'Kimi yazmalısın ?' seslendirme dosyası:
Koronavirüs tedbirleri kapsamında Türkiye genelinde 17 Mayıs'a kadar devam edecek "tam kapanma" uygulaması başladı. İçişleri Bakanlığı da "tam kapanma" sürecine ilişkin yayımlanan genelge konusunda sıkça sorulan soruları yanıtladı. Bakanlık ayrıca kısıtlama öncesinde yaptığı yazılı açıklamada önemli hatırlatmalarda bulundu. İçişleri Bakanlığı, 17 Mayıs'a kadar devam edecek kısıtlama hakkında merak edilen 15 soruya yanıt verdi. (Basın bültenleri)
Açıklamalar, açıklamalar, açıklamalar…
Merak ettim, sorulan bu 15 soru içerisinde seher vaktinde uyanıp rızkını temin için uçuşmaya başlayan kuşlar gibi günlük çalışmasıyla evinin nafakasını temin edenlerin, rızkını temin edemezse Covid19'dan değil bekli ama açlıktan ölme korkusu taşıyan insanımızın zor durumuyla ilgili bir açıklama var mı? Yok, bulamadım.
Salgın hastalık süresince düzenli çalışamadığı için cebinde ''beş kuruş'' parası kalmayan babalarla, babalarının üzülmemesi için Mübarek Ramazan ayında nefsinin çektiği yiyecekleri akşam gelirken alır mısın diyemeyen çocuklarla, ihtar ve sahur saatlerinde televizyon reklamlarında gösterilen mükellef sofralardan çocukları etkilenmesinler diye kanal değiştiren annelerle ilgili bir açıklama var mı? Yok, bulamadım.
Uzayan ve uzadıkça bezdiren bu yaygın hastalık sürecinde işini, aşını kaybeden, son bir gayret çöpten atık maddeler toplayıp satarak rızkını temin eden, bu amaçla kullandığı motosikleti kutsal bir varlık gibi öpüp okşayan, aç kalmamak için sokağa çıkmak zorunda kalan, bu yüzden kendisine ceza yazılmaması için ağlayarak polislere yalvaran vatandaşlarla ilgili bir açıklama var mı? Yok, bulamadım.
Ülke genelinde beyaz eşya, elektrikli aletler, teknolojik ürünler, tuhafiye, zücaciye, manifatura, ayakkabı, kıyafet, kırtasiye vb. ürünler satan yüzbinlerce esnaf kepenk kapattırılıp açlığa mahkum edilirken bunların hepsini aynı çatı altında bulunduran zincir marketlerin yaygın hastalığı bahane edip fiyatları tırmandırmalarına rağmen açık bırakılmalarına, insanların zorunlu istikamet bu marketlere yönlendirilmelerindeki adaletsizliğe dair bir açıklama, eritilen ve yok olmaya mahkum edilen esnafın feryadıyla ilgili bir cümle var mı? Yok, bulamadım.
Geleceğe dair umudunu ve en başta siyasiler olmak üzere tüm kurumlar ve tüm insanlığa dair inancını kaybettiği için çareyi ''maça kızı''nın merhametinde aramak durumunda bırakılan insanların dramını tüm çıplaklığıyla yansıtmak yerine, bunu yaygın hastalık sürecinde ''yasakları delenlerin sadece kumarbazlar olduğu vurgusu yapmak için kullanan'', sırf bu vurguyu hafızalara kazımak için mezbelelik alanlara kameraman göndermeyi büyük gazetecilik atraksiyonu sayan, ekrana yansıttığı ''zirzop tip''lere ''maske, mesafe, temizlik'' yorumu yaptıran, aldığı cevaplardan memnun kalmayınca sanki o maganda tipler toplumu temsil ediyormuşçasına ''toplum bu konuda duyarsız'' çığlığı atan ölçüsüz, basiretsiz, halktan kopuk ''yeşil-mavi karışık medya''nın; salgın hastalığın yansımalarının üzerlerinden silindir gibi geçtiği toplumun geniş, mağdur ve yorgun kitleleriyle ilgili bir haberleri, bir incelemeleri, bir yorumları var mı diye baktım. Yok bulamadım.
