Prof. Dr. Haydar Baş, Türkiye'nin bugün sahip olması gereken asıl ruhun milli ruh olduğunu ve insanımızın bu ruha muhtaç olduğunu ifade ederek, "Milli ruhumuz kaybolursa dünyanın düzeni, nizami, kâinatın dengesi bozulur" dedi
Hocam, Ayasofya ve İstanbul konusunda Batının sergilediği tutum karşısında bizim millet ve devlet olarak gerekeni yapamadığımız görülüyor. Bunun sebebi nedir?
Prof. Dr. Haydar Baş- Çünkü biz, aidiyet duygumuzu kaybettik. Aidiyet çok enteresan bir olaydır. İnsan benliği o kadar büyük bir hadise, o kadar büyük bir nimettir ki biz bunu kaybettik. Biz, eğitimde çürüdük. Hiç bir şeyimiz kalmadı. "Ben" dediğimiz şey o kadar muazzam bir varlıktır ki bunu inkar ettiğin zaman manyak olursun, akıl hastası olursun, ruh hastası olursun. Seni tımarhanelerde ıslah ederler. Biz, "ben" demekten çekiniyoruz, kaçınıyoruz. "Ben" demekten kaçınınca o "ben"e ait olan kıymetleri, değerleri, her şeyi ihmal ediyoruz. Elimizin tersiyle itiyoruz. Bu, İstanbul'da Ayasofya'dır. Bu, İstanbul'un kendisidir. Neyse, inkar edip bir tarafa atıyoruz. Biz, bu haldeyiz.
Kendi benliğimize dönmemiz şarttırO halde ne yapmak lazımdır? O aidiyet duygumuzu, "ben" dediğimiz şeyi kazanabilmek için Milli Eğitim'de yepyeni bir seferberlik ilan edilmesi lazımdır. Bu millete ait değerlerin, örfün, adetin, geleneğin, maneviyatın, her şeyin tam tekmil olarak tanıtılması, bir milletin bireyi modeli ortaya konulması lazımdır.
Bakınız Avrupa'ya gidiyorsunuz. Beş on defa Avrupa'ya gitmişseniz, bir Fransız, bir Alman, bir İngiliz delikanlısını gördüğünüzde, "bu Alman, bu Fransız, bu İngiliz'dir" dersiniz. Bizde okumuş-yazmış bir adamı gidip görseniz, hangisi olduğunu fark edemezsiniz. Çünkü İngiliz'in bir delikanlı, bir hanımefendi tipi vardır. Fransız'ın, Alman'ın, İtalyan'ın, Amerikalının bir tipi vardır. Adamın bir modeli var. Bizde ise bir şey yoktur. Bizde taklit hakim. Onu görüyor, onun gibi olmak istiyor. Bunu görüyor, bunun gibi olmak istiyor. "Ben, ben" diyen bir tane babayiğit yok. Amerika'dan gelen aynen Amerikalı gibi olmuş. Fransa'dan gelen aynen Fransız gibi olmuş. Almanya'dan gelen Alman gibi olmuş. Bu ne acı gerçektir.
Halbuki bizde çok büyük değerler var. Bunu ortaya koyup, bizim bu değerleri milletimize kana kana öğretmek, eğitmek, bu tipleri, bu modelleri hayata sürmemiz lazımdır. İşte o zaman, erkekse, "Ayasofya'yı şöyle yapacağım" desin. "Orada sen işgalcisin" desin. Şimdi bakıyor ki, bunlar gitmişler, kendilerinden kopmuşlar, çürümüşler; bahse konu olan olayı gündeme getiriyorlar. Kemal Atatürk, 6 Mart 1922 tarihinde, "Aydınlarımız, 'bizden adam olmaz. Amerikalılar, Avrupalılar gelsinler, bizi idare etsinler' diyordu. Halbuki bu adamlar bizi yok etmeye çalışıyorlardı" diyor. Allah muhafaza etsin! Cumhuriyetin ilk yıllarında işte bu temel atıldı. Zaman zaman ondan kopuldu, uzaklaşıldı, uzaklaşıldı, şimdi de hüdai nabit gibi bir hale geldik.
