Bidat akımları halkımıza anlatmak ve kurtuluş yolunu tarif etmek üzere Yeni Mesaj Gazetesi Kilis temsilciliği tarafından tertip edilen panelde konuşmacı olduğum için doğup büyüdüğüm memleketim Kilis'e gittim. Bir tabir vardır. Şimdiki zamanı geçmişle kıyaslama için kullanılır: "Eski tas hamam" diye. Kilis'i birkaç ay önceki halinde bile bulamadım. Ne hamam eskisi gibi; ne tas! Kilis eski Kilis değil. Görüntü daha çok bir Arap şehrini andırıyor. Ticaret, inşaat, zanaat; hemen her sektör el değişmeye başlamış. Dükkânların camlarında, tabelalarda daha çok Arapça isimler mevcut. Her dükkânda bir ya da birkaç Arap vatandaşı çalışır olmuş. Her kılıkta, her kimlikte, her çehrede insanlara rastlamak mümkün?Panel çıkışında gece bir cadde turu yapalım dedik. Büyük bir hayal kırıklığına uğradım. Sabahlara kadar gezdiğimiz, sohbetler etiğimiz caddelerde uzun namlulu silahlarla, emniyet personelinin gezdiğini; sık aralıklarla çevirme, kimlik kontrolü, yapıldığını; emniyeti sağlamak üzere polis araçlarının gezdiğini, caddelerin özellikle gece saatlerinde zorunlu ihtiyaç dışında pek kullanılmadığını; duyduk ve gördük. Sağ olsunlar mülki idarede görev yapanlara bir sözümüz yok. Sabah akşam kontroller yaparak, çok yoğun çaba sarf ederek güvenliği sağlamak adına bir gayret ortaya koyuyorlar. Bizim dikkat çekmek istediğimiz Kilis'in halidir. İktidarın Suriye politikasının yanlışlığıdır.Süreç çok tehlikeli noktalara doğru kayıyor. Kilis artık güvenli bir yer olmaktan çıkmış. Sadece Kilis mi? Elbette ki hayır. Tehlike çanları sadece Kilis için çalmıyor. Tehlike çanları, özelde kevgire çevrilmiş bütün sınır bölgeleri, genelde de bütün Türkiye için çalmaktadır. Çiçeği burnunda Başbakan ve bakanları; çiçeği burnunda Cumhurbaşkanımız, Suriye'deki Esad rejimi ile dolayısıyla Suriye ile çok ciddi gerginlik politikası takip etmektedir. Takip edilen yanlış politika ve gidilen yol sayesinde ateş çemberi gittikçe daralmaktadır. Vatandaşımız her yerde tedirgin. Gergin bir bekleyiş içinde olanları sadece seyrediyor. Dönen dolapları, örülen çorapları anlamaya çalışıyor. Anlayanlar kendi aralarında konuşuyor ama ses çıkartamıyor; anlamayanlarda her gördüğü kötü rüyayı hayra yorar bir vaziyette bekliyor. Gördüğüm manzaralar ve duyduğum ifadeler beni düne göre bugün daha tedirgin etmiştir. Gelecek adına kaygılarım daha da artmıştır. Ancak umudumu kaybetmiş değilim. Çünkü Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş Hocamız; bıkmadan, usanmadan gerçekleri anlatıyor ve kadrosunu uyarıcı olarak vatan sathında dolaştırıyor. Panellerle, basın yayın yoluyla, sohbet ve nasihatlerle halkımızı uyarmaya, birlik ve beraberliğe çağırıyor. Umudum odur ki; uyumakta olan vatandaşlar gaflet uykusundan bir an önce uyanır ve oynanan tehlikeli oyunları bozar. Aksini düşünmek bile istemiyoruz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Uğur Kepekçi / diğer yazıları
- Her baba evladına bakmakla mükelleftir / 26.04.2025
- Gençlerde evlenecek para mı var ki evlensinler / 25.04.2025
- Hüseyin Baş soruyor “Türkiye’de yargı bağımsız mı?” / 24.04.2025
- Ulusal egemenliğimizi korumalıyız / 23.04.2025
- Mü’min yalancı olmaz / 22.04.2025
- İbadetin bize kazandırdıkları -2- / 21.04.2025
- İbadetin bize kazandırdıkları -1- / 20.04.2025
- Dava adamıydı Haydar Hocamız / 19.04.2025
- Gönül adamıydı Haydar Hocamız / 18.04.2025
- Çile adamıydı Haydar Hocamız / 17.04.2025
- Gençlerde evlenecek para mı var ki evlensinler / 25.04.2025
- Hüseyin Baş soruyor “Türkiye’de yargı bağımsız mı?” / 24.04.2025
- Ulusal egemenliğimizi korumalıyız / 23.04.2025
- Mü’min yalancı olmaz / 22.04.2025
- İbadetin bize kazandırdıkları -2- / 21.04.2025
- İbadetin bize kazandırdıkları -1- / 20.04.2025
- Dava adamıydı Haydar Hocamız / 19.04.2025
- Gönül adamıydı Haydar Hocamız / 18.04.2025
- Çile adamıydı Haydar Hocamız / 17.04.2025