Fransızlar, Cezayir ve Tunus'tan gelen Müslümanlara karşı değişik bir tavır uygulamaktadır. Onları hiçbir şekilde kendi seviyelerindeki Fransızlığa veya eşit vatandaşlık duygularına yükseltmeyi düşünmüyorlar. Şimdi ise Avrupa'ya ve dolayısıyla Fransa'ya bir de tarihten beri korktukları ve bir türlü benimseyemedikleri Türkleri topluluğa katmak istiyorlar. Türkleri, Fransızlar ve diğer Avrupa halkı Hun ve Avar imparatorlukların ve ondan sonra da Osmanlı'nın torunları olarak gördükleri için, bizden korkunç derecede huzursuz olmaktadırlar. Çünkü kitaplarında yüzlerce yıl hatta şimdi bile, bizim hakkımızda korkunç şeyler yazılıp çizilmektedir. Hun'ları ve Avar'ları vahşi, saldırgan, uslanmaz, yağmacı, katil, canavar ruhlu, yakıp yıkan ve göçebe hayatını seven insanlar olarak bilmektedirler. Tüm tarih kitaplarında onlara bu milletler böyle tanıtıldı. Şimdi ise onların torunları sayılan Türklerin de kendi kültürlerine uygun bir şekilde oluşturdukları Hıristiyan bir beraberliklerine, topluluklarına, onların da katılmasını nasıl kabul edebilirler. Onlarla beraber bir arada nasıl yaşayabilirler. Avrupalılar İmparatorluklarında yönettikleri milletleri daima ikinci sınıf saymışlardır. Onların patronları olmuşlar ve idare etmişlerdir. Bu duyguları onların içinde bir büyüklük kompleksi olarak yerleşmiş ve bedenleri ve ruhları tarafından benimsenmiştir. Zihinleri de buna bağlı olarak çalışmaktadır. Kısacası onların kafalarında kendileri dışındaki insanlar daima ikinci planda kalmaktadır. İşte şimdi bu şartlar altındaki bir Avrupa Topluluğuna bizim bazı siyasilerimiz dolu dizgin girmek ve orada eşit üye olmak istiyorlar. Bunun yanında onlarla bizim aramızda adeta bir kan uyuşmazlığını aratmayacak kadar bir yapı farklılığı mevcut. Burada sosyal yapı, Din-inanç-Yaşam tarzı-Gelenek ve görenek-Eğitim-Hayata bakış açısı- Aile yaşamı ve yapısı, Çocuk yetiştirme tarzı, Okuldaki programlar ve Müfredat, İbadethanelerimiz, kısacası içimiz de dışımız da, kafamız da aklımız - Beynimiz de , Gönlümüz de Özümüzde de farklı iki oluşumu bir araya getirmeye ve ondan sonra da bundan sonuç beklemeye benzer gibi bir çabadır bu! Türkiye'yi ne kadar süsleyip püsleseniz, ne kadar parlatıp cilalasanız da faydalı olmaz. Kaldı ki, onun da ötesinde, Türk milleti de uyandı. Dejenere içi,Çürümüş, sosyal yapıları çökmüş, aile hayatı dışında yaşayan menfaatçi, ileri derecede bencilliği benimsenmiş, geçmişte kendi idaresindeki halkları inim inim inletmiş, istismar etmiş, onların tüm varidatlarını almış, adeta kanlarını emmiş insanlarla birlikte olmaya kesinlikle istemez. Yeter ki hakikati bir görsün ve anlasın. Ama er veya geç milletimiz bu hakikati görecek ve adeta kendi isteği dışında girmiş olduğu bu hipnozdan kurtulacaktır! Bunun dışında Türkiye AB'den artık hiçbir şey bekleyemez. AB Türkiye'den daha çok almak için bizi kapısında oyalayarak içimizdekileri ve elimizdekileri almak veya bize ortak olmak istemektedir. Ortak pazara hiçbir tedbir almadan sanki balıklamasına girdik. 100 milyar dolar kadar zararımız oldu. Bize karşı PKK'yı adeta yetiştirip üzerimize saldılar, bölücülüğü desteklediler. Bizi içimizden vurmak istediler. Ama yetmedi, şimdi de onları adeta bir partileşmeye götürmek ve Millet Meclisimize sokmaya hazırlamaktadırlar. Kendileri demokrasiyi azaltıp, güvenliklerine çoğaltmaya çalıştıkları halde bizim güvenliğimizi azaltıp içimizde mikroplara hürriyet istercesine devamlı dayatma üstüne dayatmalar icat etmektedirler. Kısacası bizden taviz üstüne taviz istemektedirler. Bazı AB sevdalı siyasilerimiz ise bu kara sevdanın içine öyle düşmüşler ki tüm bu hakikatleri bir türlü gerememektedirler. Üstelik başkalarını da böyle hatalı görmeye adeta zorlamaya çalışıyorlar. Şimdi de bazı aklı evvellerimiz şunları dile getirmek istiyorlar. Eğer biz AB'ye giremezsek o zaman ABD-Kanada-Meksika birliğine girelim. Onlarla bir ortak Pazar kuralım onlara katılalım. Yahu bu insanlarda hiç kendilerine kendi milletine ve kendi varlıklarına güvenleri yok mu? Bu kadar ecnebi hayranlığı veya yamanmaya ihtiyaç acaba neden duyuyorlar. Kompleksleri mi var, yoksa kendilerini çaresiz mi hissediyorlar. İşte bunlar Atatürk zamanında da mandacı tekliflerini ağızlarından eksiltmeyenlerin herhalde torunları olmalılar.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Cahit Babuna / diğer yazıları
- Batı kültüründe toplumsal çöküş -2- / 22.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006