Kim halkın sesi? Kim nefesi? Siyasetçiler mi? Sanmıyorum. Çünkü yaptıkları açıklamalarda halkı göremiyorum. Eski adıyla boyalı basın, yeni adıyla merkez medya mı? Ya da bu amiral gemisine eklemli ancak muhalifmiş edasıyla rol kesen ancak aynı değirmene su taşıyan muhalif medya mı? Sanmıyorum. Onların haberlerinde de halk yok. Televizyon kanalları, haber bültenleri, tartışma programlarının ''devletlü''leri mi halkın sesi? Hayır onların cümlelerinde de halk geçmiyor. Ya da onların bahsettiği halk Türkiye'de yaşamıyor. Onlar başka bir evrende yaşıyorlar…
İşte böyle, kamuoyunun sesi olduğunu iddia eden medyada halkın sorunlarının duyurulması adına bir gayret bulamayınca şiiriyle bu adaletsizliğe isyan eden Büyük Halk Ozanı Aşık Yaşar Reyhanî üstadı ''Aman Gazeteci'' şiiriyle yâd etmek, bu vesileyle rahmetle anmak istiyorum.
Aman gazeteci gel bizim köye.
Bizden olan türlü halleri de yaz.
Yalnız saçlıyı başlıyı değil,
Uyuzu, koturu, kelleri de yaz.
Tütmez oldu köyümüzün bacası,
Ne gündüzü belli ne de gecesi.
Dokuz yıldır Almanya'da kocası,
Çoluklu çocuklu dulları da yaz.
Zannetme ki bütün millet bütündür.
Bilmez misin bir tarafı yetimdir?
Senin için şark hizmeti çetindir.
Uzaktan görünen illeri de yaz.
Vallahi doğuda yaşamak hata.
Bir köyde bir ağa biniyor ata.
Bir baş kırar on bin verir avukata.
İfadeden aciz dilleri de yaz.
Benim neme lazım koskoca ırmak?
Çünkü taksimimde var susuz durmak.
Senin bahsettiğin ojeli parmak,
İçi nasırlanmış elleri de yaz.
Bir de tennezzül et bizim köyde yat.
Gel sor soruştur, derdimiz kat kat.
Taş koyulmamış Kars'a bir göz at.
Ardahan'a gitmez yolları da yaz.
Reyhani'yim ne karalı yazım var.
Ben insanım birçok şeyde arzum var.
Ne yazık ki kırılmış bir sazım var
Üstünde yaşlanmış telleri de yaz.
Yaşar Reyhani Üstat'tan bugüne köyler boşaldı. O dönemin topraksız, sadece emeğiyle geçinen ve ''maraba'' denilen geniş kitleleri şu an şehirlerde hayata tutunmaya çalışıyor. Köylerdeki hayatta kalma mücadelesi artık büyük şehirlerde veriliyor.
Büyük şehir demek sadece imkanları, binaları, kodamanları büyük şehirmiş gibi algılanıyor. Oysa büyük şehirlerin sorunları da büyük. Yolsuzlukları olduğu kadar, yoksunlukları da yoksullukları da büyük. Peki nerede bu yoksullar? Ne yaparlar? Ne yerler? Ne içerler? Devlet açıklamalarında yoklar, gazete sütunlarında yoklar, televizyon ekranlarında yoklar, sosyal medyada yoklar, neredeler?
