Bizans'ın medeniyeti üzerine gelen Türkler-Osmanlılar şimdi Chirac tarafından adeta Bizans'ın çocukları olarak kabul edilmek istenmektedir. Hatta Türklerin Bizans kültürüyle gelişen Bizans çocukları olduklarını bile söylemek istemektedir. Eğer içimizdeki bazı kimselerin entrikalarını ve ayak oyunlarını kastediyorsa o zaman bay Chirac kısmen haklı sayılabilir. Çünkü bizim medyamızda oldukça fazla bu entrikaları uygulayanlarımız mevcut. Onun yanında Fransa'nın zaten öteden beri tüm politikaları Bizans oyunlarının ta kendisi sayılabilir. O zaman da onların aralarında Bizanslıların nesilleri olmaya giden yollar açık olmaktadır.
Jack Chirac, Osmanlı medeniyetinin üzerine de bir Bizans cilasının veya parlatıcının sürüldüğünü de düşünebilir. Bunun tam ters şekilde de olabilirdi. Bizans'tan alınan bazı davranışların üzerine Osmanlı İslam cilasının sürülmesi de olabilirdi.
Ama aslında bazı Batı Oryantalist tarihçilerin düşünceleri de bu yönde olmaktadır. Onlar da Osmanlı'nın gelişmesini ancak öyle açıklayabilmektedir. Ama onlar bir şeyi ihmal etmektedir. Hatta sadece ihmal etmemekle kalmayıp, kabul etmek de istememektedirler. Osmanlı'nın sadece kendi Orta Asya kültürüyle hareket ettiğini zannetmektedirler. Evet, Osmanlı, elindeki bu devlet organizasyonu, askeri ve ordu kuruluşu, devlet idaresi ve o zamanki ekonomik kuralları ile halkın yönetilmesi hakkında, zamanının en büyük ülkesiydi ve en büyük bilgisine sahipti. Ama Osmanlı'nın daha birçok ek bilgileri ve ilim temelleri de vardı. Bunlar arasında Çin sınırlarından edindikleri Çin bilgileri, Persler'den edindikleri Pers bilgileri ve Pers kültürü, Arap Bilgileri mevcuttu. Bunun yanında İslam kültürü de hakimdi. (Grek ve biraz Bizans kültüründeki çürümüşlük ve kokuşmuşluk bilgilerini bazı kanı bozuklar benimsemiştir!) Mösyö Chirac'ın bunları bilmesi ve düşünmesi lazım. Fransa gibi eski bir İmparatorluğun başında olan bir Devlet adamının bu konuları daha derinlemesine ve daha analitik düşünmesi gerekmez mi?
Biz her şeyden önce herhangi bir kültürü ve medeniyeti benimsemeden önce iyicene inceler ve kendi benliğimize yakışanı ve faydalısını alırız. Zaten medeniyetlerin kimsenin tekelinde olmaması gerekmemektedir. Olamazlar da. Çünkü medeniyetlerin dünyadaki ortak malı olduğunu tüm dünya bilmektedir. Mesela kağıdın, barutun kullanımları Çin medeniyetinden almadır. Şu anda onları tüm dünya kullanmaktadır!
Mesela Latin rakamlarında "0" yoktur. Sıfırı dünya Araplardan öğrenmiş, cebir ve aritmetiği ve tıbbi bazı özelliklerin bilgileri de değişik Batı dışı kaynaklardan gelişmiştir. Matematik-astronomi ve tıbbi bilgiler, Biruni- Farabi ve İbni Sina zamanında Orta Asya Türklerinde gelişmiş ve dünyaya yayılmıştır. Hayvan kültürünün ve bakımının en gelişmiş hali yine Orta Asya'daki Türklerden elde edilmesi mümkün olmuştur. Hızlı hareket ve stratejileri de dünya, savaşçı ve askeri disiplini seven Türk boylarından öğrenmiştir. Bunun yanında ziraat bitki bakımı, ağaç yetiştirilmesi, meraların korunması ve benzeri zirai bilgileri de Türkler en ileri derecede geliştirmişti. Ev temizliği, vücut temizliği, banyo almaları ve yıkanmaları Batı tamamen Osmanlı'dan öğrenmiş bulunmaktadır. Orta Çağ zamanında batıda saraylarda bile yıkanma banyo yeri - hamamlar yoktu. Osmanlı'dan gördükten sonra bu durumu batı benimsemiştir. O zaman kadar aylarca veya yıllarca yıkanmayan çeşitli kokular ulanarak pislik konularını gidermeye çalışarak "parfüm"leri de keşfetmek zorunda kalmışlardır.
Osmanlı'nın büyük kültür sentezi söz konusu olmaktaydı. Bizans belki de bunun en sonuncu halkalarından biriydi. Ondan öncekileri zaten daha önce saymıştım.
Onun için eğer kültürler söz konusu olursa acaba batıya geçen bazı Osmanlı kültür gelenek ve bilgileri hususunda Jack Chirc Osmanlı çocuğu mu sayılır?
