Memleketimizde terör eylemlerinde Şehit olan vatan evlatları sebebiyle yürekler dağlanmaya, ocaklar sönmeye devam ederken; iktidar sahipleri çözüm için büyük büyük laflar ederken; yabancı devletlerle yapılan istihbarat anlaşmaları kamuoyunda ciddi olarak tartışılmaya başlandı.
İktidar bu konuda ciddi bir değişiklik yapmayıp mevcut durumu korumaya çalışıyor ama en azından bazı kimseler bu konuda farklı şeyler dile getirmeye başlamıştır.
Bizler bu konuda ilgililere defalarca uyarılarda bulunduk. Bu durumun akla, mantığa, eşyanın tabiatına uymayan bir davranış olduğunu yazdık, yazıyoruz ve yazmaya devam edeceğiz.
Bu konudaki tespit ve uyarılarımızı tekrarlamayı uygun gördük. Dün bu konudaki uyarılarımıza kulak tıkayanlar, umut ederiz ki bugün kulak verirler...
Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak rotamızı batıya döndürdükten sonra başımıza gelmeyen kalmadı. Düşmanları dost edindik, dostları düşman; hâliyle de beklenen akıbet bizi buldu… Bölgemizde yapayalnız kaldık. İrili ufaklı düşmanlar sardı etrafımızı, sonunda bir avuç çapulcunun elinde oyuncak edildik.
Görünen bir gerçek var ki devlet ve millet olarak tarihte yaşamadığımız kadar karanlık ve sorunlu günlerden geçmekteyiz. Hâlimiz; dümeni kırılmış, dalgaların insafına bırakılmış; bir o yana bir bu yana savrulan bir gemi vaziyetini arz etmektedir...
Devlet sırlarımız müttefik iddia edilen devletlerle paylaşılmış, istihbarat, bilgi ve güç paylaşımı adı altında en mahrem bilgilerimiz düşmana verilmiş, bu hâldeyken düşmandan medet (bilgi istihbarat) umar hale
getirilmişiz…
Devletlerarasında sır paylaşımı kadar saçma ve bir o kadar da risk taşıyan bir iş olamaz… İster fert olsun, ister devlet olsun, sırlarını paylaştığınızın esiri olursunuz. Sırların cinsine ve şiddetine göre de risk almış olursunuz. Sır paylaşımı devlet bazında olursa o devletin bekası tehdit altına sokulmuş olur. Emanete ehil olmayana sır ya da emanet verdiğinizde “tilkiyi kümese bekçi tayin etmek” gibi komik bir duruma düşersiniz…
“Devletlerin dostlukları yoktur, biri biriyle menfaat ilişkileri vardır.” Dünya kurulduğunda bu yana gelişen ve yaşanan olaylar buna şahittir. Hele de kültürel ve bölgesel çıkarların çatıştığı ülkelerle ilişkiler, ancak onun şerrini bertaraf etmek amaçlı olmalı, dostluk ilişkilerine asla girilmemelidir.
Yüce Allah bu konuda bizleri çok ciddi bir şekilde uyarmıştır;
“Sen onların milletlerine tabi olmadıkça ne Yahudiler, ne de Hıristiyanlar senden asla hoşnut ve razı olmayacaklar. De ki, gerçekten de Allah'ın hidayeti, hidayetin ta kendisidir. Şanım hakkı için, sana vahiyle gelen bu kadar bilgiden sonra, kalkıp da onların arzu ve heveslerine uyacak olursan, sana Allah’tan ne bir dost bulunur, ne de bir yardımcı.”(Bakara suresi; 120. Ayet)
Aleyhimize gelişen olaylardan kurtulmanın yolu; dost, müttefik, düşman tanımları yeniden gözden geçirilmeli, kendi çıkarlarımız dışında asla kimsenin emellerine hizmet edilmemeli, varsa yoksa kendi milletimizin ve kendi devletimizin çıkarlarını üstün tutmalıyız. Bu amaca erişecek ve bu amaca hizmet edecek mili çözümü olan yöneticileri başımız getirmek zorundayız. Ne geldiyse başımıza, dostumuzu düşmanımızı tanımamaktan gelmiştir.
İktidar bu konuda ciddi bir değişiklik yapmayıp mevcut durumu korumaya çalışıyor ama en azından bazı kimseler bu konuda farklı şeyler dile getirmeye başlamıştır.
Bizler bu konuda ilgililere defalarca uyarılarda bulunduk. Bu durumun akla, mantığa, eşyanın tabiatına uymayan bir davranış olduğunu yazdık, yazıyoruz ve yazmaya devam edeceğiz.
