Türkiye'de bankacılık sektörü hızlı bir şekilde yabancıların kontrolüne geçiyor.Ankara Ticaret Odası'nın (ATO) hazırladığı raporda, Şubat 2006 itibariyle sektördeki yabancı payı yüzde 28.3'e çıktı.Yabancılar sadece Türk bankalarına ortak olmakla kalmıyorlar, aynı zamanda borsadaki hisselerini de toparlamaya çalışıyorlar. Sermaye Piyasası Kurulu'nun açıklamasıyla "önlem alınmadığı takdirde yabancı payı yüzde 90'lara varacak".Hisseleri satılanlar arasında TEB, Dışbank, Yapı-Kredi, Garanti, Finansbank gibi özel bankalarımız var, ama sırada satılacak olanlar arasında ise Akbank, Denizbank, Şekerbank, Oyakbank, Tekfenbank, Adabank, Tekstilbank gibi özel bankalarımız ve daha önemlisi Halkbank ve Ziraat Bankası gibi stratejik kamu bankalarımız var.Peki, ülkemizde bankacılık sektöründe yabancı payının artması ne anlama gelmektedir, rahatsızlığımızın sebebi nedir? Öncelikle "ülkemizde bankacılık sektörünün yeri nedir" sorusuna cevap vermeye çalışalım.Ülkemizde IMF politikaları ve bu politika dışında proje üretmeyen siyasi iktidarlar sebebiyle kendi paramızı basamaz bir noktaya geldik. Yani üretilen emek ve üretimimiz karşılığında kendi paramız değil, ya bankaların piyasaya sunduğu kaydi para, ya geleceğe yönelik borçlanma anlamına gelen kredi ve kredi kartları, ya da yabancıların paraları devreye girmektedir.Merkez Bankasının piyasanın ihtiyacına göre para basması, üretimi ve tüketimi desteklemesine müsaade edilmemektedir. Yani Merkez Bankası sahip olduğu sorumluluğu yerine getirememektedir.Durum böyle olunca, piyasada para yeterli olmamaktadır ve herkes ihtiyacı olan paraya rahatlıkla ulaşamamaktadır. Merkez Bankası'nın sunacağı para dışındaki bütün para kaynaklarının hem üreticiye, hem tüketiciye hem de devlete maliyeti oldukça fazladır. Bu da her aşamada bir maliyet enflasyonuna sebep olmaktadır.Devletin dışında vatandaşa para sunan bütün kaynaklar bu işi belli bir karı elde etmek için yapmaktadır. Yani paradan para kazanmaktadır. Bu da zaten piyasada belirli bir oranda bulunan paranın sermaye sahiplerine kaymasına sebep olmaktadır.Böyle bir ekonomik tabloda sermayeyi elinde bulundurmak, piyasaya para süren pozisyonda bulunmak oldukça önem kazanmaktadır.Adeta devletin ekonomiyi ve de siyaseti yönlendirme gücü sermayeyi elinde bulunduranlara transfer olmuştur. IMF bu süreci desteklemektedir ve hala devletin gücünün azaltılmasını teşvik etmektedir.Bankacılık sektörünün, Merkez Bankasının yapması gereken işlevleri kar amaçlı olarak devralması, ekonomiyi ve siyaseti yönlendirecek bir konumda bulunması ülkemiz açısından sahip olduğu önemi göstermektedir.Peki, böyle önemli bir sektörün hızlı bir şekilde yabancılara devredilmesi sizce rahatsızlık duyulması gereken bir konu değil mi?Para ekonomide kan gibidir. Bu kanı bünyenin ihtiyacı nispetinde pompalaması gereken irade Merkez Bankası'dır. Siz bu kalbi çıkarıyorsunuz, yerine kontrolü sizin bünyeniz üzerinde menfur hesapları olanların, dün önünüze Sevr'i koyanların kontrolüne bırakıyorsunuz. Sizce o bünyenin geleceği nasıl olur?Şunu unutmayalım ki, bir ülkenin bağımsızlığı iktisadi bağımsızlığından, iktisadi bağımsızlığı ise para politikasındaki milli iradesinden kaynaklanır.Bütün bu kuşatılmışlığa son verecek milli bir modeli acilen devreye koymalıyız.Görünen o ki, ekonomik ve siyasi bağımsızlığımızı bize kazandıracak, ihtiyaç duyulan her türlü kaynağı devletin iradesiyle milletine kolay ulaşılabilir kılacak, senyorajı ve paranın yeni özelliklerini devreye koyarak sürekli büyümeyi, ekonomik dengeyi sağlıklı bir şekilde sağlayabilecek, paranın tekelleşmesini önleyerek ve sosyal devlet projeleriyle gelir dağılımındaki dengesizliği ortadan kaldıracak tek model Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in Milli Ekonomi Modeli'dir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- 23 Nisan neden çocuklara armağan edildi? / 23.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025