Üzülerek söylemek gerekir ki aradan asırlar geçmesine rağmen hala meçhul, hala kadri hakkıyla bilinmeyen, hala keşfedilmeyi bekleyen Ehl-i Beyt, "ümmetin yitik hazineleri"dirler
Elhamdu lillahi Rabbilalemin; vessalatu vesselamu ala Seyyidina ve Nebiyyina, Habibina ve Habib-i İlahil-alemine Ebil-Kasimi Muhammed ve ala Ehlibeytihit-tayyibinet-tahirin ve ashabihil-müntecebin. Bugün bu mahfilde bulunmayı, iki açıdan önemsiyorum. Bir taraftan ilim irfan ehli, her biri İslam aleminin birer yıldızı, değerli şahsiyeti olan ve kendi dalının uzmanı ve üstadı sayılan bunca alim ve akademisyenin bir araya gelmesi, diğer taraftan müzakere ve mütalaa mihveri olarak seçilen konu açısından? Bu yüzden bu mübarek buluşmayı sağlayan ve bu önemli imkanı bize sunan kardeşlerime, özellikle sayın Prof. Haydar Baş Hocama şükranlarımı sunuyor, bu önemli buluşmanın hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. Yüce Rabbim, hepsini ve hepimizi rızasına ve Ehl-i Beyt'in babası, Hz. Fahr-i Kainat Efendimizin (s.a.v.) engin şefaatine nail kılsın, inşallah.Evet, burada öyle şahsiyetlerden bahsetmek için bir araya gelmişiz ki Yüce Rabbimiz sonsuz ilmi üzere onları seçtiğini ayetleriyle belgelemiş ve şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz Allah, Âdem'i, Nûh'u, İbrahim ailesini (soyunu) ve İmran ailesini (soyunu) birbirinden gelmiş birer nesil olarak seçip âlemlere üstün kıldı. Allah, her şeyi hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir." (Al-i İmran, 33-34) Hepimizin bildiği gibi, bu ümmete kadar uzayan ve Resûlullah ve Ehl-i Beyt'inde kendini gösteren seçilmiş nesil, Al-i İbrahim'dir (a.s.).Ve işte böyle seçilmiş bir neslin meveddet ve muhabbetini, onları seçen Hak Teala Resulünün risalet ecri olarak ümmete farz kılmıştır.Risaletin karşılığı: Ehl-i Beyt'i sevmekBirbirini tamamlayan şu ayetleri yan yana dikkati nazara aldığımızda ne kadar önemli ve hayati konuyu müzakere mihveri olarak seçtiğimizi daha iyi anlarız kanaatindeyim.Bir ayetinde diğer bütün peygamberlerde olduğu gibi Habib-i Zişan'ına da risaletine karşılık hiçbir ücret istemediğini ilan etmesini emrediyor Allah-u Teala ve şöyle buyuruyor:"(Ey Resûlüm) de ki: "Ben -tebliğime- karşı sizden bir ücret istemiyorum ve Ben gösteriş olarak kendini sıkıntıya düşürenlerden değilim." (Sa'd, 86)Başka bir ayette buna şöyle bir istisna getiriyor:"? De ki: Sizden, tebliğime karşılık bir ücret istemiyorum, istediğim, ancak yakınlarıma sevgidir ve kim güzel ve iyi bir iş yaparsa onun güzelim mükâfâtını arttırırız; şüphe yok ki Allah, suçları örter, iyiliğe, mükâfatla karşılık verir." (Şûra, 23)Diğer bir ayette bir de şöyle bir istisna koyuyor:"De ki: "Bunun için sizden, dileyen kimsenin Rabbine giden yolu bulmasından başka bir karşılık istemiyorum!" (Furkan, 57)Bu iki ayetin haşa biri diğerine aykırı değil, aksine bir birini tamamlamaktadır. Şöyle ki birinci ayette "yakınların meveddeti" (ki bunların Ehlibeyt olduğu hadislerle izah ediliyor) ücret olarak