Oyun ne kadar güzel, ne kadar dillere destan bir oyun olursa olsun ve oyuncular da ne kadar şöhretli, ne kadar mahir oyuncular olursa olsun, seyircinin o oyundan hem zevk hem de ders alabilmesi için her bakımdan rahat olması gerekir.
Bir kere seyircinin karnı tok, sırtı pek olması ve oturduğu yerin sıcak olması, herhangi bir sıkıntıdan da azade olması lazımdır ki 'tiyatroya gittim ve güzel bir oyun seyrettim' diyebilsin.
Uzun yıllardan beridir ülkeyi yöneten yönetici kadro, koskoca bir millete, zifiri karanlıkta, buz kesen bir ortamda hem de aç karnına, sergilediği bir tiyatro oyununu seyretmeyi dayatmaktadır.
Hep muhalefete sataşma, sürekli ayrıştırıcı bir dil, toplumda kin ve nefreti körükleyen bir üslup, kendi yanlışlarının ve ihmallerinin vebalini daima başkalarına yükleme gayretleri… Söz konusu oyunun sahnelerinden bazıları.
Seyircilerin şartlarının oldukça namüsait olmasının yanı sıra, senaryo berbat ve oyuncular da tümden başarısız.
Ülkeyi bir tiyatro sahnesi, yönetici kadroyu tepeden-tırnağa, tavandan-tabana oyuncular ve milleti de seyirci olarak düşünelim.
İktidar mensupları ısrarla millete şu telkinde bulunuyor; 'kim ne derse desin, bulunduğunuz ortam ve yaşadığınız şartlar ne kadar kötü olursa olsun, siz bizim yaptıklarımıza ve yaptırdıklarımıza, söylediklerimize ve söylettiklerimize odaklanın.'
Milletin büyük bir çoğunluğu da hem lisanı ile hem de lisan-ı haliyle yönetici kadrolara diyor ki; 'sizin hem yaptıklarınız hem de yaptırdıklarınız, hem söyledikleriniz hem de söylettikleriniz, hiçbir derdimize derman, hiçbir yaramıza merhem olmuyor, günden güne daha çok fakirleşmemizin önüne geçemiyor, açlığımızı gidermiyor, yoksulluğun yayılmasını önleyemiyor, bizi ve çoluk-çocuğumuzu ayazdan-buzdan kurtaramıyor, elektriğin ve akaryakıtın, altın fiyatları ile yarışmalarını durduramıyor.'
Gören gözler için ve işiten kulaklar için aslında millet çok sert konuşuyor ve yaşadığı cümle perişanlıkları tüm çıplaklığı ile ortaya koyuyor.
Diyor ki millet; 'karnımızın aç, sırtımızın çıplak ve borçlarımızın boyumuzu aşmış olması yetmezmiş gibi, tüm bu olumsuzlukların yanı sıra bir de sizlerin ipe-sapa gelmez, hiçbir ölçüye ve tartıya sığmaz söylem ve eylemlerinize katlanmak zorunda kalıyoruz.'
Diyor ki halk; 'Bizlerin yaşadığı tüm sıkıntı ve perişanlıklarla alay etmekten, yüzümüze baka baka dalga geçmekten bir türlü vaz geçmiyorsunuz, dertlerimize derman bulacağınıza, dertlerimize yeni dertler ekliyorsunuz, yaralarımıza merhem çalacağınıza daha derin yaralar açıyorsunuz, yedikleriniz yediklerimize, dedikleriniz dediklerimize asla benzemiyor, söylem ve eylemlerinizle, yangına benzinle gidiyor ve yaralara tuz basıyorsunuz.'
Eğer anlamaya niyetiniz varsa millet, hem dili ile hem de hal dili ile diyor ki; senaryosu kötü, oyuncuları berbat bu oyunu, üstelik aç karnımıza seyretmekten artık bıktık.
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025
- Çocukluğumuzun ramazanları / 07.03.2025