Yerel yöneticileri seçmek için yapılacak seçime sayılı günler kaldı. Partiler, adaylarını belirledi, tanıtım ve seçim kampanyalarını başlattılar. İlk emarelere bakılırsa, bu seçimlerde de projeler tartışılmayacak, seçmeni tiksindiren, içini karartan, yüreğini sızlatan yolsuzluk dosyaları, meydanlarda dolaştırılacak, gazetelerde yayınlanacak, ekranlarda gösterilecektir. Deyim yerindeyse, seçim kampanyası, karalama kampanyası şeklinde geçecektir. Böyle bir kampanyanın millete vereceği huzursuzluk, doğuracağı gerginlik açıktır. Hâlbuki seçim kampanyaları seçmenleri eğitici ve öğretici nitelikte olmalıdır. Partiler, yerel yönetimler için genel, adaylar da yerel projelerini sunmalı ve tartışmalar bunlar üzerinde yapılmalıdır.
Demokraside çatışma değil, uzlaşma esastır. Ama ne yazık ki, ülkemizde seçmenler çatışmaya alıştırılmışlar. Onlar da hangi parti daha iyi çatışıyor, söz yarışında rakibini bastırıyor, ona bakıyor. Tabiri caizse, ülkemizde seçim kampanyası süresince bir tiyatro sergileniyor. Seçim yapıldıktan sonra perde kapanıyor, seçmenler gerçeklerin acı yüzüyle baş başa kalıyor. Her seçim döneminin böyle geçmesi ve değişmemesi, siyasi örgütlenmemizin yanlışlığını ortaya koymaktadır. Bir başka deyişle, sorunlarımızı çözmesi gereken partilerin, bizzat kendileri sorun oluşturmaktadır.
Ülkemize iki cepheli bir siyasi anlayış egemen olmuştur. Birinin ak dediğine, diğeri kara diyor. Siyasette kullanılan dil bile farklılaşmış, sorunlar aynı dille ifade edilmediği için uzlaşma sağlanamıyor, haliyle ortak çözüm de bulunamıyor. Dahası, partiler, demokrasi ve milli irade kavramlarında dahi mutabık değiller. O kavramları da tartışıyor, tartıştıkları için de daha karmaşık ve anlaşılmaz bir hale sokuyorlar. Aslında bu hal, tüm demokratik ülkelerde aynıdır. G. Sartori, söz konusu hali şöyle anlatır: "İnsanlar, 1940'lara gelinceye değin, ister beğensinler, ister beğenmesinler, demokrasinin ne olduğunu biliyorlardı. O tarihten beri hepimiz demokrasiyi beğendiğimizi, ondan hoşlandığımızı ileri sürüyoruz, ama artık onu ne biliyor, ne anlıyor ve ne de üzerinde anlaşıyoruz. Onun için de, tipik bir demokrasi karmaşası çağında yaşıyoruz."
İlginç olan demokrasinin uygulamasından çok, kavramının tartışılmasıdır. Öyle ki, demokrasinin temel ilkesine ters olan siyasi partiler kanununu savunanlar bile, demokrasi kavramını dillerinden düşürmüyorlar. Ülkemizde yıllardır, yüzde 10'luk bir baraj sistemiyle seçim yapılıyor, sonra da ileri demokrasiden söz ediliyor. Bu sözü edebilmek için ilkönce siyasi partiler ve seçim kanunu değiştirilmelidir.
Bir de şu gerçeğin altını çizmek gerekir: Siyasi partilerin başarısı konusunda yanlış bir algı oluşturulmuştur. Hangi parti çok oy topluyorsa, o parti başarılı kabul ediliyor. Evet, oy toplama bir başarıdır, ama partilerin asıl başarısı o değildir. Asıl başarı, milletin önüne milli projeler koymaktır. Bu açıdan bakınca ülkemizde en başarılı parti 'Bağımsız Türkiye Partisi'dir. Çünkü o partinin Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, milli projeden öte, millete bir model ve tez sunmuştur. Onun model ve tezi Rusya gibi birçok büyük ülkede uygulanmış ve başarılı sonuçlar vermiştir.
