'Toplumsal müsilaj yahut perşembenin gelişi bellidir çarşambadan' seslendirme dosyası:
TOPLUMSAL MÜSİLAJ YAHUT PERŞEMBENİN GELİŞİ BELLİDİR ÇARŞAMBADAN
Adamın biri içinde oturduğu eve: "Ey ev, sakın yıkılma, eğer yıkılacaksan bana önceden haber ver!" diyordu. Gel zaman git zaman ev birdenbire yıkıldı. Adam dedi ki: "Ey ev, sözlerim sana hiç mi tesir etmedi? Bu vefasızlık niye? Yıkılmadan önce bana haber verseydin, çoluğumla çocuğumla kaçmak için bir çare bulsaydım!" Ev dile gelip dedi ki: "Ben sana kaç kere, ama kaç kere haber verdim. O tarafta, bu tarafta çöküntüler, yıkıntılar yaptım, boyalarım döküldü, sıvalarım çatladı, gücüm kuvvetim kalmadı; 'Aklını başına al, vakit geldi, çökeceğim!' diye ağız açtıkça sen ağzıma çamur tıkadın. Ağzımı kapattın, bırakmadın ki konuşayım!"
MÜSİLAJ NE ANLATIYOR?
''Biyolojik ve kimyasal birçok koşulun bir araya gelmesiyle oluşan müsilaj, başlangıçta belirli bir bölgede biriktikten sonra yayılmaya başlayıp sonunda su yüzeyinin geniş bir bölümünü kaplar. Denizel mikroskobik bitkiler olarak bildiğimiz fitoplankton, bunlarla beslenen hayvansal organizmalar olan zooplankton, bunları ayrıştıran bakteriler ve çürümüş parçacıklar birleşip sümüksü, yapışkan bir yapı meydana getirir. ''Deniz salyası'' balıkçıların tabiriyle ''kaykay'' ya da ''deniz sümüğü'' olarak bilinen olay, denizdeki üç faktörün bir araya gelmesiyle oluşmaktadır:
1. Suyun çok sıcak ve durgun olması denizin soğuyamaması.
2. Yüzey ile dip arasındaki sirkülasyonda minimum düzeye inmesi.
3. Endüstriyel ve evsel atıklardan etkilenen denizin atık yükünü taşıyamaması.
Modern çağın insanı eğil de kulak ver tabiat seninle konuşuyor. Sana önceden felaketi haber veriyor. Bu sese kulak tıkama. Belirtileri ortadan kaldırıp sıkıntıları ortadan kaldırdım zannetme. Eğer bu ev çökerse canlı cansız tüm varlıklarla birlikte sen de yok olursun.
Peki ya insanın bireysel ve toplumsal (psikolojik ve sosyal) müsilajı? Buradaki belirtileri televizyon programlarından gazetelerin üçüncü sayfalarından her gün izlemene rağmen neden rahatsızlık duymuyorsun? İnsanın veya toplumun salgıladığı sümük veya salya olarak neden görmüyorsun? Sokakta yürürken gördüğün çıplaklık, duyduğun fuhuş pazarlıkları, kaba ve küfürlü konuşmalar, normal karşılanan hırsızlıklar, adam kayırmalar vs. vs. Bunlar sana toplumsal bir müsilaj dalgasıyla karşı karşıya olduğumuzu haykırmıyor mu?
Millî Eğitim Bakanlığının, Kültür Bakanlığının, Gençlik ve Spor Bakanlığının, Diyanet İşleri Başkanlığının, Üniversitelerin ve Sivil Toplum Kuruluşlarının bu konuda bir tespitleri ve çözüm önerileri var mı merak ediyorum. Yoksa ahlakî çöküntüyü bireysel olaylar olarak ele alıp topu adlî mercilere atmayı mı tercih ediyorlar?
Toplum çatırdıyor, yere ha kapandı ha kapanacak. Ahlakî seviyenin yerlerde sürünmesi geleceğimiz adına endişeli olmamızı gerektirmektedir. Yandaş medya sıkıntıları ya görmemekte ya da görmezden gelip algıyı başka yöne çevirmeye çalışmaktadır. Çöpleri halının altına süpürmek ortalıkta öylesine bırakmaktan daha fazla zarar vermektedir topluma. Muhalif medya sorunun imsanî boyutunu göz ardı edip bu sıkıntıları yönetim zafiyeti olarak pazarlamaktadır. Oysa bu sorunların iktidarı ve muhalefeti yoktur. Çünkü herkes toplumun bir ferdidir. Ve içinden çıktığı topluma karşı sorumludur.