Biz Bizans çocuğu olamayız ama Mösyö Chirac, kolaylıkla Osmanlı çocuğu olabilir!
Türkiye'deki
toplumsal katılım
Demokratik hakların uygulanmasında sadece çok partili sisteme geçmekle ve seçimlere katılmalarla yerine tam olarak getirilememektedir. Bunun yanında Katılım Demokrasisi'nin olması da gerekmektedir.
Demokratik bilginin hızla yayılması ve uygulanması için bu katılımcı toplum ve sivil örgütlenmelerin şart olduğu düşünülmektedir. Dünya bunun örnekleri gelişmiş milletlerde oldukça fazladır. Sivil toplum örgütleri çalışmalarıyla doğru yolu göstermekte ve hükümet kurumlarını hem uyarmakta hem de onlara yardımcı olmaktadır.
Türkiye'de günümüzde, TOBB-TÜSİAD-TABA-İKV-YASED-MÜSİAD-DEİK gibi kuruluşların bulunması bu yolda bazı ilerlemelerin olduğunu kanıtlamaktadır. Bunlar gerek çoğulcu, gerekse katılımcı demokrasinin kaçınılmaz unsurları olmaktadır. Bunun yanında kamu alanlarında devletin yetersiz kalan durumlarında bu yolda hizmet eden ve bunlardan da kar beklemeyen kuruluşların bulunması da büyük bir destek sayılmaktadır. Onların çalışmaları da daha başarılı olmaktadır. Böylece sivil toplum örgütleri yeni çıkarılan yeni bazı yasalarla bu kuruluşların etkinlik yolları gittikçe açılmakta ve çalışma sahası bulmakta ve yeni kaynaklar üretebilmektedir. Bu sivil toplumlar demokratik sistemin bir nevi sigortası sayılmaktadır. Onlar iyi ve düzenli ve verimli çalıştıkları müddetçe demokratik halkların kullanılması da iyi yürümektedir.
1999 Helsinki Zirvesi'nde Türkiye'nin tam üyeliği onaylandı. Böylece 1963 yılından beri sürmekte olan AB üyeliği sürüncemesi noktalanmış oldu. Ancak bu dönüşüm sınırlı devlet güçlü sivil toplumu öngörmektedir. Bu durumda ise sivil toplumun potansiyel enerji ve becerileri ortaya çıkarılmak istenmektedir. Bu gidişle de medeniyete ve çağdaşlığa açılan yolların daha çabuk aşılacağı düşünülmektedir.
Bizde de sivil toplumların artık hem daha hızlı çalışası hem de demokratik değişimlerdeki sesinin daha yüksek çıkası gerekmektedir. Ancak o şekilde katılımcı demokrasinin ve ülkemizin ilerlemesinin sağlanacağı düşünülmektedir.
Jack Chirac, Osmanlı medeniyetinin üzerine de bir Bizans cilasının veya parlatıcının sürüldüğünü de düşünebilir. Bunun tam ters şekilde de olabilirdi. Bizans'tan alınan bazı davranışların üzerine Osmanlı İslam cilasının sürülmesi de olabilirdi.
Ama aslında bazı Batı Oryantalist tarihçilerin düşünceleri de bu yönde olmaktadır. Onlar da Osmanlı'nın gelişmesini ancak öyle açıklayabilmektedir. Ama onlar bir şeyi ihmal etmektedir. Hatta sadece ihmal etmemekle kalmayıp, kabul etmek de istememektedirler. Osmanlı'nın sadece kendi Orta Asya kültürüyle hareket ettiğini zannetmektedirler. Evet, Osmanlı, elindeki bu devlet organizasyonu, askeri ve ordu kuruluşu, devlet idaresi ve o zamanki ekonomik kuralları ile halkın yönetilmesi hakkında, zamanının en büyük ülkesiydi ve en büyük bilgisine sahipti. Ama Osmanlı'nın daha birçok ek bilgileri ve ilim temelleri de vardı. Bunlar arasında Çin sınırlarından edindikleri Çin bilgileri, Persler'den edindikleri Pers bilgileri ve Pers kültürü, Arap Bilgileri mevcuttu. Bunun yanında İslam kültürü de hakimdi. (Grek ve biraz Bizans kültüründeki çürümüşlük ve kokuşmuşluk bilgilerini bazı kanı bozuklar benimsemiştir!) Mösyö Chirac'ın bunları bilmesi ve düşünmesi lazım. Fransa gibi eski bir İmparatorluğun başında olan bir Devlet adamının bu konuları daha derinlemesine ve daha analitik düşünmesi gerekmez mi?
Biz her şeyden önce herhangi bir kültürü ve medeniyeti benimsemeden önce iyicene inceler ve kendi benliğimize yakışanı ve faydalısını alırız. Zaten medeniyetlerin kimsenin tekelinde olmaması gerekmemektedir. Olamazlar da. Çünkü medeniyetlerin dünyadaki ortak malı olduğunu tüm dünya bilmektedir. Mesela kağıdın, barutun kullanımları Çin medeniyetinden almadır. Şu anda onları tüm dünya kullanmaktadır!