istenirken, ikinci ayette "Allah'a doğru bir yol tutmak" ücret olarak istenmektedir. Demek ki "meveddetü'l-kurba" insanları Allah'a götürecek bir yoldur. Ve bilahare diğer ayette bu ücretin yani meveddetin yararının, Resule değil sevenlere ulaşacağını, yani bu işten asıl kazançlı çıkacak olanın sevenlerin bizzat kendileri olacağını beyan ediyor:"De ki: ben sizden ücrete dâir bir şey istersem o sırf sizin kendiniz içindir, benim ecrim ancak Allah'a aittir ve Allah her şey'e şâhittir." (Sebe, 47)İşte değerli üstatlar, meveddetleri 23 yıllık risaletin karşılığı olan kimselerden bahsetmek için buradayız. Nitekim Resul-i Kibriya (s.a.a) Muttaki'l-Hindi, Suyuti ve birçok Muhaddis'in naklettiği üzere şöyle buyurmuştur:Ehl-i Beyt sevgisi İslam'ın temelidir"Her şeyin bir temeli vardır: İslam'ın temeli de beni ve Ehl-i Beyt'imi sevmektir." (Ken zü'l-Ummal, c.12, s.105, Hadis: 34206, Ed-Dürrü'l-Mensur, c.7, s.350)Aslında ayet ve hadis aynı hakikati farklı tabirlerle beyan etmektedir.Evet, burada öyle kimselerden bahsetmek için bulunuyoruz ki Yüce Mevla'mız onların taharet ve temizliklerine garanti vermiş ve şöyle buyurmuştur:"Ey Ehl-i Beyt! Gerçekten Allah, ancak sizden her türlü pisliği-fenalığı uzaklaştırmayı ve sizi tertemiz kılmayı diler." (Ahzab, 33)Bu kutlu birlikteliğimiz öyle kutlu şahsiyetler adına gerçekleşmiştir ki mübahele ayeti nazil olduğunda Resulullah (s.a.a) de inen ayetin direktifini uygulayarak mübahele meydanına sadece onları çıkarmış ve böylece ayetteki "kadınlarımız" tabirinden Hz. Fatıma'nın, "çocuklarımız" tabirinden Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'in, "nefislerimiz/canlarımız" tabirinden de maksadın Hz. Ali olduğunu ortaya koymuştu. İşte o yüce şahsiyetlerin Hak indinde
ki yerini ve ümmet arasındaki ayrıcalığını teybin ve tespit eden meşhur mübahele ayeti:"Kim, sana gelen bilgiden sonra seninle bu konuda tartışırsa, de ki: Gelin oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, özümüzü ve özünüzü (özümüz mesabesinde olanları) çağıralım; sonra mübahele (beddua) edelim de Allah'tan yalancılar üzerine lanet dileyelim." (Al-i İmran, 61)Bize emanet bırakılan mübarek miras. Evet, onlar Resul'ün Kitabullah ile birlikte bize emanet ettiği biricik Ehl-i Beyt'inden başkaları değildir. Hani şöyle buyurmuştu:"Ey insanlar, sizin aranızda, kendilerine sarıldığınız takdirde asla sapmayacağınız iki değerli ve ağır emanet bırakıyorum; Allah'ın kitabını; o kitapta hidayet ve nur vardır ve ıtretim olan Ehlibeyt'imi." Bazı nakillerde, "Onlar Kevser havuzu başında bana varıncaya kadar asla birbirlerinden ayrılamazlar. Ve Allah'ı hatırlatıyorum sizlere Ehlibeyt'im hakkında ve Allah'ı hatırlatıyorum sizlere Ehlibeyt'im hakkında ve bakın benden sonra onlara nasıl davranacaksınız" cümleleri de eklenmiş tir. (Bu hadisi bazı cüzi farklarla nakleden muteber Sihah ve Sünen kitaplarından sadece bir kaçını vermekle yetiniyoruz: Sahih-i Müslim, Bab-u Fezail-i Ali (a.s), C.7, S.122, Sünen-i Tirmizi, C.2, S.308, Müsned-i