Toplumsal yıkımın çatırdaması olan feryatlar televizyonlarda magazin geyiğine dönüşmemeli, çözülen aileler yıkılan yuvalar, kararan hayatlar gazetelerin üçüncü sayfalarına meze yapılmamalıdır. Gençliğimiz, özellikle gençlerimize sahip çıkılmalı, onlara umut verilmeli, gelecekleri garanti altına alınmalı. Gençlerimizin gelecek endişeleri giderilmeli ve onlar hayatlarını garanti altına alabilmek için kurdukları her an bir Avrupa ülkesine kapak atma hülyasından kurtarılmalıdır.
Yazımın son bölümünde toplumu derinlemesine gözlemleyen ve ortaya çıkan çatırdamaları tarihe kayıt düşercesine ortaya koyan Deli Kadir'in somutlaştırdığı bazı toplumsal müsilaj örneklerine değinmek istiyorum.
Galiba sizin orda tüm işler tıkırında!
Bizde yüzde yetmiş beş, yoksulluk çukurunda.
Azcık karnı doyansa idraki uçkurunda,
Fıldır fıldır dönen göz hatun keser cumbadan.
Perşembenin gelişi, bellidir çarşambadan.
Heyhat! Virüs bulaşmış, ''dinî millî birliğe.''
''Küçük iş, şahsî çıkar'' fitne eker dirliğe.
Biat eden ulaşır ''piyondan vezirliğe''
Kırılmış ar şişesi, hayır gelmez tıpadan.
Perşembenin gelişi, bellidir çarşambadan.
Cennet köşesi yurda yabancılar yerleşti.
Ekilmiyor tarlalar; çoraklaştı, çölleşti.
Çalışkan, zeki millet, en sonu tembelleşti:
Umutları piyango, çoğu geçmiş ''çaba''dan
Perşembenin gelişi, bellidir çarşambadan.
Fatura şokladıkça, suyu, gazı kısıyor.
Nimeti kıtlık değil, parasızlık kesiyor.
Antreden salona, kasırgalar esiyor.
Karbonmonoksit sızar, boynu bükük sobadan.
Perşembenin gelişi, bellidir çarşambadan.
Edep yere çakılmış, tırmanır alkol, kumar.
Sönmüş binlerce ocak, aileler tarumar.
Yıkılan fazileti, tekrar kim eder imar?
Tarz belliyor genç katır, küllükteki sıpadan.
Perşembenin gelişi, bellidir çarşambadan.
Ne varsa benimsedik: ''balo, davet, şükranlar''
''Çamla ampulle'' süslü, AVM'de dükkânlar.
''Ahlaksız bir yaşantı'' pompalıyor ekranlar.
Ödül alıyor aktrist; Vatikan'dan, Papa'dan.
Perşembenin gelişi, bellidir çarşambadan.
Dünün sahtekârları, bugün muteber tüccar.
Her borsa hareketi, havuza bırakır kâr.
Alır, satar, el koyar; mal servet böyle artar (!)
Silsilesi harami, genler miras atadan.
Perşembenin gelişi, bellidir çarşambadan.
Deli Kadir, yüz çevir, süslü püslü maşadan!
Makam, rütbe bekleme; eloğlundan, paşadan.
Halkı birliğe çağır, uzak dur kargaşadan.
''Cabadan yaşıyorsun, bari gitme cabadan.''
Perşembenin gelişi, bellidir çarşambadan.
Adamın biri içinde oturduğu eve: "Ey ev, sakın yıkılma, eğer yıkılacaksan bana önceden haber ver!" diyordu. Gel zaman git zaman ev birdenbire yıkıldı. Adam dedi ki: "Ey ev, sözlerim sana hiç mi tesir etmedi? Bu vefasızlık niye? Yıkılmadan önce bana haber verseydin, çoluğumla çocuğumla kaçmak için bir çare bulsaydım!" Ev dile gelip dedi ki: "Ben sana kaç kere, ama kaç kere haber verdim. O tarafta, bu tarafta çöküntüler, yıkıntılar yaptım, boyalarım döküldü, sıvalarım çatladı, gücüm kuvvetim kalmadı; 'Aklını başına al, vakit geldi, çökeceğim!' diye ağız açtıkça sen ağzıma çamur tıkadın. Ağzımı kapattın, bırakmadın ki konuşayım!"