Yerel seçimlerin arifesinde, bu gerçekleri tekrar millete hatırlatma gereği duyuyoruz. Bazı ülkeler, uygulanan yerel projeleri, genelde uygulamak için ilgiyle takip ediyorlar. Prof. Dr. Haydar Baş'ın, 'Milli Ekonomi Modeli'ni ve 'Sosyal Devlet-Milli Devlet' tezini ise, devletler uygulamış ve örnek başarılar elde etmişlerdir. Bu da gösteriyor ki, aynı uygulamaları yerel yönetimlerde hayata geçirmek gayet kolaydır. O bakımdan yerel seçimler, milletimiz için büyük bir fırsattır. Bu fırsatın değerlendirilmesini bekliyor ve temenni ediyoruz.
Demokraside çatışma değil, uzlaşma esastır. Ama ne yazık ki, ülkemizde seçmenler çatışmaya alıştırılmışlar. Onlar da hangi parti daha iyi çatışıyor, söz yarışında rakibini bastırıyor, ona bakıyor. Tabiri caizse, ülkemizde seçim kampanyası süresince bir tiyatro sergileniyor. Seçim yapıldıktan sonra perde kapanıyor, seçmenler gerçeklerin acı yüzüyle baş başa kalıyor. Her seçim döneminin böyle geçmesi ve değişmemesi, siyasi örgütlenmemizin yanlışlığını ortaya koymaktadır. Bir başka deyişle, sorunlarımızı çözmesi gereken partilerin, bizzat kendileri sorun oluşturmaktadır.
Ülkemize iki cepheli bir siyasi anlayış egemen olmuştur. Birinin ak dediğine, diğeri kara diyor. Siyasette kullanılan dil bile farklılaşmış, sorunlar aynı dille ifade edilmediği için uzlaşma sağlanamıyor, haliyle ortak çözüm de bulunamıyor. Dahası, partiler, demokrasi ve milli irade kavramlarında dahi mutabık değiller. O kavramları da tartışıyor, tartıştıkları için de daha karmaşık ve anlaşılmaz bir hale sokuyorlar. Aslında bu hal, tüm demokratik ülkelerde aynıdır. G. Sartori, söz konusu hali şöyle anlatır: "İnsanlar, 1940'lara gelinceye değin, ister beğensinler, ister beğenmesinler, demokrasinin ne olduğunu biliyorlardı. O tarihten beri hepimiz demokrasiyi beğendiğimizi, ondan hoşlandığımızı ileri sürüyoruz, ama artık onu ne biliyor, ne anlıyor ve ne de üzerinde anlaşıyoruz. Onun için de, tipik bir demokrasi karmaşası çağında yaşıyoruz."
İlginç olan demokrasinin uygulamasından çok, kavramının tartışılmasıdır. Öyle ki, demokrasinin temel ilkesine ters olan siyasi partiler kanununu savunanlar bile, demokrasi kavramını dillerinden düşürmüyorlar. Ülkemizde yıllardır, yüzde 10'luk bir baraj sistemiyle seçim yapılıyor, sonra da ileri demokrasiden söz ediliyor. Bu sözü edebilmek için ilkönce siyasi partiler ve seçim kanunu değiştirilmelidir.
Bir de şu gerçeğin altını çizmek gerekir: Siyasi partilerin başarısı konusunda yanlış bir algı oluşturulmuştur. Hangi parti çok oy topluyorsa, o parti başarılı kabul ediliyor. Evet, oy toplama bir başarıdır, ama partilerin asıl başarısı o değildir. Asıl başarı, milletin önüne milli projeler koymaktır. Bu açıdan bakınca ülkemizde en başarılı parti 'Bağımsız Türkiye Partisi'dir. Çünkü o partinin Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, milli projeden öte, millete bir model ve tez sunmuştur. Onun model ve tezi Rusya gibi birçok büyük ülkede uygulanmış ve başarılı sonuçlar vermiştir.
Yerel seçimlerin arifesinde, bu gerçekleri tekrar millete hatırlatma gereği duyuyoruz. Bazı ülkeler, uygulanan yerel projeleri, genelde uygulamak için ilgiyle takip ediyorlar. Prof. Dr. Haydar Baş'ın, 'Milli Ekonomi Modeli'ni ve 'Sosyal Devlet-Milli Devlet' tezini ise, devletler uygulamış ve örnek başarılar elde etmişlerdir. Bu da gösteriyor ki, aynı uygulamaları yerel yönetimlerde hayata geçirmek gayet kolaydır. O bakımdan yerel seçimler, milletimiz için büyük bir fırsattır. Bu fırsatın değerlendirilmesini bekliyor ve temenni ediyoruz.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018