Ahmed, C.3, S.17, Es-Sünen-ül Kübra, C.2, S.148, Müstedrek-üs Sahihayn, C.3, S.109, Et-Tabakatü'l-Kübra, C.2, S.194, El-Camiü's-Sağir, C.1, S.104, Mecm-üz Zevaid, C.1, S.170, Kenzü'l-Ummal, C.6, S.309, İhyaü'l-Meyyit (Suyuti) Hadis: 56, Es-Sevaiku'l-Muhrika (İbn-i Hacer), S.141,143,148..., Sünenü'd-Darimi, C.2, S.431, (Kitab-u Fezaili'l-Kur'an), Usdü'l-Gâbe, C.3, S.92-147, Yenabiü'l-Mevedde, S.36-37-38...) Bazı nakillerde bu hadisin devamında, bazılarında ise müstakillen şöyle nakledilmiştir: "O ikisinden öne geçmeyin, yoksa helak olursunuz; onlardan geriye de kalmayın, yoksa helak olursunuz; onlara (Ehlibeyt'e) bir şey öğretmeye kalkışmayın; zira onlar sizden daha bilgilidirler."Ümmetin kurtuluş gemisiEvet, onlar, Habibullah'ın ümmetinin kurtuluş gemisi olarak tanıttığı ve ona binmemizi emrettiği Ehlibeytidir: "Benim Ehl-i Beyt'im Nuh'un gemisine benzer; ona binen kurtulur; ondan geri kalan boğulur, helak olur."Bir başka benzetmesinde ise şöyle buyurmuştur: "Benim Ehl-i Beyt'im sizin içinizde Ben-i İsrail'deki hitta kapısı gibidir. O kapıdan girenlerin hepsi bağışlanırlar." (Mecmeü'z-Zevaid C.9, S.163, Kenzü'l-Ummal, C.1, Hadis: 958, es-Savaiku'l Muhri ka, S.148, Ed-Dürrü'l-Men sur, C.2,
S.60.)Yine şöyle buyur muştur: "Yıldızlar (denizlerde yolunu kaybedenlerin) boğulmaktan emanda kalmalarına (kurtulmalarına) vesiledir; benim Ehl-i Beyt'im ise ümmetimin ihtilaftan emanda kalmalarına vesiledir?" (Müstedrekü's-Sahihayn (hakim) , C.3, S.151, Mecmeü'z-Zevaid, C.9, S.168, Camiü's-Sağir, C.2, S.533, hadis no: 8162, Hilyetü'l-Evliya, C.4, S.306, es-Sevaikü'l-Muhrika (ibn-i Hacer) , S.184....)"Benim Ehl-i Beyt'imi kendi aranızda, vücuttaki baş ve baştaki iki göz gibi kabul edin. (Tabiatı ile) başsız bir beden düşünülemeyeceği gibi, baş da gözler olmadan yolunu bulamaz." (Mecmeü'z-Zevaid (Haysemi) , C.9, S.172, el-Fusulü'l-Muhimme (İbn-i Sabbağ Maliki), S.8.)Evet, sadece örnek olarak verdiğimiz bu ayet ve hadisler hiçbir şeyi ispat etmese de en azından şu gerçeği açık bir şekilde ortaya koymaktadır ki "Ehlibeyt Allah ve Resulü nezdinde çok ama çok müstesna bir yere sahiptirler. Onlar paha biçilmez bir ilim, irfan, taharet, takva ve maneviyat hazinesidirler. Ve üzülerek söylemek gerekir ki aradan asırlar geçmesine rağmen hala meçhul, hala kadri hakkıyla bilinmeyen, hala keşfedilmeyi bekleyen "ümmetin yitik hazineleri"dirler. Evet, ey Ümmet-i Muhammedi'yenin (s.a.v.) seçkin ve kadri yüce alimleri, ileri gelenleri, kanaat önderleri, artık bu hazinenin keşfedilme zamanı gelmedi mi? Ne zamana kadar, ilim şehrinin kapısının ilim ve irfan hazinesi "Nehcü'l-Belağa", ilim havzalarımızdan uzak kalacak? Tevhid meydanının bu eşsiz mücahidinin tevhidi ve irfani hutbelerinden, mektuplarından, hikmet dolu sözlerinden ümmetimiz mahrum bırakılacak?Ümmetin sevk u idaresine soyunan siyaset erbabımız, ne zamana kadar Aliyyel-Murtaza'nın Malikü'l-Eşter'e yazdığı ve İslami siyasetin manifestosu konumunda olan "Emirname"siyle tanışacak?