Bu sorunu dert, şiirleriyle halkın sorunlarını anlatmayı iş edinmiş, emeğinin karşılığını ulufe dağıtan ''devletlü''lerden değil de Halktan ve Hakk'tan bekleyen bir başka halk ozanımızdan ''Deli Kadir''den bir şiir paylaşmak istiyorum. O da hem kendisine hem de eli kalem tutup yazacak konu arayanlara şiiriyle halka yönelmeyi tavsiye ediyor. (''Deli Kadir'' şairimizin mahlası. Halk edebiyatında buna tapşırma deniyor. Tapşırma halk edebiyatının kuruluşundan beri devam eden bir gelenektir. Günümüzde sanatçıların kullandığı sahne adına benzer. Eseri üreten sanatçı üretim esnasında kendisi olmaktan çıkar ve sesini kendi mahlasına ödünç olarak verir. Yaşayan kanlı canlı birey ortadan kalkmış sözü sanatçıya bırakmış olur.)
Ozanın unvan olarak kullandığı ''deli'' sözcüğü, günümüzdeki yaygın kullanımıyla ''akıl hastası'' demek değil elbette; halk kültüründe gözünü budaktan sakınmayan, doğru bildiğini kimseden çekinmeden uluorta söyleyen, güçlü, kuvvetli gibi anlamlar da içerir bu sözcük. Hoş, bir yönde çıkarı olmadığı sürece; zarar etme, yıpranma ve yıpratılma pahasına doğruluktan şaşmayanlara da günümüzde ''deli'' deniyor ya! Neyse!..
Bunca yıldır çok şey yazdın, okudun.
Ahlakı, namusu, arı yaz asıl.
Edep tezgâhında irfan dokudun,
Üzgünü, mahzunu, zarı yaz, asıl.
Milletin ruhuna tecavüz eden,
Bunca hokkabaza iltifat neden?
Ruhlar pelte pelte, boyalı beden.
Pasağı, lekeyi, kiri yaz, asıl.
Ya kırk hatır ya kırk satır düzeni.
Mevla'm ıslah etsin halkı ezeni.
Harama meyledip bade süzeni,
Tuzağı, hileyi, toru yaz, asıl.
Az bir meta için kendini satma.
Tertemiz aşına haram mal katma.
Zengin kodamana kalem oynatma,
Hakiri, gedayı, horu yaz, asıl.
Çalışmak ibadet, bitmez edamız.
Karın tokluğuna ömür fedamız.
Tarhana çorbası, kudret gıdamız.
Yanında bulguru, loru yaz, asıl.
Sanma ki milletin karnı hep toktur.
Fakirlik yürekte kanayan oktur.
Kilerde un, cepte parası yoktur.
Lakin adamlığı varı yaz, asıl.
Bir gül deremeden arzu bağından,
Vazgeçti ömrünün gençlik çağından.
Melekler defteri verdi sağından.
Şehidin alnında nuru yaz, asıl.
Sırat köprüsünü üste gerecek.
Herkes yaptığından hesap verecek.
Kul hakkı yiyenler elbet görecek.
Cehennemi, nârı, harı yaz asıl.
Ondan gayrısı yok, manasız şekil.
Sayısız alemi yarattı tekil.
Habünallahü ve ni'mel vekil.
Vahid'i, Ehad'i, Bir'i yaz, asıl.
Yetti Deli Kadir, sözünü bağla.
Taşkın nehir gibi durmadan çağla.
Birliğe, dirliğe inayet sağla.
Kardeşlik bağları gürü yaz, asıl.
Milletim, sorunlarını hep birilerinin yazmasını bekliyorsun. Beklemek de en büyük hakkın. Senin bağrından çıkmış onca okumuş yazmış insanın, milletine bir vefa borcu olması tabi ki gerekir. Ama az da olsa kendini sorgulaman gerekmez mi?
