Bu aralar Türkiye gündemini en az ekonomik dalgalanma -aslında çöküş- kadar eski siyasilerin yeniden siyaset sahnesine dönme arzu ve girişimleri de meşgul ediyor. Bu girişimlerin başında ANAP eski genel başkanı Mesut Yılmaz'ın başlatıp, şova dönüştürdüğü girişim geliyor.Mesut Yılmaz geçtiğimiz hafta, Yüce Divan'da yargılandığı Türkbank ihalesine fesat karıştırmak davasından çıkan sonucu fırsat bilerek siyasete dönüş mesajı verdi. Yılmaz bu davada kendisini aklanmış gibi gösterip, "artık aklanmış bir halde siyasete dönüyorum" dese de, işin aslı böyle değil. Yılmaz ve Güneş Taner'in yargılandığı bu dava, Rahşan affı olarak da bilinen şartlı af kapsamında değerlendirilip, davanın karara bağlanması 5 yıl ötelendi. Yani Yılmaz ve Taner'le ilgili verilmiş bir beraat kararı bulunmuyor. Ama yılların kurt siyasetçisi Yılmaz, işin aslı olmasına karşın, olayı kendi lehine bir rüzgara çevirerek, siyasete dönüşünü şova dönüştürmeyi bilmiştir!Fakat televizyon kanallarının aşırı abarttığı bu şov, Mesut Yılmaz'ı hiç tanımayan bir halkın inanıp etkilenebileceği tarzdaydı. Çünkü Türk halkı Mesut Yılmaz'ı 1983'ten beri, yani 23 yıldır gayet iyi tanıyor. Tıpkı bu aralar ilerlemiş yaşına rağmen siyaset için kanı titreyen Süleyman Demirel'i yarım asırdır tanıdığı gibi. Bugün hem Yılmaz, hem de Demirel bir şekilde şu anki siyasi arenanın içine girmek istiyorlar. En kısası 20 yıl bu ülkeyi yönetmiş olan ve artık kendileri için "siyasi antikalar" deyimi kullanılan bu isimlerin yeniden siyasete dönüş gerekçeleri ne olabilir?1983'ten 2002'ye kadar aktif siyasetin içinde bulunan ve Türkiye'nin en kritik dönemlerinde Başbakanlık, Dışişleri Bakanlığı yapmış ve önemli mevkilerde bulunmuş Mesut Yılmaz ile Türkiye'nin yarım asrına kota koymuş ve Başbakanlıktan Cumhurbaşkanlığına kadar devlet idaresinde gelebileceği tüm mevkilere gelmiş Süleyman Demirel'e ne oldu da, birden ikisi de ayaklanarak siyasete girmeye çalışıyorlar?Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Haydar Baş'ın da ifade ettiği üzere şu anda Türkiye'de "çok bulanık" bir siyasi tablo var. AKP hükümetinin körüklediği ve sürüklediği acı kadere mahkum olan Türkiye gemisi karaya oturmuş, kendisine sunulacak acı sonu bekler bir halde. Mesut Yılmaz ve Süleyman Demirel gibi "eski kurtlar" da çok sevdikleri bu bulanık havadan istifade etmek niyetindeler ama?İşte bu "ama" dan sonra önemli bir nüansı belirtmemiz gerekiyor. AKP hükümetinin ülkeyi kaosa, sefalete, yoksulluğa ve yokluğa sürüklediği muhakkak. Ve bu hükümetin beceriksizliğinin birçok ismi siyasete heveslendirdiği de bir realite. Ama Mesut Yılmaz ve Demirel gibi isimlerin siyasete dönüşleri, "AKP beceremiyor, o zaman bize gün doğdu" mantığıyla değil, olamaz da.Çünkü bugün AKP hükümetinin temsil ettiği ve üzerinde at koşturduğu siyasi zemin, geçmişte Süleyman Demirel ve Mesut Yılmaz'ın at koşturduğu siyasi zeminden farklı değil. AKP'nin zemini ile onların zemini aynı. Onlara bıraktırılan bayrak AKP'ye devredildi, aynı kulvar ve zeminde şimdi AKP ilerliyor. Kurma kolu dışarıda olan bu siyaset anlayışı maalesef onyıllardır Türkiye'ye dayatılan siyasi bir kader olarak tepemizde duruyor. Hem AKP hükümeti kurulurken yüzden fazla eski ANAP'lının AKP listesinden vekil olarak seçildiğini ve bu vekillerin önemli bir bölümünün şu anda bakan olduğu gerçeğini unutmayalım. Kendine ait bir kimliği, ülkeyi refaha kavuşturacak bir modeli ve anlayışı olmayan AKP; ANAP, DYP ve diğer eski siyasi partilerin kadrosuyla oluşturulmuş karma karışık siyasi bir oluşumdur.Şimdi sadede geliyorum? Yılmaz ve Demirel kendi siyasi zeminlerinde at koşturan AKP'nin halk nazarındaki ciddi irtifa kaybından endişeye kapıldılar. Çünkü AKP'nin bitmesi demek onların bitmesi demek. AKP çökerse, onların yürüyecekleri dışarıdan dayatılan siyasi zemin de yerle yeksan olacak. İşte bu korku onları siyaset sahnesinin içine itiveriyor. Onların son gayreti, son bir hamleyle bir dönem de olsa idareyi ele geçirme kaygısından başka bir şey değildir. Türkiye'de yükselen değer Bağımsız Türkiye anlayışı ve Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli onları ziyadesiyle rahatsız ediyor. Çünkü bu model ve anlayış millet nazarında teveccühe mazhar oldukça, onların zemini de AKP'yle birlikte kayıyor. Türkiye'ye yarım asrı aşkın bir süredir dayatılan sömürgeci yönetim anlayışı, Zapsu'nun ABD'de yalvar yakar ifade ettiği üzere "deliğe süpürülüyor." Ancak o anlayışı deliğe süpüren ABD değil, Türk halkı. Bu önemli farkı sakın unutmayalım.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012