Dış dünyadan tamamen soyutlanan, çaresiz kalan, çıkış yolu bulamayan kurban hayatta kalma içgüdüsü ile ihtiyaçları için kendisine baskı yapan kişiye bağımlı olduğunu hisseder. Saldırganın veya zalimin veya cellâdın yaptığı küçük iyilikler kurbanın gözünde büyür.
Bir müddet sonra kurban kendisini, saldırganın (zalimin) yerine koyup olayları onun gözünden görmeye, yaptıklarına hak vermeye başlar. İşte bu bakış açısı ile kurban içinde bulunduğu tehlikeyi fark edemez, tehlike uyarılarını da reddeder. Zamanla kurban varlığını o zalime, saldırgana, cellâda bağlı olduğunu hissetmeye başlar ve onsuz bir hayatın olmayacağına inanır.
Evet, Stockholm sendromu denilen şeyden benim anladığım bu. Aslında bu gerçeği Ömer Hayyam 1400'lü yıllarda zaten tarif etmişti;
"Cellâdına âşık olmuşsa bir millet
İster ezan, ister çan dinlet
İtiraz etmiyorsa sürü gibi illet
Müstahaktır ona her türlü zillet."
Kişilerde ortaya çıkan bu sendrom bir şekilde tedavi edilir. Ha! Tedavi edilemezse zararı çok az bir çevreye yansır. Ama toplum ve devlet bazında bu sendrom milyonları mutsuzluğa, köleliğe, tükenmişliğe, çaresizliğe götürür ve helak eder, ediyor da.
Şu bir gerçektir ki! Türk siyaseti 1938'den sonra bu sendrom ile tanışmaya başladı. 1948 ve 50'den sonra ise artık tam bir hasta haline geldi. Evet, Türk siyaseti, siyasileri ABD sendromu yaşıyorlardı.
ABD'siz iktidar olamayız, hayatta kalamayız, mantığıyla ABD'nin her isteklerini yerine getiriyor, para vererek aldığımız süt tozlarıyla mutlu oluyorlardı. ABD'nin savaş artığı askeri malzemeler vermesiyle de aşkımız zirve yapıyordu. Artık siyasetçiler ve iktidarlar inanmıştı ki, ABD olmadan iktidar olunmaz, ABD olmadan hayatta kalınmaz.
ABD, Afganistan'da katliam yapıyor. Bu sendroma yakalananlar, 'ABD, terörle mücadele ediyor. Terör yuvalarını yok ediyor' diye, ABD'ye hak veriyorlar.
ABD, Irak'ta, Libya'da katliam yapıyor. Bu sendroma yakalananlar, 'ABD, diktatörlerle mücadele ediyor, o ülkeye demokrasi getirecek' şeklinde ABD'ye verdikleri desteği aklamaya, hak vermeye çalışıyordu.
Kısaca ABD, iliğimize kadar işledi, her şeyimize müdahil oldu, bizi kullanıyor, bizi sırtımızdan vuruyor ve artık bizi tam hedefe koymuş vaziyette. Hayır, diyorsanız kabaca yakın geçmişten bir kaç başlık hatırlatayım;
Askerimizi esir alıp, başına çuval geçirip, Kuzey Irak'ta, halk arasında dolaştırmadı mı?
FETÖ'nün sahibi ABD
değil mi?
TSK'ya Balyoz operasyonunun asıl faili ABD değil mi?
Barzani'nin, babası ABD değil mi?
Dünden bugüne PKK'yı büyüten, besleyen, eğiten, silahlandıran ABD ve ABD kontrolünde ki NATO değil mi?
Hadi bunların hepsine bir cevap verdin ve kendini haklı çıkardın.
IŞİD, petrolü Türkiye üzerinden satıyor, diyen ABD değil mi? (Yani Türkiye'yi terör örgütüne yataklık ile itham ediyor)
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanını karşılamaya bir on başı gönderen ABD
değil mi?
F-16'lara benden izinsiz pilot yetiştiricisi getiremezsin, diyen ABD değil mi?
Çin'den savunma sistemi alamazsın, alırsan? diyen ABD değil mi?
Rusya'dan S-400 alamazsın, alırsan? diyen ABD değil mi?
'Bize vermedikleri silahları terör örgütüne veriyor' dediğin, ABD değil mi?
Bakanlık yapmış, dava arkadaşım, dediğin Zafer Çağlayan'a ve bizzat atadığınız bürokratlara tutuklama kararı çıkartan ABD değil mi?
Yeter bu ABD sendromu. Eğer ABD dönüşü S-400, YPG, Barzani, Kerkük gibi hayati konularda hükümet, Türkiye'de söylediklerinin aksine bir davranış ve icraat içine girerse bilin ki, yakalandıkları ABD sendromundan kurtuluşları yok. İşte bu sendrom millet ve de devletimiz için çok ağır sonuçlar getirecektir.
