O gün dündü; 5 Nisan Avukatlar Günü.
"Hukuk" un toplumsal yaşam içinde giderek daha fazla alan kapladığı çağımızda, hakların ve özgürlüklerin kullanılmasında, savunulmasında ve geliştirilmesinde önemli bir yeri olan avukatlık mesleğinin "toplumsal" niteliğinin göz ardı edilmemesi gerekir. Avukatın yaptığı iş kamu görevidir. Bununla beraber devletin değil, halkın avukatı olmaktır amaç.
Türkiye'de avukatların mesleki mücadelelerinde "yargının kurucu unsuru olma" meselesi her zaman özel bir öneme sahip olmuştur. Yargıda çalışanların (hâkim-savcı-avukat) eşit durumda olmaları gerekir. Bunu da anayasaya yansıtarak, avukatların meslek örgütü olan baroların, yargı kurumlarının düzenlendiği bölümde yer alması sağlanabilirdi. Halkoylamasına sunulacak anayasa değişiklik metninde bu durum, daha pek çok durumlarda olduğu gibi, unutulmuş(!) görünmektedir.
Avukat tüccar değildir, iş adamı da değildir. Kabul görse de görmese de yargının kurucu unsurudur. Avukata baskı varsa adil yargılama olmaz.
Yassıada duruşmalarında, 12 Eylül rejiminde, Ergenekon ve Balyoz davalarında savunma görevi üstlenen avukatların duruşma günü iki amacı vardı:
Birincisi müvekkilini tahliye ettirmek, ikincisi kendisini tutuklattırmamak. Yarım asrı aşkın meslek hayatımda bunları gördüm ve kimi zaman da yaşadım, ağır cezada yargılandım.
Politik yargılamalarda "Sanığın tahliyesine, avukatının tutuklanmasına" şeklinde cins kararlara ve trajikomik durumlara tanıklık ettiğimiz oldu.
Hak ve özgürlüklerin güvencesi olması gereken yargı, hukuksuzluğun vasıtası ya da uygulayıcısı haline gelmişse, getirilmişse bir tasfiye mekanizmasına dönüşmüşse bir toplum için bundan daha tehlikeli bir şey yoktur. Savunmaya saygı gösteren, hiç kimsenin ve hiçbir gücün ne yapacağını söyleyemeyeceği bağımsız ve tarafsız bir yargı, toplumsal düzenin belkemiğidir.
Kanunda hâkim ve savcılara verilen yetkiler, içini istedikleri gibi doldurup kullanabilecekleri birer açık çek değildir.
Adil yargılanma birey için hak, adil yargılama yapmak ise hâkimler için görevdir. Avukatlar da bunun güvencesi ve takipçileridir.
Varlığıyla yargılamayı adil kılan avukatlardır. Avukatların duruşma salonlarından çıkarılması mahkemeden adaletin çıkarılması demektir ki, Silivri duruşmalarında bunu defalarca gördük.
Avukata yapılan her saldırı, doğrudan halka, onun hak arama özgürlüğüne yapılmaktadır. Çünkü yargılamada halkın temsilcisi avukatlardır.
ATATÜRK'ün sözüyle bitirelim:
"Herhalde âlemde bir hak vardır ve hak, kuvvetten üstündür".
"Hukuk" un toplumsal yaşam içinde giderek daha fazla alan kapladığı çağımızda, hakların ve özgürlüklerin kullanılmasında, savunulmasında ve geliştirilmesinde önemli bir yeri olan avukatlık mesleğinin "toplumsal" niteliğinin göz ardı edilmemesi gerekir. Avukatın yaptığı iş kamu görevidir. Bununla beraber devletin değil, halkın avukatı olmaktır amaç.
Türkiye'de avukatların mesleki mücadelelerinde "yargının kurucu unsuru olma" meselesi her zaman özel bir öneme sahip olmuştur. Yargıda çalışanların (hâkim-savcı-avukat) eşit durumda olmaları gerekir. Bunu da anayasaya yansıtarak, avukatların meslek örgütü olan baroların, yargı kurumlarının düzenlendiği bölümde yer alması sağlanabilirdi. Halkoylamasına sunulacak anayasa değişiklik metninde bu durum, daha pek çok durumlarda olduğu gibi, unutulmuş(!) görünmektedir.
Avukat tüccar değildir, iş adamı da değildir. Kabul görse de görmese de yargının kurucu unsurudur. Avukata baskı varsa adil yargılama olmaz.
Yassıada duruşmalarında, 12 Eylül rejiminde, Ergenekon ve Balyoz davalarında savunma görevi üstlenen avukatların duruşma günü iki amacı vardı:
Birincisi müvekkilini tahliye ettirmek, ikincisi kendisini tutuklattırmamak. Yarım asrı aşkın meslek hayatımda bunları gördüm ve kimi zaman da yaşadım, ağır cezada yargılandım.
Politik yargılamalarda "Sanığın tahliyesine, avukatının tutuklanmasına" şeklinde cins kararlara ve trajikomik durumlara tanıklık ettiğimiz oldu.
Hak ve özgürlüklerin güvencesi olması gereken yargı, hukuksuzluğun vasıtası ya da uygulayıcısı haline gelmişse, getirilmişse bir tasfiye mekanizmasına dönüşmüşse bir toplum için bundan daha tehlikeli bir şey yoktur. Savunmaya saygı gösteren, hiç kimsenin ve hiçbir gücün ne yapacağını söyleyemeyeceği bağımsız ve tarafsız bir yargı, toplumsal düzenin belkemiğidir.
Kanunda hâkim ve savcılara verilen yetkiler, içini istedikleri gibi doldurup kullanabilecekleri birer açık çek değildir.
Adil yargılanma birey için hak, adil yargılama yapmak ise hâkimler için görevdir. Avukatlar da bunun güvencesi ve takipçileridir.
Varlığıyla yargılamayı adil kılan avukatlardır. Avukatların duruşma salonlarından çıkarılması mahkemeden adaletin çıkarılması demektir ki, Silivri duruşmalarında bunu defalarca gördük.
Avukata yapılan her saldırı, doğrudan halka, onun hak arama özgürlüğüne yapılmaktadır. Çünkü yargılamada halkın temsilcisi avukatlardır.
ATATÜRK'ün sözüyle bitirelim:
"Herhalde âlemde bir hak vardır ve hak, kuvvetten üstündür".
Prof. Dr. Ali Ünal Emiroğlu / diğer yazıları
- Terör / 01.02.2024
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023