Ulus-üstü şirketler, çıkarlarına uygun ekonomik ve siyasi fikirleri, ellerinde tuttukları medya kuruluşlarında, her gruptan insanlara savundurarak, dünya kamuoyuna kabul ettirirler. O fikirlere itiraz edenlerin sesleri kesilir, karartma ve karalama kampanyasıyla linç edilirler.
Ulus devletler, böyle küresel bir proje çerçevesinde hedef tahtasına konuldu. İleri sürülen fikirler ana hatlarıyla şöyle idi: "Ulus devletler, miadını doldurmuş köhne yapılardır. Bu devletler, kin ve nefret tohumları ekiyor, dolayısıyla çatışmalara ve savaşlara neden oluyorlar. Bunu önlemek için ulusal kimlikleri yok ederek "dünya toplumu" oluşturmak ve onun üzerine küresel bir düzen inşa etmek gerekir."
Ne yazık ki, bu saçma fikirler, liberalizm adı altında dünyanın her yerinde savunucular, hatta uygulayıcılar buldu. Liberalizmin uygulaması sonucu, ulus devletlerin ekonomik egemenlikleri büyük oranda ellerinden alındı, bunu diğer alanlardaki egemenlik kısıtlamaları izledi.
"Milli egemenliğimiz elimizden alınıyor" diye feryat edenleri susturmak için de, egemenliğin yeniden sorgulanmasını ve tanımlanmasını gündeme getirdiler. Ülkemizde de bazı liberaller, "bağımlı devlet, bağımsız birey" sloganıyla, bu fikirlere destek verdiler. Düşüncesizliğin böylesine de pes doğrusu! Bağımlı devletin bireyi nasıl bağımsız olabilir?
Hâsılı, Liberalizmin ulus devletlerin sınırlarını aşması, ulus devletleri tartışılır bir hale düşürdü. John Herz'e göre, ulus-üstü şirketlerin sayılarının ve güçlerinin artması, ulus devletlerin mutlak egemenliğini yok etmiştir.
Ne olmuşsa olmuş, bu şekilde düşünen John Herz bile değişmiş, daha doğrusu ulus-üstü şirketler tarafından değiştirilmiştir. John Herz de, "her şeye rağmen ulus devletlerin uluslararası arenada temel aktör olma özelliğini sürdüreceğini" söylüyor.
Görülen o ki, ulus devletlere dönüş süreci yeniden başladı. AB'nin dağılıp tekrar ulus devletlere döneceğinin ilk işaretini AB'den ayrılma kararı alan İngiltere vermiştir.
Şimdi deniliyor ki, ulus devletler, ulus-üstü şirketlerle işbirliği yaptıkları ölçüde varlıklarını ve güçlerini koruyabilirler. Ulus-üstü şirketler, 21. yüzyılda da ulus devletlerin var olacağını anlayınca, böyle bir dönüş yaptılar. Hâlbuki onlar, ulus devletlere kefen biçmişlerdi.
Ulus-üstü şirketler, geç de olsa çelişki içerisinde olduklarını anladılar. Şöyle ki, ulus devletleri hem egemenlik altına almak, hem de kimlik tartışmalarını öne çıkararak bölmek istiyorlardı. Sonra baktılar ki, ulus devletlerin oluşumunu sağlayan kimliklerdir.
Bundan dolayı en çıkar yol olarak, ulus devletlerin yöneticileriyle işbirliği yapmayı buldular. İşte, ulus-üstü şirketlerin, yeni stratejileri budur. Bu strateji, ulus devletlerin yöneticilerinin ve yönetilenlerinin, basiret sahibi olmasını zorunlu kılmaktadır.
Ulus devletlerinin egemenliğinde ilk gedik ekonomik alanda açılmıştır. O bakımdan savunmaya ve onarıma o alandan başlamak gerekir. Bunun reçetesi de Milli Ekonomi Modeli'dir.
Ulus devletler, böyle küresel bir proje çerçevesinde hedef tahtasına konuldu. İleri sürülen fikirler ana hatlarıyla şöyle idi: "Ulus devletler, miadını doldurmuş köhne yapılardır. Bu devletler, kin ve nefret tohumları ekiyor, dolayısıyla çatışmalara ve savaşlara neden oluyorlar. Bunu önlemek için ulusal kimlikleri yok ederek "dünya toplumu" oluşturmak ve onun üzerine küresel bir düzen inşa etmek gerekir."
Ne yazık ki, bu saçma fikirler, liberalizm adı altında dünyanın her yerinde savunucular, hatta uygulayıcılar buldu. Liberalizmin uygulaması sonucu, ulus devletlerin ekonomik egemenlikleri büyük oranda ellerinden alındı, bunu diğer alanlardaki egemenlik kısıtlamaları izledi.
"Milli egemenliğimiz elimizden alınıyor" diye feryat edenleri susturmak için de, egemenliğin yeniden sorgulanmasını ve tanımlanmasını gündeme getirdiler. Ülkemizde de bazı liberaller, "bağımlı devlet, bağımsız birey" sloganıyla, bu fikirlere destek verdiler. Düşüncesizliğin böylesine de pes doğrusu! Bağımlı devletin bireyi nasıl bağımsız olabilir?
Hâsılı, Liberalizmin ulus devletlerin sınırlarını aşması, ulus devletleri tartışılır bir hale düşürdü. John Herz'e göre, ulus-üstü şirketlerin sayılarının ve güçlerinin artması, ulus devletlerin mutlak egemenliğini yok etmiştir.
Ne olmuşsa olmuş, bu şekilde düşünen John Herz bile değişmiş, daha doğrusu ulus-üstü şirketler tarafından değiştirilmiştir. John Herz de, "her şeye rağmen ulus devletlerin uluslararası arenada temel aktör olma özelliğini sürdüreceğini" söylüyor.
Görülen o ki, ulus devletlere dönüş süreci yeniden başladı. AB'nin dağılıp tekrar ulus devletlere döneceğinin ilk işaretini AB'den ayrılma kararı alan İngiltere vermiştir.
Şimdi deniliyor ki, ulus devletler, ulus-üstü şirketlerle işbirliği yaptıkları ölçüde varlıklarını ve güçlerini koruyabilirler. Ulus-üstü şirketler, 21. yüzyılda da ulus devletlerin var olacağını anlayınca, böyle bir dönüş yaptılar. Hâlbuki onlar, ulus devletlere kefen biçmişlerdi.
Ulus-üstü şirketler, geç de olsa çelişki içerisinde olduklarını anladılar. Şöyle ki, ulus devletleri hem egemenlik altına almak, hem de kimlik tartışmalarını öne çıkararak bölmek istiyorlardı. Sonra baktılar ki, ulus devletlerin oluşumunu sağlayan kimliklerdir.
Bundan dolayı en çıkar yol olarak, ulus devletlerin yöneticileriyle işbirliği yapmayı buldular. İşte, ulus-üstü şirketlerin, yeni stratejileri budur. Bu strateji, ulus devletlerin yöneticilerinin ve yönetilenlerinin, basiret sahibi olmasını zorunlu kılmaktadır.
Ulus devletlerinin egemenliğinde ilk gedik ekonomik alanda açılmıştır. O bakımdan savunmaya ve onarıma o alandan başlamak gerekir. Bunun reçetesi de Milli Ekonomi Modeli'dir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018