MÜSİLAJ NE ANLATIYOR?
''Biyolojik ve kimyasal birçok koşulun bir araya gelmesiyle oluşan müsilaj, başlangıçta belirli bir bölgede biriktikten sonra yayılmaya başlayıp sonunda su yüzeyinin geniş bir bölümünü kaplar. Denizel mikroskobik bitkiler olarak bildiğimiz fitoplankton, bunlarla beslenen hayvansal organizmalar olan zooplankton, bunları ayrıştıran bakteriler ve çürümüş parçacıklar birleşip sümüksü, yapışkan bir yapı meydana getirir. ''Deniz salyası'' balıkçıların tabiriyle ''kaykay'' ya da ''deniz sümüğü'' olarak bilinen olay, denizdeki üç faktörün bir araya gelmesiyle oluşmaktadır:
1. Suyun çok sıcak ve durgun olması denizin soğuyamaması.
2. Yüzey ile dip arasındaki sirkülasyonda minimum düzeye inmesi.
3. Endüstriyel ve evsel atıklardan etkilenen denizin atık yükünü taşıyamaması.
Modern çağın insanı eğil de kulak ver tabiat seninle konuşuyor. Sana önceden felaketi haber veriyor. Bu sese kulak tıkama. Belirtileri ortadan kaldırıp sıkıntıları ortadan kaldırdım zannetme. Eğer bu ev çökerse canlı cansız tüm varlıklarla birlikte sen de yok olursun.
Peki ya insanın bireysel ve toplumsal (psikolojik ve sosyal) müsilajı? Buradaki belirtileri televizyon programlarından gazetelerin üçüncü sayfalarından her gün izlemene rağmen neden rahatsızlık duymuyorsun? İnsanın veya toplumun salgıladığı sümük veya salya olarak neden görmüyorsun? Sokakta yürürken gördüğün çıplaklık, duyduğun fuhuş pazarlıkları, kaba ve küfürlü konuşmalar, normal karşılanan hırsızlıklar, adam kayırmalar vs. vs. Bunlar sana toplumsal bir müsilaj dalgasıyla karşı karşıya olduğumuzu haykırmıyor mu?
Millî Eğitim Bakanlığının, Kültür Bakanlığının, Gençlik ve Spor Bakanlığının, Diyanet İşleri Başkanlığının, Üniversitelerin ve Sivil Toplum Kuruluşlarının bu konuda bir tespitleri ve çözüm önerileri var mı merak ediyorum. Yoksa ahlakî çöküntüyü bireysel olaylar olarak ele alıp topu adlî mercilere atmayı mı tercih ediyorlar?
Toplum çatırdıyor, yere ha kapandı ha kapanacak. Ahlakî seviyenin yerlerde sürünmesi geleceğimiz adına endişeli olmamızı gerektirmektedir. Yandaş medya sıkıntıları ya görmemekte ya da görmezden gelip algıyı başka yöne çevirmeye çalışmaktadır. Çöpleri halının altına süpürmek ortalıkta öylesine bırakmaktan daha fazla zarar vermektedir topluma. Muhalif medya sorunun imsanî boyutunu göz ardı edip bu sıkıntıları yönetim zafiyeti olarak pazarlamaktadır. Oysa bu sorunların iktidarı ve muhalefeti yoktur. Çünkü herkes toplumun bir ferdidir. Ve içinden çıktığı topluma karşı sorumludur.
Toplumsal yıkımın çatırdaması olan feryatlar televizyonlarda magazin geyiğine dönüşmemeli, çözülen aileler yıkılan yuvalar, kararan hayatlar gazetelerin üçüncü sayfalarına meze yapılmamalıdır. Gençliğimiz, özellikle gençlerimize sahip çıkılmalı, onlara umut verilmeli, gelecekleri garanti altına alınmalı. Gençlerimizin gelecek endişeleri giderilmeli ve onlar hayatlarını garanti altına alabilmek için kurdukları her an bir Avrupa ülkesine kapak atma hülyasından kurtarılmalıdır.