Bir müddet sonra kurban kendisini, saldırganın (zalimin) yerine koyup olayları onun gözünden görmeye, yaptıklarına hak vermeye başlar. İşte bu bakış açısı ile kurban içinde bulunduğu tehlikeyi fark edemez, tehlike uyarılarını da reddeder. Zamanla kurban varlığını o zalime, saldırgana, cellâda bağlı olduğunu hissetmeye başlar ve onsuz bir hayatın olmayacağına inanır.
Evet, Stockholm sendromu denilen şeyden benim anladığım bu. Aslında bu gerçeği Ömer Hayyam 1400'lü yıllarda zaten tarif etmişti;
"Cellâdına âşık olmuşsa bir millet
İster ezan, ister çan dinlet
İtiraz etmiyorsa sürü gibi illet
Müstahaktır ona her türlü zillet."
Kişilerde ortaya çıkan bu sendrom bir şekilde tedavi edilir. Ha! Tedavi edilemezse zararı çok az bir çevreye yansır. Ama toplum ve devlet bazında bu sendrom milyonları mutsuzluğa, köleliğe, tükenmişliğe, çaresizliğe götürür ve helak eder, ediyor da.
Şu bir gerçektir ki! Türk siyaseti 1938'den sonra bu sendrom ile tanışmaya başladı. 1948 ve 50'den sonra ise artık tam bir hasta haline geldi. Evet, Türk siyaseti, siyasileri ABD sendromu yaşıyorlardı.
ABD'siz iktidar olamayız, hayatta kalamayız, mantığıyla ABD'nin her isteklerini yerine getiriyor, para vererek aldığımız süt tozlarıyla mutlu oluyorlardı. ABD'nin savaş artığı askeri malzemeler vermesiyle de aşkımız zirve yapıyordu. Artık siyasetçiler ve iktidarlar inanmıştı ki, ABD olmadan iktidar olunmaz, ABD olmadan hayatta kalınmaz.
ABD, Afganistan'da katliam yapıyor. Bu sendroma yakalananlar, 'ABD, terörle mücadele ediyor. Terör yuvalarını yok ediyor' diye, ABD'ye hak veriyorlar.
ABD, Irak'ta, Libya'da katliam yapıyor. Bu sendroma yakalananlar, 'ABD, diktatörlerle mücadele ediyor, o ülkeye demokrasi getirecek' şeklinde ABD'ye verdikleri desteği aklamaya, hak vermeye çalışıyordu.
Kısaca ABD, iliğimize kadar işledi, her şeyimize müdahil oldu, bizi kullanıyor, bizi sırtımızdan vuruyor ve artık bizi tam hedefe koymuş vaziyette. Hayır, diyorsanız kabaca yakın geçmişten bir kaç başlık hatırlatayım;
Askerimizi esir alıp, başına çuval geçirip, Kuzey Irak'ta, halk arasında dolaştırmadı mı?
FETÖ'nün sahibi ABD
değil mi?
TSK'ya Balyoz operasyonunun asıl faili ABD değil mi?
Barzani'nin, babası ABD değil mi?
Dünden bugüne PKK'yı büyüten, besleyen, eğiten, silahlandıran ABD ve ABD kontrolünde ki NATO değil mi?
Hadi bunların hepsine bir cevap verdin ve kendini haklı çıkardın.
IŞİD, petrolü Türkiye üzerinden satıyor, diyen ABD değil mi? (Yani Türkiye'yi terör örgütüne yataklık ile itham ediyor)
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanını karşılamaya bir on başı gönderen ABD
değil mi?
F-16'lara benden izinsiz pilot yetiştiricisi getiremezsin, diyen ABD değil mi?
Çin'den savunma sistemi alamazsın, alırsan? diyen ABD değil mi?
Rusya'dan S-400 alamazsın, alırsan? diyen ABD değil mi?
'Bize vermedikleri silahları terör örgütüne veriyor' dediğin, ABD değil mi?
Bakanlık yapmış, dava arkadaşım, dediğin Zafer Çağlayan'a ve bizzat atadığınız bürokratlara tutuklama kararı çıkartan ABD değil mi?
Yeter bu ABD sendromu. Eğer ABD dönüşü S-400, YPG, Barzani, Kerkük gibi hayati konularda hükümet, Türkiye'de söylediklerinin aksine bir davranış ve icraat içine girerse bilin ki, yakalandıkları ABD sendromundan kurtuluşları yok. İşte bu sendrom millet ve de devletimiz için çok ağır sonuçlar getirecektir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025
- Erdoğan’ın ‘Filistin’ nöbeti / 03.04.2025
- İktidar sanki hiç sandık gelmeyecekmiş gibi hareket ediyor / 01.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025
- Erdoğan’ın ‘Filistin’ nöbeti / 03.04.2025
- İktidar sanki hiç sandık gelmeyecekmiş gibi hareket ediyor / 01.04.2025