılık işlerini yapmaya ne zaman başladılar? Benim bildiğim parti, yerli modelleri geliştirir, bu toprakların zenginlikleri ile bu milleti buluşturur, dertlerini öyle halleder. Yad ellerden, hele düşmanlardan asla yardım beklemez, şifa kapısı olarak da onları görmez ve göstermez."
"Haydi AB'ye...." diye bağırmasını sürdüren yetkili, bir yandan da size cevap yetiştiriyor: "Globalleşen, küreselleşen dünyadaki gelişmelerden senin haberin yok. Şimdi dünya ufak bir köy oldu, bu köyde rahat yaşayabilmek için AB'nin ABD'nin muhtarlığını kabul edeceksin, İsrail'in bekçiliğine de razı olacaksın."
Evladım, diyorsunuz, siz bu bilgileri de yanlış yerden öğrenmişsiniz. Senin bu dediğin şeylere dedelerimiz mandacılık diyordu ve mandacılık yüz kızartıcı bir düşünce idi, çünkü bir çeşit köleliğin kapılarını aralamaktı. Hür bir milleti köleliğe razı etmenin anahtarı idi mandacılık. Oğlum, sizin parti, sadece, bu milleti AB'nin kapısına taşıma ihalesini değil, mandacılığı yayma ihalesini de almış. Yaklaşıyorsunuz, "Haydi AB'ye AB'ye... Haydi ABD'ye.." diye bağıran parti sözcüsüne ve kulağına bir kaç küpe takıyorsunuz.
"Oğlum, sizin bu yaptığınız iş bir partinin yapacağı iş değil, siz en iyisi bu partinizi bir şirkete dönüştürün ve turizm işlerine başlayın. Seyehat arzusu, imkanı olan vatandaş sizinle gelir, o dediğiniz yerleri görmüş olur. Ama böyle parti adı altında bu işi yaparsanız, milleti şaşırtırsınız. Turizm şirketleri ulaştırma işlerini yapsın, partiler de otursun bu milletin siyasi, ekonomik ve kültürel problemlerine çözüm üretsinler. Herkes kendi işine, tilkinin kümeste işi ne?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Mevcut manzara seni üzmüyorsa… / 11.04.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025
- Çocukluğumuzun ramazanları / 07.03.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025
- Çocukluğumuzun ramazanları / 07.03.2025