''İş Baş'a düştüğünde'' sözün sahibi Prof. Dr. Haydar Baş Beyefendi seni ayıktırmaya çalıştı dinlemedin. Keşke ''Baş'tan dinleseydin.'' Şimdi bu sorunların çoğunu yaşamıyor olacaktın. Onun ifadesiyle: ''Et yemekten bıkmış olacaktın, Bir elin yağda, bir elin balda olacaktı.'' Avrupa ülkeleri standartlarında bir asgari ücret alabileceğine inanmak istemedin. Hatta seni açlığa mahkûm edeceklerini söyleyenleri alkışladın, zenginlik ikram edenle alay ettin. Nereden verecek? Dedin. Tane tane anlattı. Dinlemedin. Dinleseydin anlayacaktın. Ama dinlemedin. Kulağının üstüne yatmayı tercih ettin. Treni kaçırdın. O, dünyadaki görevini hakkıyla yerine getirdi ve sevgilisine kavuştu.
Sende kayıtsızlığının ceremesiyle boğuşmak zorunda kaldın. Haydar Hoca'ya kulak vermene mâni olanların tuzları kuru. Onlar iktidar ulufeleriyle sermest yaşıyorlar. Sen yoksulluğa, yoksunluğa, kaderine terk edildin. Kurtlardan merhamet uman kuzulardan farkın kalmadı. Ama hemen karamsarlığa kapılma. Çünkü yoksulluk kaderin değil. Senin hâlâ bir umudun var. Şimdi Hoca Atatürk'ün yetiştirdiği kadrosu ve evladı Hüseyin Baş Beyefendi onun emanetini yüklendi, koşturuyorlar Hakk'a ve halka hizmet için. Karanlığa kızmayı bırak, durman gereken yeri belirle. Senin hakkını savunanların yanında yerini al. Senin de bir hayalin olsun…
Açıklamalar, açıklamalar, açıklamalar…
Merak ettim, sorulan bu 15 soru içerisinde seher vaktinde uyanıp rızkını temin için uçuşmaya başlayan kuşlar gibi günlük çalışmasıyla evinin nafakasını temin edenlerin, rızkını temin edemezse Covid19'dan değil bekli ama açlıktan ölme korkusu taşıyan insanımızın zor durumuyla ilgili bir açıklama var mı? Yok, bulamadım.
Salgın hastalık süresince düzenli çalışamadığı için cebinde ''beş kuruş'' parası kalmayan babalarla, babalarının üzülmemesi için Mübarek Ramazan ayında nefsinin çektiği yiyecekleri akşam gelirken alır mısın diyemeyen çocuklarla, ihtar ve sahur saatlerinde televizyon reklamlarında gösterilen mükellef sofralardan çocukları etkilenmesinler diye kanal değiştiren annelerle ilgili bir açıklama var mı? Yok, bulamadım.
Uzayan ve uzadıkça bezdiren bu yaygın hastalık sürecinde işini, aşını kaybeden, son bir gayret çöpten atık maddeler toplayıp satarak rızkını temin eden, bu amaçla kullandığı motosikleti kutsal bir varlık gibi öpüp okşayan, aç kalmamak için sokağa çıkmak zorunda kalan, bu yüzden kendisine ceza yazılmaması için ağlayarak polislere yalvaran vatandaşlarla ilgili bir açıklama var mı? Yok, bulamadım.
Ülke genelinde beyaz eşya, elektrikli aletler, teknolojik ürünler, tuhafiye, zücaciye, manifatura, ayakkabı, kıyafet, kırtasiye vb. ürünler satan yüzbinlerce esnaf kepenk kapattırılıp açlığa mahkum edilirken bunların hepsini aynı çatı altında bulunduran zincir marketlerin yaygın hastalığı bahane edip fiyatları tırmandırmalarına rağmen açık bırakılmalarına, insanların zorunlu istikamet bu marketlere yönlendirilmelerindeki adaletsizliğe dair bir açıklama, eritilen ve yok olmaya mahkum edilen esnafın feryadıyla ilgili bir cümle var mı? Yok, bulamadım.
