Ülkede resmen siyasi boşluk var.
Ve bu boşluk 1999 Nisanı'ndan beri var. Boşluk, kerameti alternatifsizlikte arayan mevcut hükümetin kurulduğu tarihten beri var.
Vatandaş dertli ve durmadan, bıkıp usanmadan konuşuyor. Asker ara sıra konuşuyor, tam konuşuyor, gündem oluşturuyor.
Ve nihayet sivil bürokratlar da konuşmaya başladı.
657'ye göre konuşmaması gereken bürokrat konuşmak için önemli günlerden yararlanmaya başladı.
Öcalan'ın çarşaf çarşaf fotoğraflarının yayınlandığı 10 Kasım günü Ankara DGM Savcısı Hakan Kızılarslan Atatürk'ü anma dolayısı ile bir konuşma yapmış ve; "Ülke yoğun bir ekonomik bunalıma sokulmuş. Devletle ilgili pek çok karar bir takım emperyalist ülkelerce dikte ettirilir hale getirilmiştir. Bu konuda kastı olmayanlarsa gaflet ve dalalet içine düşmüşlerdir" demişti.
Başbakan Yardımcılarından Bahçeli tepki göstererek "Bunu Savcı mı söylemiş? O savcıyı gözden geçirmek lâzım" deyince de Kızılarslan hakkında soruşturma açılmıştı.
24 Kasım Öğretmenler günü idi.
Niğde Valisi Refik Arslan Öztürk de bu vesileyle düzenlenen törende yaptığı konuşmada, ülkeyi yönetenlerin vatandaşlara layık olamadığını belirterek, ülkenin silindirle ezilmiş hale geldiğini söylemiş.
1950'li yıllarda Anadolu insanının ilk kez öğretmen görüp, ahır ve samanlıklarda okuduğunu hatırlatan Öztürk, şunları söylemiş:
"O öğretmenlerin yetiştirdiği bugünkü yöneticiler hata yapmamalıdır, hata yaparlarsa vebal altında kalırlar. Hiçbir şeyin farkında olmadan yaşamaya hakkımız yok. Eğer ulu önderimiz bize layık olduğumuz yere gitmemizi emretmiş ise bizlerin, Dünya Bankası, IMF kapısı önünde, başı öne eğik insanlar olmamamız lazım. İçimizdeki asîl ruhu ayağa kaldırmamız lazım. Ne oldu bizim ülkemize? Neden silindirlerin altında ezilmiş gibi olduk? Nedir yere düşüşümüz, yıkılışımız, ezikliğimiz? İdeolojik görüşümüz insanlarımızdan çok mu önemli? Ülkesine büyük vefayla sadakatle bağlı, sessiz, kaderine razı, ülkesi için dua eden insanlarımız, ülkesi için 'Allah devlete zeval vermesin' diyendir. Ama biz yönetenler, o insanlarımızın kıymetini vallahi de, billahi de bilemedik. Namuslu olamadık, dürüst olmadık. Şerefli, onurlu olamadık.''
Şimdi Savcı gibi bu Vali hakkında da hangi Başbakan Yardımcısının ne söyleyeceğini, ne işlem yapılacağını merak ediyorum.
Çünkü şu sıralar hayli meşguller. Diğer Başbakan Yardımcısı Yılmaz bu kadar işi arasında Karaköy'deki Zülfaris Sinagogu'nun yeniden düzenlenmesiyle oluşturulan 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi'nin açılış törenine katılmış. 11 Eylül sonrası herkesin en çok ihtiyaç duyduğu değerlerin hoşgörü, adalet ve inanç özgürlüğü olduğunu dile getiren Yılmaz, "Burası, Türk milletinin hoşgörüsü, adaleti ve hürriyetperverliği için dikilen bir anıt ve bu hasletlerini tescil eden bir onur belgesidir" demiş.
AB'nin son değerlendirme raporu konusunda "Yürütme"nin her bir ögesi farklı düşünüyor. Sayın Cumhurbaşkanı "rapor objektif" derken Yılmaz, "Rapor olumlu" düşüncesini ileri sürüyor ama Bahçeli "Rapor olumsuz ve sübjektif" diyor.