Ehl-i Beyt'ten yoksun kalmakDua, münacat olmakla birlikte en ince, latif ve derin irfani hakikatleri ve nice İslami ve İlahi öğretileri dua kalıbında öğreten ve "Zebur-i Al-i Muhammed" diye tanınan İmam Zeynü'l-Abidin'in "Sahifetü's-Seccadiyye"sini ilim, irfan ve maneviyata her zamankinden daha çok muhtaç olan ümmetin genç nesline kim ve ne zaman tanıtacak acaba?İslam ümmeti ne zamana kadar "Fıkh-i Ali Muhammed"den bihaber kalacak? Ümmetin karşılaştığı çeşitli, soru ve sorunlara bir de bu kapıda çözüm aranırsa, ya da en azından denenirse, kötü mü olur? Deneyip de pişman olan birisini tanıyor musunuz?Neden her kesin görüşüne başvuruluyor da Resulullah'ın ilim ve irfanının varisleri konumunda bulunan Ehlibeyt imamları kimsenin aklına gelmez? Ümmetin fıkıh imamlarının hocası olarak bilinen ve tanınan İmam Cafer-i Sadık'ın fıkhi görüşlerinin talebelerininki kadar kıymeti harbiyesi yok mudur ki fıkhî eserlerde ve ilmihallerde izine rastlanmaz?Sizce Resulullah (s.a.a) "Onlara sarılın", "Onların gemisine binin", onları bedendeki baş ve baştaki iki göz yerine koyun" buyurduğunda en azından bu kadarını da mı istemiyordu bizden? Eğer evet istemiyordu diyorsanız, o zaman birisi bu direktiflerin ne anlama geldiğini bir açıklasın da biz de öğrenelim lütfen?Değerli üstatlarım, maksadım kimseyi, kırmak veya üzmek değil, küçük bir kardeşiniz olarak, Ehlibeyt'in kutlu namına gerçekleştirilen ve bizleri İslam kardeşleri olarak bir araya toplayan bu değerli toplantıyı fırsat bilerek, birkaç dakika dertleşmek istedim. Önemli gördüğüm, Allah ve Resulü'nün önemsediğini düşündüğüm bir gerçeği dikkat-i nazarınıza sunmak ve "Ey Resulüm, hatırlat; hiç şüphesiz hatırlatma mü'minlere fayda verir"
Elhamdu lillahi Rabbilalemin; vessalatu vesselamu ala Seyyidina ve Nebiyyina, Habibina ve Habib-i İlahil-alemine Ebil-Kasimi Muhammed ve ala Ehlibeytihit-tayyibinet-tahirin ve ashabihil-müntecebin. Bugün bu mahfilde bulunmayı, iki açıdan önemsiyorum. Bir taraftan ilim irfan ehli, her biri İslam aleminin birer yıldızı, değerli şahsiyeti olan ve kendi dalının uzmanı ve üstadı sayılan bunca alim ve akademisyenin bir araya gelmesi, diğer taraftan müzakere ve mütalaa mihveri olarak seçilen konu açısından? Bu yüzden bu mübarek buluşmayı sağlayan ve bu önemli imkanı bize sunan kardeşlerime, özellikle sayın Prof. Haydar Baş Hocama şükranlarımı sunuyor, bu önemli buluşmanın hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. Yüce Rabbim, hepsini ve hepimizi rızasına ve Ehl-i Beyt'in babası, Hz. Fahr-i Kainat Efendimizin (s.a.v.) engin şefaatine nail kılsın, inşallah.Evet, burada öyle şahsiyetlerden bahsetmek için bir araya gelmişiz ki Yüce Rabbimiz sonsuz ilmi üzere onları seçtiğini ayetleriyle belgelemiş ve şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz Allah, Âdem'i, Nûh'u, İbrahim ailesini (soyunu) ve İmran ailesini (soyunu) birbirinden gelmiş birer nesil olarak seçip âlemlere üstün kıldı. Allah, her şeyi hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir." (Al-i İmran, 33-34) Hepimizin bildiği gibi, bu ümmete