Mesela Latin rakamlarında "0" yoktur. Sıfırı dünya Araplardan öğrenmiş, cebir ve aritmetiği ve tıbbi bazı özelliklerin bilgileri de değişik Batı dışı kaynaklardan gelişmiştir. Matematik-astronomi ve tıbbi bilgiler, Biruni- Farabi ve İbni Sina zamanında Orta Asya Türklerinde gelişmiş ve dünyaya yayılmıştır. Hayvan kültürünün ve bakımının en gelişmiş hali yine Orta Asya'daki Türklerden elde edilmesi mümkün olmuştur. Hızlı hareket ve stratejileri de dünya, savaşçı ve askeri disiplini seven Türk boylarından öğrenmiştir. Bunun yanında ziraat bitki bakımı, ağaç yetiştirilmesi, meraların korunması ve benzeri zirai bilgileri de Türkler en ileri derecede geliştirmişti. Ev temizliği, vücut temizliği, banyo almaları ve yıkanmaları Batı tamamen Osmanlı'dan öğrenmiş bulunmaktadır. Orta Çağ zamanında batıda saraylarda bile yıkanma banyo yeri - hamamlar yoktu. Osmanlı'dan gördükten sonra bu durumu batı benimsemiştir. O zaman kadar aylarca veya yıllarca yıkanmayan çeşitli kokular ulanarak pislik konularını gidermeye çalışarak "parfüm"leri de keşfetmek zorunda kalmışlardır.
Osmanlı'nın büyük kültür sentezi söz konusu olmaktaydı. Bizans belki de bunun en sonuncu halkalarından biriydi. Ondan öncekileri zaten daha önce saymıştım.
Onun için eğer kültürler söz konusu olursa acaba batıya geçen bazı Osmanlı kültür gelenek ve bilgileri hususunda Jack Chirc Osmanlı çocuğu mu sayılır?
Biz Bizans çocuğu olamayız ama Mösyö Chirac, kolaylıkla Osmanlı çocuğu olabilir!
Türkiye'deki
toplumsal katılım
Demokratik hakların uygulanmasında sadece çok partili sisteme geçmekle ve seçimlere katılmalarla yerine tam olarak getirilememektedir. Bunun yanında Katılım Demokrasisi'nin olması da gerekmektedir.
Demokratik bilginin hızla yayılması ve uygulanması için bu katılımcı toplum ve sivil örgütlenmelerin şart olduğu düşünülmektedir. Dünya bunun örnekleri gelişmiş milletlerde oldukça fazladır. Sivil toplum örgütleri çalışmalarıyla doğru yolu göstermekte ve hükümet kurumlarını hem uyarmakta hem de onlara yardımcı olmaktadır.
Türkiye'de günümüzde, TOBB-TÜSİAD-TABA-İKV-YASED-MÜSİAD-DEİK gibi kuruluşların bulunması bu yolda bazı ilerlemelerin olduğunu kanıtlamaktadır. Bunlar gerek çoğulcu, gerekse katılımcı demokrasinin kaçınılmaz unsurları olmaktadır. Bunun yanında kamu alanlarında devletin yetersiz kalan durumlarında bu yolda hizmet eden ve bunlardan da kar beklemeyen kuruluşların bulunması da büyük bir destek sayılmaktadır. Onların çalışmaları da daha başarılı olmaktadır. Böylece sivil toplum örgütleri yeni çıkarılan yeni bazı yasalarla bu kuruluşların etkinlik yolları gittikçe açılmakta ve çalışma sahası bulmakta ve yeni kaynaklar üretebilmektedir. Bu sivil toplumlar demokratik sistemin bir nevi sigortası sayılmaktadır. Onlar iyi ve düzenli ve verimli çalıştıkları müddetçe demokratik halkların kullanılması da iyi yürümektedir.
1999 Helsinki Zirvesi'nde Türkiye'nin tam üyeliği onaylandı. Böylece 1963 yılından beri sürmekte olan AB üyeliği sürüncemesi noktalanmış oldu. Ancak bu dönüşüm sınırlı devlet güçlü sivil toplumu öngörmektedir. Bu durumda ise sivil toplumun potansiyel enerji ve becerileri ortaya çıkarılmak istenmektedir. Bu gidişle de medeniyete ve çağdaşlığa açılan yolların daha çabuk aşılacağı düşünülmektedir.
Bizde de sivil toplumların artık hem daha hızlı çalışası hem de demokratik değişimlerdeki sesinin daha yüksek çıkası gerekmektedir. Ancak o şekilde katılımcı demokrasinin ve ülkemizin ilerlemesinin sağlanacağı düşünülmektedir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Cahit Babuna / diğer yazıları
- Batı kültüründe toplumsal çöküş -2- / 22.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006