Geleceğe dair umudunu ve en başta siyasiler olmak üzere tüm kurumlar ve tüm insanlığa dair inancını kaybettiği için çareyi ''maça kızı''nın merhametinde aramak durumunda bırakılan insanların dramını tüm çıplaklığıyla yansıtmak yerine, bunu yaygın hastalık sürecinde ''yasakları delenlerin sadece kumarbazlar olduğu vurgusu yapmak için kullanan'', sırf bu vurguyu hafızalara kazımak için mezbelelik alanlara kameraman göndermeyi büyük gazetecilik atraksiyonu sayan, ekrana yansıttığı ''zirzop tip''lere ''maske, mesafe, temizlik'' yorumu yaptıran, aldığı cevaplardan memnun kalmayınca sanki o maganda tipler toplumu temsil ediyormuşçasına ''toplum bu konuda duyarsız'' çığlığı atan ölçüsüz, basiretsiz, halktan kopuk ''yeşil-mavi karışık medya''nın; salgın hastalığın yansımalarının üzerlerinden silindir gibi geçtiği toplumun geniş, mağdur ve yorgun kitleleriyle ilgili bir haberleri, bir incelemeleri, bir yorumları var mı diye baktım. Yok bulamadım.
Kim halkın sesi? Kim nefesi? Siyasetçiler mi? Sanmıyorum. Çünkü yaptıkları açıklamalarda halkı göremiyorum. Eski adıyla boyalı basın, yeni adıyla merkez medya mı? Ya da bu amiral gemisine eklemli ancak muhalifmiş edasıyla rol kesen ancak aynı değirmene su taşıyan muhalif medya mı? Sanmıyorum. Onların haberlerinde de halk yok. Televizyon kanalları, haber bültenleri, tartışma programlarının ''devletlü''leri mi halkın sesi? Hayır onların cümlelerinde de halk geçmiyor. Ya da onların bahsettiği halk Türkiye'de yaşamıyor. Onlar başka bir evrende yaşıyorlar…
İşte böyle, kamuoyunun sesi olduğunu iddia eden medyada halkın sorunlarının duyurulması adına bir gayret bulamayınca şiiriyle bu adaletsizliğe isyan eden Büyük Halk Ozanı Aşık Yaşar Reyhanî üstadı ''Aman Gazeteci'' şiiriyle yâd etmek, bu vesileyle rahmetle anmak istiyorum.
Aman gazeteci gel bizim köye.
Bizden olan türlü halleri de yaz.
Yalnız saçlıyı başlıyı değil,
Uyuzu, koturu, kelleri de yaz.
Tütmez oldu köyümüzün bacası,
Ne gündüzü belli ne de gecesi.
Dokuz yıldır Almanya'da kocası,
Çoluklu çocuklu dulları da yaz.
Zannetme ki bütün millet bütündür.
Bilmez misin bir tarafı yetimdir?
Senin için şark hizmeti çetindir.
Uzaktan görünen illeri de yaz.
Vallahi doğuda yaşamak hata.
Bir köyde bir ağa biniyor ata.
Bir baş kırar on bin verir avukata.
İfadeden aciz dilleri de yaz.
Benim neme lazım koskoca ırmak?
Çünkü taksimimde var susuz durmak.
Senin bahsettiğin ojeli parmak,
İçi nasırlanmış elleri de yaz.
Bir de tennezzül et bizim köyde yat.
Gel sor soruştur, derdimiz kat kat.
Taş koyulmamış Kars'a bir göz at.
Ardahan'a gitmez yolları da yaz.
Reyhani'yim ne karalı yazım var.
Ben insanım birçok şeyde arzum var.
Ne yazık ki kırılmış bir sazım var
Üstünde yaşlanmış telleri de yaz.
Yaşar Reyhani Üstat'tan bugüne köyler boşaldı. O dönemin topraksız, sadece emeğiyle geçinen ve ''maraba'' denilen geniş kitleleri şu an şehirlerde hayata tutunmaya çalışıyor. Köylerdeki hayatta kalma mücadelesi artık büyük şehirlerde veriliyor.