kadar uzayan ve Resûlullah ve Ehl-i Beyt'inde kendini gösteren seçilmiş nesil, Al-i İbrahim'dir (a.s.).Ve işte böyle seçilmiş bir neslin meveddet ve muhabbetini, onları seçen Hak Teala Resulünün risalet ecri olarak ümmete farz kılmıştır.Risaletin karşılığı: Ehl-i Beyt'i sevmekBirbirini tamamlayan şu ayetleri yan yana dikkati nazara aldığımızda ne kadar önemli ve hayati konuyu müzakere mihveri olarak seçtiğimizi daha iyi anlarız kanaatindeyim.Bir ayetinde diğer bütün peygamberlerde olduğu gibi Habib-i Zişan'ına da risaletine karşılık hiçbir ücret istemediğini ilan etmesini emrediyor Allah-u Teala ve şöyle buyuruyor:"(Ey Resûlüm) de ki: "Ben -tebliğime- karşı sizden bir ücret istemiyorum ve Ben gösteriş olarak kendini sıkıntıya düşürenlerden değilim." (Sa'd, 86)Başka bir ayette buna şöyle bir istisna getiriyor:"? De ki: Sizden, tebliğime karşılık bir ücret istemiyorum, istediğim, ancak yakınlarıma sevgidir ve kim güzel ve iyi bir iş yaparsa onun güzelim mükâfâtını arttırırız; şüphe yok ki Allah, suçları örter, iyiliğe, mükâfatla karşılık verir." (Şûra, 23)Diğer bir ayette bir de şöyle bir istisna koyuyor:"De ki: "Bunun için sizden, dileyen kimsenin Rabbine giden yolu bulmasından başka bir karşılık istemiyorum!" (Furkan, 57)Bu iki ayetin haşa biri diğerine aykırı değil, aksine bir birini tamamlamaktadır. Şöyle ki birinci ayette "yakınların meveddeti" (ki bunların Ehlibeyt olduğu hadislerle izah ediliyor) ücret olarak istenirken, ikinci ayette "Allah'a doğru bir yol tutmak" ücret olarak istenmektedir. Demek ki "meveddetü'l-kurba" insanları Allah'a götürecek bir yoldur. Ve bilahare diğer ayette bu ücretin yani meveddetin yararının, Resule değil sevenlere ulaşacağını, yani bu işten asıl kazançlı çıkacak olanın sevenlerin bizzat kendileri olacağını beyan ediyor:"De ki: ben sizden ücrete dâir bir şey istersem o sırf sizin kendiniz içindir, benim ecrim ancak Allah'a aittir ve Allah her şey'e şâhittir." (Sebe, 47)İşte değerli üstatlar, meveddetleri 23 yıllık risaletin karşılığı olan kimselerden bahsetmek için buradayız. Nitekim Resul-i Kibriya (s.a.a) Muttaki'l-Hindi, Suyuti ve birçok Muhaddis'in naklettiği üzere şöyle buyurmuştur:Ehl-i Beyt sevgisi İslam'ın temelidir"Her şeyin bir temeli vardır: İslam'ın temeli de beni ve Ehl-i Beyt'imi sevmektir." (Ken zü'l-Ummal, c.12, s.105, Hadis: 34206, Ed-Dürrü'l-Mensur, c.7, s.350)Aslında ayet ve hadis aynı hakikati farklı tabirlerle beyan etmektedir.Evet, burada öyle kimselerden bahsetmek için bulunuyoruz ki Yüce Mevla'mız onların taharet ve temizliklerine garanti vermiş ve şöyle buyurmuştur:"Ey Ehl-i Beyt! Gerçekten Allah, ancak sizden her türlü pisliği-fenalığı uzaklaştırmayı ve sizi tertemiz kılmayı diler." (Ahzab, 33)Bu kutlu birlikteliğimiz öyle kutlu şahsiyetler adına gerçekleşmiştir ki mübahele ayeti nazil olduğunda Resulullah (s.a.a) de inen ayetin direktifini uygulayarak mübahele meydanına sadece onları çıkarmış ve böylece ayetteki "kadınlarımız" tabirinden Hz. Fatıma'nın, "çocuklarımız" tabirinden Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'in, "nefislerimiz/canlarımız" tabirinden de maksadın Hz. Ali olduğunu ortaya koymuştu. İşte o yüce şahsiyetlerin Hak indinde