Yazımın son bölümünde toplumu derinlemesine gözlemleyen ve ortaya çıkan çatırdamaları tarihe kayıt düşercesine ortaya koyan Deli Kadir'in somutlaştırdığı bazı toplumsal müsilaj örneklerine değinmek istiyorum.
Galiba sizin orda tüm işler tıkırında!
Bizde yüzde yetmiş beş, yoksulluk çukurunda.
Azcık karnı doyansa idraki uçkurunda,
Fıldır fıldır dönen göz hatun keser cumbadan.
Perşembenin gelişi, bellidir çarşambadan.
Heyhat! Virüs bulaşmış, ''dinî millî birliğe.''
''Küçük iş, şahsî çıkar'' fitne eker dirliğe.
Biat eden ulaşır ''piyondan vezirliğe''
Kırılmış ar şişesi, hayır gelmez tıpadan.
Perşembenin gelişi, bellidir çarşambadan.
Cennet köşesi yurda yabancılar yerleşti.
Ekilmiyor tarlalar; çoraklaştı, çölleşti.
Çalışkan, zeki millet, en sonu tembelleşti:
Umutları piyango, çoğu geçmiş ''çaba''dan
Perşembenin gelişi, bellidir çarşambadan.
Fatura şokladıkça, suyu, gazı kısıyor.
Nimeti kıtlık değil, parasızlık kesiyor.
Antreden salona, kasırgalar esiyor.
Karbonmonoksit sızar, boynu bükük sobadan.
Perşembenin gelişi, bellidir çarşambadan.
Edep yere çakılmış, tırmanır alkol, kumar.
Sönmüş binlerce ocak, aileler tarumar.
Yıkılan fazileti, tekrar kim eder imar?
Tarz belliyor genç katır, küllükteki sıpadan.
Perşembenin gelişi, bellidir çarşambadan.
Ne varsa benimsedik: ''balo, davet, şükranlar''
''Çamla ampulle'' süslü, AVM'de dükkânlar.
''Ahlaksız bir yaşantı'' pompalıyor ekranlar.
Ödül alıyor aktrist; Vatikan'dan, Papa'dan.
Perşembenin gelişi, bellidir çarşambadan.
Dünün sahtekârları, bugün muteber tüccar.
Her borsa hareketi, havuza bırakır kâr.
Alır, satar, el koyar; mal servet böyle artar (!)
Silsilesi harami, genler miras atadan.
Perşembenin gelişi, bellidir çarşambadan.
Deli Kadir, yüz çevir, süslü püslü maşadan!
Makam, rütbe bekleme; eloğlundan, paşadan.
Halkı birliğe çağır, uzak dur kargaşadan.
''Cabadan yaşıyorsun, bari gitme cabadan.''
Perşembenin gelişi, bellidir çarşambadan.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Taha Furkan Dağıstanlı / diğer yazıları
- Alevi-Bektaşi geleneğinde düvâzlar / 04.07.2021
- Sorular ve Cevaplar / 27.06.2021
- Toplumsal müsilaj yahut perşembenin gelişi bellidir çarşambadan / 20.06.2021
- Bir çınarın öyküsü / 06.06.2021
- Sen söyle destanı / 23.05.2021
- Süveyda Yahut Lude şiirleri / 16.05.2021
- Türkümüz / 09.05.2021
- Kimi yazmalısın ? / 02.05.2021
- Geleceğin dünyasını kuracak olan dil Türkçedir / 25.04.2021
- Profesör Doktor Üstat Haydar Baş Beyefendi'yi Anmak / 18.04.2021
- Sorular ve Cevaplar / 27.06.2021
- Toplumsal müsilaj yahut perşembenin gelişi bellidir çarşambadan / 20.06.2021
- Bir çınarın öyküsü / 06.06.2021
- Sen söyle destanı / 23.05.2021
- Süveyda Yahut Lude şiirleri / 16.05.2021
- Türkümüz / 09.05.2021
- Kimi yazmalısın ? / 02.05.2021
- Geleceğin dünyasını kuracak olan dil Türkçedir / 25.04.2021
- Profesör Doktor Üstat Haydar Baş Beyefendi'yi Anmak / 18.04.2021