Büyük şehir demek sadece imkanları, binaları, kodamanları büyük şehirmiş gibi algılanıyor. Oysa büyük şehirlerin sorunları da büyük. Yolsuzlukları olduğu kadar, yoksunlukları da yoksullukları da büyük. Peki nerede bu yoksullar? Ne yaparlar? Ne yerler? Ne içerler? Devlet açıklamalarında yoklar, gazete sütunlarında yoklar, televizyon ekranlarında yoklar, sosyal medyada yoklar, neredeler?
Bu sorunu dert, şiirleriyle halkın sorunlarını anlatmayı iş edinmiş, emeğinin karşılığını ulufe dağıtan ''devletlü''lerden değil de Halktan ve Hakk'tan bekleyen bir başka halk ozanımızdan ''Deli Kadir''den bir şiir paylaşmak istiyorum. O da hem kendisine hem de eli kalem tutup yazacak konu arayanlara şiiriyle halka yönelmeyi tavsiye ediyor. (''Deli Kadir'' şairimizin mahlası. Halk edebiyatında buna tapşırma deniyor. Tapşırma halk edebiyatının kuruluşundan beri devam eden bir gelenektir. Günümüzde sanatçıların kullandığı sahne adına benzer. Eseri üreten sanatçı üretim esnasında kendisi olmaktan çıkar ve sesini kendi mahlasına ödünç olarak verir. Yaşayan kanlı canlı birey ortadan kalkmış sözü sanatçıya bırakmış olur.)
Ozanın unvan olarak kullandığı ''deli'' sözcüğü, günümüzdeki yaygın kullanımıyla ''akıl hastası'' demek değil elbette; halk kültüründe gözünü budaktan sakınmayan, doğru bildiğini kimseden çekinmeden uluorta söyleyen, güçlü, kuvvetli gibi anlamlar da içerir bu sözcük. Hoş, bir yönde çıkarı olmadığı sürece; zarar etme, yıpranma ve yıpratılma pahasına doğruluktan şaşmayanlara da günümüzde ''deli'' deniyor ya! Neyse!..
Bunca yıldır çok şey yazdın, okudun.
Ahlakı, namusu, arı yaz asıl.
Edep tezgâhında irfan dokudun,
Üzgünü, mahzunu, zarı yaz, asıl.
Milletin ruhuna tecavüz eden,
Bunca hokkabaza iltifat neden?
Ruhlar pelte pelte, boyalı beden.
Pasağı, lekeyi, kiri yaz, asıl.
Ya kırk hatır ya kırk satır düzeni.
Mevla'm ıslah etsin halkı ezeni.
Harama meyledip bade süzeni,
Tuzağı, hileyi, toru yaz, asıl.
Az bir meta için kendini satma.
Tertemiz aşına haram mal katma.
Zengin kodamana kalem oynatma,
Hakiri, gedayı, horu yaz, asıl.
Çalışmak ibadet, bitmez edamız.
Karın tokluğuna ömür fedamız.
Tarhana çorbası, kudret gıdamız.
Yanında bulguru, loru yaz, asıl.
Sanma ki milletin karnı hep toktur.
Fakirlik yürekte kanayan oktur.
Kilerde un, cepte parası yoktur.
Lakin adamlığı varı yaz, asıl.
Bir gül deremeden arzu bağından,
Vazgeçti ömrünün gençlik çağından.
Melekler defteri verdi sağından.
Şehidin alnında nuru yaz, asıl.
Sırat köprüsünü üste gerecek.
Herkes yaptığından hesap verecek.
Kul hakkı yiyenler elbet görecek.
Cehennemi, nârı, harı yaz asıl.
Ondan gayrısı yok, manasız şekil.
Sayısız alemi yarattı tekil.