Bu konudaki tespit ve uyarılarımızı tekrarlamayı uygun gördük. Dün bu konudaki uyarılarımıza kulak tıkayanlar, umut ederiz ki bugün kulak verirler...
Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak rotamızı batıya döndürdükten sonra başımıza gelmeyen kalmadı. Düşmanları dost edindik, dostları düşman; hâliyle de beklenen akıbet bizi buldu… Bölgemizde yapayalnız kaldık. İrili ufaklı düşmanlar sardı etrafımızı, sonunda bir avuç çapulcunun elinde oyuncak edildik.
Görünen bir gerçek var ki devlet ve millet olarak tarihte yaşamadığımız kadar karanlık ve sorunlu günlerden geçmekteyiz. Hâlimiz; dümeni kırılmış, dalgaların insafına bırakılmış; bir o yana bir bu yana savrulan bir gemi vaziyetini arz etmektedir...
Devlet sırlarımız müttefik iddia edilen devletlerle paylaşılmış, istihbarat, bilgi ve güç paylaşımı adı altında en mahrem bilgilerimiz düşmana verilmiş, bu hâldeyken düşmandan medet (bilgi istihbarat) umar hale
getirilmişiz…
Devletlerarasında sır paylaşımı kadar saçma ve bir o kadar da risk taşıyan bir iş olamaz… İster fert olsun, ister devlet olsun, sırlarını paylaştığınızın esiri olursunuz. Sırların cinsine ve şiddetine göre de risk almış olursunuz. Sır paylaşımı devlet bazında olursa o devletin bekası tehdit altına sokulmuş olur. Emanete ehil olmayana sır ya da emanet verdiğinizde “tilkiyi kümese bekçi tayin etmek” gibi komik bir duruma düşersiniz…
“Devletlerin dostlukları yoktur, biri biriyle menfaat ilişkileri vardır.” Dünya kurulduğunda bu yana gelişen ve yaşanan olaylar buna şahittir. Hele de kültürel ve bölgesel çıkarların çatıştığı ülkelerle ilişkiler, ancak onun şerrini bertaraf etmek amaçlı olmalı, dostluk ilişkilerine asla girilmemelidir.
Yüce Allah bu konuda bizleri çok ciddi bir şekilde uyarmıştır;
“Sen onların milletlerine tabi olmadıkça ne Yahudiler, ne de Hıristiyanlar senden asla hoşnut ve razı olmayacaklar. De ki, gerçekten de Allah'ın hidayeti, hidayetin ta kendisidir. Şanım hakkı için, sana vahiyle gelen bu kadar bilgiden sonra, kalkıp da onların arzu ve heveslerine uyacak olursan, sana Allah’tan ne bir dost bulunur, ne de bir yardımcı.”(Bakara suresi; 120. Ayet)
Aleyhimize gelişen olaylardan kurtulmanın yolu; dost, müttefik, düşman tanımları yeniden gözden geçirilmeli, kendi çıkarlarımız dışında asla kimsenin emellerine hizmet edilmemeli, varsa yoksa kendi milletimizin ve kendi devletimizin çıkarlarını üstün tutmalıyız. Bu amaca erişecek ve bu amaca hizmet edecek mili çözümü olan yöneticileri başımız getirmek zorundayız. Ne geldiyse başımıza, dostumuzu düşmanımızı tanımamaktan gelmiştir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Uğur Kepekçi / diğer yazıları
- Namaz kulun Allah’a en yakın olduğu haldir / 08.04.2025
- Fatiha suresindeki Allah ile kul arasındaki sır / 07.04.2025
- Ahlak bulaşıcıdır / 05.04.2025
- Şevval ayında yapılacak ibadetler / 03.04.2025
- Bayram bize umut neşe getirsin / 30.03.2025
- Arayışa devam etmeliyiz / 29.03.2025
- Kadir Gecesi’ni nasıl değerlendirmeliyiz? / 26.03.2025
- Kadir Gecesi önemli bir fırsattır / 25.03.2025
- Zekât vermeyenleri bekleyen tehlikeler / 24.03.2025
- Zekat verenler kurtuluşa ermiştir / 23.03.2025
- Fatiha suresindeki Allah ile kul arasındaki sır / 07.04.2025
- Ahlak bulaşıcıdır / 05.04.2025
- Şevval ayında yapılacak ibadetler / 03.04.2025
- Bayram bize umut neşe getirsin / 30.03.2025
- Arayışa devam etmeliyiz / 29.03.2025
- Kadir Gecesi’ni nasıl değerlendirmeliyiz? / 26.03.2025
- Kadir Gecesi önemli bir fırsattır / 25.03.2025
- Zekât vermeyenleri bekleyen tehlikeler / 24.03.2025
- Zekat verenler kurtuluşa ermiştir / 23.03.2025