Ülkedeki iktidar boşluğu akıl alır gibi değil.
Papyonlu, pipolu, kelebek sakallı bir eski Büyükelçi "koleksiyonundaki" kriptoları yayınlamış, şimdi diplomatik çevreler ve sanatçılar bunun etik açıdan doğru olup olmadığını tartışıyor .
Akıl, iz'an ve bütün değerler sükût etmiş..
Kimse devletin malı olan kriptoları o papyon kravatlı, pipolu, kelebek sakallı büyükelçinin nasıl olup da şahsî koleksiyonuna dahil ettiğini sormayı akıl edemiyor.
Millî Saraylar ve Müzeler'den çalındığı söylenilen tablolarla bu kriptoların hiç bir farkı yoktur. Ortada resmen bir hırsızlık vardır. Ülkenin millî menfaatleri söz konusu ise, hâttâ casusluk vardır.
Ama ortada hesap soran yoktur.
Ülkenin Başbakanı, ülkenin Washington Büyükelçisinin "ABD kanıt gösterirse Irak'a operasyon olmaz görüşümüzü gözden geçiririz'' sözleri üzerine, "Ne maksatla Sayın Büyükelçi böyle dedi bilmiyorum'' demiş.
Siz başbakanından habersiz söz söyleyen bir büyükelçinin veya büyükelçisinin söylediği sözün ne anlama geldiğini değerlendiremeyen, fikri olmayan bir başbakanın görevde olduğu bir başka ülke daha düşünebiliyor musunuz?
Nutuk'u karıştırıyordum, neye rastladım biliyor musunuz?
"Efendiler; Bu vesile ile muhterem milletime şunu tavsiye ederim ki, sinesinde yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanlarındaki cevheri aslîyi çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin." (Gazi Mustafa Kemal Atatürk.Nutuk-1927)
Memleketin Savcısı ve memleketin Valisi'nin Atatürk'ü iyi okudukları gibi bir fikre kapıldım.
Bu kadar olumsuzluk ortamına rağmen içim yine de umutla doldu.
Ve bu boşluk 1999 Nisanı'ndan beri var. Boşluk, kerameti alternatifsizlikte arayan mevcut hükümetin kurulduğu tarihten beri var.
Vatandaş dertli ve durmadan, bıkıp usanmadan konuşuyor. Asker ara sıra konuşuyor, tam konuşuyor, gündem oluşturuyor.
Ve nihayet sivil bürokratlar da konuşmaya başladı.
657'ye göre konuşmaması gereken bürokrat konuşmak için önemli günlerden yararlanmaya başladı.
Öcalan'ın çarşaf çarşaf fotoğraflarının yayınlandığı 10 Kasım günü Ankara DGM Savcısı Hakan Kızılarslan Atatürk'ü anma dolayısı ile bir konuşma yapmış ve; "Ülke yoğun bir ekonomik bunalıma sokulmuş. Devletle ilgili pek çok karar bir takım emperyalist ülkelerce dikte ettirilir hale getirilmiştir. Bu konuda kastı olmayanlarsa gaflet ve dalalet içine düşmüşlerdir" demişti.
Başbakan Yardımcılarından Bahçeli tepki göstererek "Bunu Savcı mı söylemiş? O savcıyı gözden geçirmek lâzım" deyince de Kızılarslan hakkında soruşturma açılmıştı.
24 Kasım Öğretmenler günü idi.
Niğde Valisi Refik Arslan Öztürk de bu vesileyle düzenlenen törende yaptığı konuşmada, ülkeyi yönetenlerin vatandaşlara layık olamadığını belirterek, ülkenin silindirle ezilmiş hale geldiğini söylemiş.
