Dün AKP-ABD için yazdığım diyalog, AKP-AB için de aynen geçerli. Avrupa için çok partili hayata geçtikten sonra hiçbir hükümetin çıkaramadığı kanunları AKP çıkardı. Hiçbir cumhurbaşkanı, başbakan ve bakanların kuramadığı övgü cümlelerini AKP kurmayları kurdu. Hiçbir hükümetin gösteremediği teslimiyeti AKP hükümetleri gösterdi haçlı AB'ye.
Aynı şekilde son birkaç yıldır hiçbir cumhurbaşkanı, başbakan, bakan ve vekillerin AB için kuramadığı tehdit, hakaret cümlelerini de AKP kurmaylarından, vekillerinden duyduk.
Haliyle ortada duruşunu hiç bozmayan bir AB topluluğu ve bu topluluğa karşı devamlı farklı karakterler sergileyen bir idari, siyasi anlayışımız var.
AB'ye tam üyelik sürecini, bu sürecin nihai hedef olduğunu, çıkarılan kanunları (ki, en son AB istedi diye zinayı suç olmaktan çıkardık itirafı da geldi) vs. biliyorsunuz. Bu kanunlar neticesinde ülkemizin siyasi, ekonomik, sosyal ve dini anlamda neler kaybettikleri de ortada.
Hele 2011 yılında Erdoğan'ın, Strasbourg'ta Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Genel Kurulundaki konuşma, AB için nelerden vazgeçtiğimizin, neleri inkâr ettiğimizin tescilli kaydıdır.
Hatırlar mısınız? Milletimizi bu coğrafyadan atmak, yok etmek için başlatılan Haçlı Seferleri, "iki medeniyetin kaynaşması" olarak tariflendirilmişti.
Adeta, "AB ne istedi de vermedik" manasında, Sümela'yı açın dediniz, açtık. Patriği kendileri seçsin dediniz, seçsinler dedik. Akdamar Kilisesi dediniz, yaptık, açtık. Libya'ya haçlı seferi dediniz, biz de sizinleyiz dedik. Suriye konusunda da sizin çizginizde olduk.
Sayın Erdoğan'ın o toplantıdaki son cümlesi, "Türkiye'nin AB'ye, AB'nin de Türkiye'ye ihtiyacı vardır" şeklinde olmuştu.
Hatırlayanlar sonrasını çok iyi biliyor. AB ve NATO her fırsatta ülkemizi tehdit edici açıklamalar yaptı, yapıyor. Avrupalı parlamenterler, Türkiye'nin asla AB üyesi olamayacağını her fırsatta açıkça ifade ediyor. Başta PKK ve FETÖ olmak üzere ülkemizin birliğine kasteden ne kadar terörist varsa hepsini muhafaza ve müdafaa ediyor. Avrupa'da yaşayan soydaşlarımıza, dindaşlarımıza karşı şiddet yaygınlaşıyor.
O malum 3 artı 3 milyar Euroluk parayı da göndermediler. Bakanlarımızı, vekillerimizi bile gözaltına almaya cüret ettiler.
Tabi bu süreçte "Ey AB, Ey Hollanda, Ey Almanya" diye başlayan cümleleri günlerce dinledik. Hatta AB üyelik sürecinin referanduma götürülme vaadi ile de heyecanlandık ve nihayet 60 yıldır süren bu çıkmaz sokaktaki yürüyüş bitiyor, diye de sevindik.
Ama yine yanılmışız! Meğer bu cümlelerin hepsi skora yönelikmiş? O skor da sandıktan çıktı. Geçen hafta başbakan Binali Yıldırım'ın Münih Güvenlik Konferansı'nda yaptığı konuşmada gördük ki, AKP hükümeti AB'ye karşı 2004'teki, 2011'deki sadakati aynen devam ediyor.
Başbakan Binali Yıldırım, "Avrupa'nın güvenliğini biz sağlıyoruz" dedi. Nasıl sağlıyoruz? "Dün Avrupa'ya günlük 2 bin 500 sığınmacı giderken bugün bu rakam 70'in altına düştü. Çünkü sığınmacıları o bölgede tutuyoruz" dedi.
Vatandaş olarak soruyorum; bu sığınmacılar güvenlik tehdidi ise bizim güvenliğimizi kim sağlayacak? Ve o açıklama; "Biz, NATO'nun güney sınırını kuruyoruz?"
Güney sınırımızda kim var? Suriye, Irak ve diğer İslam ülkeleri? Yani Müslümanlar. Biz, Haçlı Avrupa'yı kimden koruyormuşuz?!
Gerek Çiller, gerek Ecevit ve gerekse AKP hükümetleri döneminde Prof. Dr. Haydar Baş hem siyasilere, hem de milletimize ısrarla; AB'nin, Türkiye'yi arasına almayacağını, AB'nin bir medeniyet birliği olduğunu, bu medeniyetin temelinin teslis inancı üzerine şekillendiği, teslis ile tevhit inancının asla yan yana olmayacağını vurguladı.
Ve Avrupa'nın, ülkemizi, kendine kapı kolu olarak gördüğünü, kapı kolu olarak kullandığını ifade etti. Başbakanımız da bu gerçeği şimdi itiraf etti; "Biz, AB'nin güvenliğini sağlıyoruz.", "NATO'nun güney sınırını koruyoruz."
Yazık olmuş. Hem de çok yazık.