ki yerini ve ümmet arasındaki ayrıcalığını teybin ve tespit eden meşhur mübahele ayeti:"Kim, sana gelen bilgiden sonra seninle bu konuda tartışırsa, de ki: Gelin oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, özümüzü ve özünüzü (özümüz mesabesinde olanları) çağıralım; sonra mübahele (beddua) edelim de Allah'tan yalancılar üzerine lanet dileyelim." (Al-i İmran, 61)Bize emanet bırakılan mübarek miras. Evet, onlar Resul'ün Kitabullah ile birlikte bize emanet ettiği biricik Ehl-i Beyt'inden başkaları değildir. Hani şöyle buyurmuştu:"Ey insanlar, sizin aranızda, kendilerine sarıldığınız takdirde asla sapmayacağınız iki değerli ve ağır emanet bırakıyorum; Allah'ın kitabını; o kitapta hidayet ve nur vardır ve ıtretim olan Ehlibeyt'imi." Bazı nakillerde, "Onlar Kevser havuzu başında bana varıncaya kadar asla birbirlerinden ayrılamazlar. Ve Allah'ı hatırlatıyorum sizlere Ehlibeyt'im hakkında ve Allah'ı hatırlatıyorum sizlere Ehlibeyt'im hakkında ve bakın benden sonra onlara nasıl davranacaksınız" cümleleri de eklenmiş tir. (Bu hadisi bazı cüzi farklarla nakleden muteber Sihah ve Sünen kitaplarından sadece bir kaçını vermekle yetiniyoruz: Sahih-i Müslim, Bab-u Fezail-i Ali (a.s), C.7, S.122, Sünen-i Tirmizi, C.2, S.308, Müsned-i Ahmed, C.3, S.17, Es-Sünen-ül Kübra, C.2, S.148, Müstedrek-üs Sahihayn, C.3, S.109, Et-Tabakatü'l-Kübra, C.2, S.194, El-Camiü's-Sağir, C.1, S.104, Mecm-üz Zevaid, C.1, S.170, Kenzü'l-Ummal, C.6, S.309, İhyaü'l-Meyyit (Suyuti) Hadis: 56, Es-Sevaiku'l-Muhrika (İbn-i Hacer), S.141,143,148..., Sünenü'd-Darimi, C.2, S.431, (Kitab-u Fezaili'l-Kur'an), Usdü'l-Gâbe, C.3, S.92-147, Yenabiü'l-Mevedde, S.36-37-38...) Bazı nakillerde bu hadisin devamında, bazılarında ise müstakillen şöyle nakledilmiştir: "O ikisinden öne geçmeyin, yoksa helak olursunuz; onlardan geriye de kalmayın, yoksa helak olursunuz; onlara (Ehlibeyt'e) bir şey öğretmeye kalkışmayın; zira onlar sizden daha bilgilidirler."Ümmetin kurtuluş gemisiEvet, onlar, Habibullah'ın ümmetinin kurtuluş gemisi olarak tanıttığı ve ona binmemizi emrettiği Ehlibeytidir: "Benim Ehl-i Beyt'im Nuh'un gemisine benzer; ona binen kurtulur; ondan geri kalan boğulur, helak olur."Bir başka benzetmesinde ise şöyle buyurmuştur: "Benim Ehl-i Beyt'im sizin içinizde Ben-i İsrail'deki hitta kapısı gibidir. O kapıdan girenlerin hepsi bağışlanırlar." (Mecmeü'z-Zevaid C.9, S.163, Kenzü'l-Ummal, C.1, Hadis: 958, es-Savaiku'l Muhri ka, S.148, Ed-Dürrü'l-Men sur, C.2,
S.60.)Yine şöyle buyur muştur: "Yıldızlar (denizlerde yolunu kaybedenlerin) boğulmaktan emanda kalmalarına (kurtulmalarına) vesiledir; benim Ehl-i Beyt'im ise ümmetimin ihtilaftan emanda kalmalarına vesiledir?" (Müstedrekü's-Sahihayn (hakim) , C.3, S.151, Mecmeü'z-Zevaid, C.9, S.168, Camiü's-Sağir, C.2, S.533, hadis no: 8162, Hilyetü'l-Evliya, C.4, S.306, es-Sevaikü'l-Muhrika (ibn-i Hacer) , S.184....)"Benim Ehl-i Beyt'imi kendi aranızda, vücuttaki baş ve