"PROF. DR. HAYDAR BAŞ İLE RÖPORTAJ"IN DEVAMI İÇİN LÜTFEN H. SOHBETİ LİNKİNE TIKLAYINIZ...
Hocam, Ayasofya ve İstanbul konusunda Batının sergilediği tutum karşısında bizim millet ve devlet olarak gerekeni yapamadığımız görülüyor. Bunun sebebi nedir?
Prof. Dr. Haydar Baş- Çünkü biz, aidiyet duygumuzu kaybettik. Aidiyet çok enteresan bir olaydır. İnsan benliği o kadar büyük bir hadise, o kadar büyük bir nimettir ki biz bunu kaybettik. Biz, eğitimde çürüdük. Hiç bir şeyimiz kalmadı. "Ben" dediğimiz şey o kadar muazzam bir varlıktır ki bunu inkar ettiğin zaman manyak olursun, akıl hastası olursun, ruh hastası olursun. Seni tımarhanelerde ıslah ederler. Biz, "ben" demekten çekiniyoruz, kaçınıyoruz. "Ben" demekten kaçınınca o "ben"e ait olan kıymetleri, değerleri, her şeyi ihmal ediyoruz. Elimizin tersiyle itiyoruz. Bu, İstanbul'da Ayasofya'dır. Bu, İstanbul'un kendisidir. Neyse, inkar edip bir tarafa atıyoruz. Biz, bu haldeyiz.
Kendi benliğimize dönmemiz şarttırO halde ne yapmak lazımdır? O aidiyet duygumuzu, "ben" dediğimiz şeyi kazanabilmek için Milli Eğitim'de yepyeni bir seferberlik ilan edilmesi lazımdır. Bu millete ait değerlerin, örfün, adetin, geleneğin, maneviyatın, her şeyin tam tekmil olarak tanıtılması, bir milletin bireyi modeli ortaya konulması lazımdır.
Bakınız Avrupa'ya gidiyorsunuz. Beş on defa Avrupa'ya gitmişseniz, bir Fransız, bir Alman, bir İngiliz delikanlısını gördüğünüzde, "bu Alman, bu Fransız, bu İngiliz'dir" dersiniz. Bizde okumuş-yazmış bir adamı gidip görseniz, hangisi olduğunu fark edemezsiniz. Çünkü İngiliz'in bir delikanlı, bir hanımefendi tipi vardır. Fransız'ın, Alman'ın, İtalyan'ın, Amerikalının bir tipi vardır. Adamın bir modeli var. Bizde ise bir şey yoktur. Bizde taklit hakim. Onu görüyor, onun gibi olmak istiyor. Bunu görüyor, bunun gibi olmak istiyor. "Ben, ben" diyen bir tane babayiğit yok. Amerika'dan gelen aynen Amerikalı gibi olmuş. Fransa'dan gelen aynen Fransız gibi olmuş. Almanya'dan gelen Alman gibi olmuş. Bu ne acı gerçektir.
Halbuki bizde çok büyük değerler var. Bunu ortaya koyup, bizim bu değerleri milletimize kana kana öğretmek, eğitmek, bu tipleri, bu modelleri hayata sürmemiz lazımdır. İşte o zaman, erkekse, "Ayasofya'yı şöyle yapacağım" desin. "Orada sen işgalcisin" desin. Şimdi bakıyor ki, bunlar gitmişler, kendilerinden kopmuşlar, çürümüşler; bahse konu olan olayı gündeme getiriyorlar. Kemal Atatürk, 6 Mart 1922 tarihinde, "Aydınlarımız, 'bizden adam olmaz. Amerikalılar, Avrupalılar gelsinler, bizi idare etsinler' diyordu. Halbuki bu adamlar bizi yok etmeye çalışıyorlardı" diyor. Allah muhafaza etsin! Cumhuriyetin ilk yıllarında işte bu temel atıldı. Zaman zaman ondan kopuldu, uzaklaşıldı, uzaklaşıldı, şimdi de hüdai nabit gibi bir hale geldik.
"PROF. DR. HAYDAR BAŞ İLE RÖPORTAJ"IN DEVAMI İÇİN LÜTFEN H. SOHBETİ LİNKİNE TIKLAYINIZ...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.