1950'li yıllarda Anadolu insanının ilk kez öğretmen görüp, ahır ve samanlıklarda okuduğunu hatırlatan Öztürk, şunları söylemiş:
"O öğretmenlerin yetiştirdiği bugünkü yöneticiler hata yapmamalıdır, hata yaparlarsa vebal altında kalırlar. Hiçbir şeyin farkında olmadan yaşamaya hakkımız yok. Eğer ulu önderimiz bize layık olduğumuz yere gitmemizi emretmiş ise bizlerin, Dünya Bankası, IMF kapısı önünde, başı öne eğik insanlar olmamamız lazım. İçimizdeki asîl ruhu ayağa kaldırmamız lazım. Ne oldu bizim ülkemize? Neden silindirlerin altında ezilmiş gibi olduk? Nedir yere düşüşümüz, yıkılışımız, ezikliğimiz? İdeolojik görüşümüz insanlarımızdan çok mu önemli? Ülkesine büyük vefayla sadakatle bağlı, sessiz, kaderine razı, ülkesi için dua eden insanlarımız, ülkesi için 'Allah devlete zeval vermesin' diyendir. Ama biz yönetenler, o insanlarımızın kıymetini vallahi de, billahi de bilemedik. Namuslu olamadık, dürüst olmadık. Şerefli, onurlu olamadık.''
Şimdi Savcı gibi bu Vali hakkında da hangi Başbakan Yardımcısının ne söyleyeceğini, ne işlem yapılacağını merak ediyorum.
Çünkü şu sıralar hayli meşguller. Diğer Başbakan Yardımcısı Yılmaz bu kadar işi arasında Karaköy'deki Zülfaris Sinagogu'nun yeniden düzenlenmesiyle oluşturulan 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi'nin açılış törenine katılmış. 11 Eylül sonrası herkesin en çok ihtiyaç duyduğu değerlerin hoşgörü, adalet ve inanç özgürlüğü olduğunu dile getiren Yılmaz, "Burası, Türk milletinin hoşgörüsü, adaleti ve hürriyetperverliği için dikilen bir anıt ve bu hasletlerini tescil eden bir onur belgesidir" demiş.
AB'nin son değerlendirme raporu konusunda "Yürütme"nin her bir ögesi farklı düşünüyor. Sayın Cumhurbaşkanı "rapor objektif" derken Yılmaz, "Rapor olumlu" düşüncesini ileri sürüyor ama Bahçeli "Rapor olumsuz ve sübjektif" diyor.
Ülkedeki iktidar boşluğu akıl alır gibi değil.
Papyonlu, pipolu, kelebek sakallı bir eski Büyükelçi "koleksiyonundaki" kriptoları yayınlamış, şimdi diplomatik çevreler ve sanatçılar bunun etik açıdan doğru olup olmadığını tartışıyor .
Akıl, iz'an ve bütün değerler sükût etmiş..
Kimse devletin malı olan kriptoları o papyon kravatlı, pipolu, kelebek sakallı büyükelçinin nasıl olup da şahsî koleksiyonuna dahil ettiğini sormayı akıl edemiyor.
Millî Saraylar ve Müzeler'den çalındığı söylenilen tablolarla bu kriptoların hiç bir farkı yoktur. Ortada resmen bir hırsızlık vardır. Ülkenin millî menfaatleri söz konusu ise, hâttâ casusluk vardır.
Ama ortada hesap soran yoktur.
Ülkenin Başbakanı, ülkenin Washington Büyükelçisinin "ABD kanıt gösterirse Irak'a operasyon olmaz görüşümüzü gözden geçiririz'' sözleri üzerine, "Ne maksatla Sayın Büyükelçi böyle dedi bilmiyorum'' demiş.
Siz başbakanından habersiz söz söyleyen bir büyükelçinin veya büyükelçisinin söylediği sözün ne anlama geldiğini değerlendiremeyen, fikri olmayan bir başbakanın görevde olduğu bir başka ülke daha düşünebiliyor musunuz?
Nutuk'u karıştırıyordum, neye rastladım biliyor musunuz?
"Efendiler; Bu vesile ile muhterem milletime şunu tavsiye ederim ki, sinesinde yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanlarındaki cevheri aslîyi çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin." (Gazi Mustafa Kemal Atatürk.Nutuk-1927)
Memleketin Savcısı ve memleketin Valisi'nin Atatürk'ü iyi okudukları gibi bir fikre kapıldım.
Bu kadar olumsuzluk ortamına rağmen içim yine de umutla doldu.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002