Aynı şekilde son birkaç yıldır hiçbir cumhurbaşkanı, başbakan, bakan ve vekillerin AB için kuramadığı tehdit, hakaret cümlelerini de AKP kurmaylarından, vekillerinden duyduk.
Haliyle ortada duruşunu hiç bozmayan bir AB topluluğu ve bu topluluğa karşı devamlı farklı karakterler sergileyen bir idari, siyasi anlayışımız var.
AB'ye tam üyelik sürecini, bu sürecin nihai hedef olduğunu, çıkarılan kanunları (ki, en son AB istedi diye zinayı suç olmaktan çıkardık itirafı da geldi) vs. biliyorsunuz. Bu kanunlar neticesinde ülkemizin siyasi, ekonomik, sosyal ve dini anlamda neler kaybettikleri de ortada.
Hele 2011 yılında Erdoğan'ın, Strasbourg'ta Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Genel Kurulundaki konuşma, AB için nelerden vazgeçtiğimizin, neleri inkâr ettiğimizin tescilli kaydıdır.
Hatırlar mısınız? Milletimizi bu coğrafyadan atmak, yok etmek için başlatılan Haçlı Seferleri, "iki medeniyetin kaynaşması" olarak tariflendirilmişti.
Adeta, "AB ne istedi de vermedik" manasında, Sümela'yı açın dediniz, açtık. Patriği kendileri seçsin dediniz, seçsinler dedik. Akdamar Kilisesi dediniz, yaptık, açtık. Libya'ya haçlı seferi dediniz, biz de sizinleyiz dedik. Suriye konusunda da sizin çizginizde olduk.
Sayın Erdoğan'ın o toplantıdaki son cümlesi, "Türkiye'nin AB'ye, AB'nin de Türkiye'ye ihtiyacı vardır" şeklinde olmuştu.
Hatırlayanlar sonrasını çok iyi biliyor. AB ve NATO her fırsatta ülkemizi tehdit edici açıklamalar yaptı, yapıyor. Avrupalı parlamenterler, Türkiye'nin asla AB üyesi olamayacağını her fırsatta açıkça ifade ediyor. Başta PKK ve FETÖ olmak üzere ülkemizin birliğine kasteden ne kadar terörist varsa hepsini muhafaza ve müdafaa ediyor. Avrupa'da yaşayan soydaşlarımıza, dindaşlarımıza karşı şiddet yaygınlaşıyor.
O malum 3 artı 3 milyar Euroluk parayı da göndermediler. Bakanlarımızı, vekillerimizi bile gözaltına almaya cüret ettiler.
Tabi bu süreçte "Ey AB, Ey Hollanda, Ey Almanya" diye başlayan cümleleri günlerce dinledik. Hatta AB üyelik sürecinin referanduma götürülme vaadi ile de heyecanlandık ve nihayet 60 yıldır süren bu çıkmaz sokaktaki yürüyüş bitiyor, diye de sevindik.
Ama yine yanılmışız! Meğer bu cümlelerin hepsi skora yönelikmiş? O skor da sandıktan çıktı. Geçen hafta başbakan Binali Yıldırım'ın Münih Güvenlik Konferansı'nda yaptığı konuşmada gördük ki, AKP hükümeti AB'ye karşı 2004'teki, 2011'deki sadakati aynen devam ediyor.
Başbakan Binali Yıldırım, "Avrupa'nın güvenliğini biz sağlıyoruz" dedi. Nasıl sağlıyoruz? "Dün Avrupa'ya günlük 2 bin 500 sığınmacı giderken bugün bu rakam 70'in altına düştü. Çünkü sığınmacıları o bölgede tutuyoruz" dedi.
Vatandaş olarak soruyorum; bu sığınmacılar güvenlik tehdidi ise bizim güvenliğimizi kim sağlayacak? Ve o açıklama; "Biz, NATO'nun güney sınırını kuruyoruz?"
Güney sınırımızda kim var? Suriye, Irak ve diğer İslam ülkeleri? Yani Müslümanlar. Biz, Haçlı Avrupa'yı kimden koruyormuşuz?!
Gerek Çiller, gerek Ecevit ve gerekse AKP hükümetleri döneminde Prof. Dr. Haydar Baş hem siyasilere, hem de milletimize ısrarla; AB'nin, Türkiye'yi arasına almayacağını, AB'nin bir medeniyet birliği olduğunu, bu medeniyetin temelinin teslis inancı üzerine şekillendiği, teslis ile tevhit inancının asla yan yana olmayacağını vurguladı.
Ve Avrupa'nın, ülkemizi, kendine kapı kolu olarak gördüğünü, kapı kolu olarak kullandığını ifade etti. Başbakanımız da bu gerçeği şimdi itiraf etti; "Biz, AB'nin güvenliğini sağlıyoruz.", "NATO'nun güney sınırını koruyoruz."
Yazık olmuş. Hem de çok yazık.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025
- Erdoğan’ın ‘Filistin’ nöbeti / 03.04.2025
- İktidar sanki hiç sandık gelmeyecekmiş gibi hareket ediyor / 01.04.2025
- İslam dünyasında bayram! / 31.03.2025
- ‘Cebrail dua etti, bende amin dedim’ / 30.03.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025
- Erdoğan’ın ‘Filistin’ nöbeti / 03.04.2025
- İktidar sanki hiç sandık gelmeyecekmiş gibi hareket ediyor / 01.04.2025
- İslam dünyasında bayram! / 31.03.2025
- ‘Cebrail dua etti, bende amin dedim’ / 30.03.2025