baştaki iki göz gibi kabul edin. (Tabiatı ile) başsız bir beden düşünülemeyeceği gibi, baş da gözler olmadan yolunu bulamaz." (Mecmeü'z-Zevaid (Haysemi) , C.9, S.172, el-Fusulü'l-Muhimme (İbn-i Sabbağ Maliki), S.8.)Evet, sadece örnek olarak verdiğimiz bu ayet ve hadisler hiçbir şeyi ispat etmese de en azından şu gerçeği açık bir şekilde ortaya koymaktadır ki "Ehlibeyt Allah ve Resulü nezdinde çok ama çok müstesna bir yere sahiptirler. Onlar paha biçilmez bir ilim, irfan, taharet, takva ve maneviyat hazinesidirler. Ve üzülerek söylemek gerekir ki aradan asırlar geçmesine rağmen hala meçhul, hala kadri hakkıyla bilinmeyen, hala keşfedilmeyi bekleyen "ümmetin yitik hazineleri"dirler. Evet, ey Ümmet-i Muhammedi'yenin (s.a.v.) seçkin ve kadri yüce alimleri, ileri gelenleri, kanaat önderleri, artık bu hazinenin keşfedilme zamanı gelmedi mi? Ne zamana kadar, ilim şehrinin kapısının ilim ve irfan hazinesi "Nehcü'l-Belağa", ilim havzalarımızdan uzak kalacak? Tevhid meydanının bu eşsiz mücahidinin tevhidi ve irfani hutbelerinden, mektuplarından, hikmet dolu sözlerinden ümmetimiz mahrum bırakılacak?Ümmetin sevk u idaresine soyunan siyaset erbabımız, ne zamana kadar Aliyyel-Murtaza'nın Malikü'l-Eşter'e yazdığı ve İslami siyasetin manifestosu konumunda olan "Emirname"siyle tanışacak?
Ehl-i Beyt'ten yoksun kalmakDua, münacat olmakla birlikte en ince, latif ve derin irfani hakikatleri ve nice İslami ve İlahi öğretileri dua kalıbında öğreten ve "Zebur-i Al-i Muhammed" diye tanınan İmam Zeynü'l-Abidin'in "Sahifetü's-Seccadiyye"sini ilim, irfan ve maneviyata her zamankinden daha çok muhtaç olan ümmetin genç nesline kim ve ne zaman tanıtacak acaba?İslam ümmeti ne zamana kadar "Fıkh-i Ali Muhammed"den bihaber kalacak? Ümmetin karşılaştığı çeşitli, soru ve sorunlara bir de bu kapıda çözüm aranırsa, ya da en azından denenirse, kötü mü olur? Deneyip de pişman olan birisini tanıyor musunuz?Neden her kesin görüşüne başvuruluyor da Resulullah'ın ilim ve irfanının varisleri konumunda bulunan Ehlibeyt imamları kimsenin aklına gelmez? Ümmetin fıkıh imamlarının hocası olarak bilinen ve tanınan İmam Cafer-i Sadık'ın fıkhi görüşlerinin talebelerininki kadar kıymeti harbiyesi yok mudur ki fıkhî eserlerde ve ilmihallerde izine rastlanmaz?Sizce Resulullah (s.a.a) "Onlara sarılın", "Onların gemisine binin", onları bedendeki baş ve baştaki iki göz yerine koyun" buyurduğunda en azından bu kadarını da mı istemiyordu bizden? Eğer evet istemiyordu diyorsanız, o zaman birisi bu direktiflerin ne anlama geldiğini bir açıklasın da biz de öğrenelim lütfen?Değerli üstatlarım, maksadım kimseyi, kırmak veya üzmek değil, küçük bir kardeşiniz olarak, Ehlibeyt'in kutlu namına gerçekleştirilen ve bizleri İslam kardeşleri olarak bir araya toplayan bu değerli toplantıyı fırsat bilerek, birkaç dakika dertleşmek istedim. Önemli gördüğüm, Allah ve Resulü'nün önemsediğini düşündüğüm bir gerçeği dikkat-i nazarınıza sunmak ve "Ey Resulüm, hatırlat; hiç şüphesiz hatırlatma mü'minlere fayda verir"
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.