Habünallahü ve ni'mel vekil.
Vahid'i, Ehad'i, Bir'i yaz, asıl.
Yetti Deli Kadir, sözünü bağla.
Taşkın nehir gibi durmadan çağla.
Birliğe, dirliğe inayet sağla.
Kardeşlik bağları gürü yaz, asıl.
Milletim, sorunlarını hep birilerinin yazmasını bekliyorsun. Beklemek de en büyük hakkın. Senin bağrından çıkmış onca okumuş yazmış insanın, milletine bir vefa borcu olması tabi ki gerekir. Ama az da olsa kendini sorgulaman gerekmez mi?
''İş Baş'a düştüğünde'' sözün sahibi Prof. Dr. Haydar Baş Beyefendi seni ayıktırmaya çalıştı dinlemedin. Keşke ''Baş'tan dinleseydin.'' Şimdi bu sorunların çoğunu yaşamıyor olacaktın. Onun ifadesiyle: ''Et yemekten bıkmış olacaktın, Bir elin yağda, bir elin balda olacaktı.'' Avrupa ülkeleri standartlarında bir asgari ücret alabileceğine inanmak istemedin. Hatta seni açlığa mahkûm edeceklerini söyleyenleri alkışladın, zenginlik ikram edenle alay ettin. Nereden verecek? Dedin. Tane tane anlattı. Dinlemedin. Dinleseydin anlayacaktın. Ama dinlemedin. Kulağının üstüne yatmayı tercih ettin. Treni kaçırdın. O, dünyadaki görevini hakkıyla yerine getirdi ve sevgilisine kavuştu.
Sende kayıtsızlığının ceremesiyle boğuşmak zorunda kaldın. Haydar Hoca'ya kulak vermene mâni olanların tuzları kuru. Onlar iktidar ulufeleriyle sermest yaşıyorlar. Sen yoksulluğa, yoksunluğa, kaderine terk edildin. Kurtlardan merhamet uman kuzulardan farkın kalmadı. Ama hemen karamsarlığa kapılma. Çünkü yoksulluk kaderin değil. Senin hâlâ bir umudun var. Şimdi Hoca Atatürk'ün yetiştirdiği kadrosu ve evladı Hüseyin Baş Beyefendi onun emanetini yüklendi, koşturuyorlar Hakk'a ve halka hizmet için. Karanlığa kızmayı bırak, durman gereken yeri belirle. Senin hakkını savunanların yanında yerini al. Senin de bir hayalin olsun…
Taha Furkan Dağıstanlı / diğer yazıları
- Alevi-Bektaşi geleneğinde düvâzlar / 04.07.2021
- Sorular ve Cevaplar / 27.06.2021
- Toplumsal müsilaj yahut perşembenin gelişi bellidir çarşambadan / 20.06.2021
- Bir çınarın öyküsü / 06.06.2021
- Sen söyle destanı / 23.05.2021
- Süveyda Yahut Lude şiirleri / 16.05.2021
- Türkümüz / 09.05.2021
- Kimi yazmalısın ? / 02.05.2021
- Geleceğin dünyasını kuracak olan dil Türkçedir / 25.04.2021
- Profesör Doktor Üstat Haydar Baş Beyefendi'yi Anmak / 18.04.2021
- Sorular ve Cevaplar / 27.06.2021
- Toplumsal müsilaj yahut perşembenin gelişi bellidir çarşambadan / 20.06.2021
- Bir çınarın öyküsü / 06.06.2021
- Sen söyle destanı / 23.05.2021
- Süveyda Yahut Lude şiirleri / 16.05.2021
- Türkümüz / 09.05.2021
- Kimi yazmalısın ? / 02.05.2021
- Geleceğin dünyasını kuracak olan dil Türkçedir / 25.04.2021
- Profesör Doktor Üstat Haydar Baş Beyefendi'yi Anmak / 18.04.2021