Teslim bayrağı, sadece savaşlarda çekilmez. Bazen savaş dışı alanlarda da teslim bayrağı çekilir. Bazen bunu çeken bir toplum, bazen de bir birey olabilir. Esasen, olaylar karşısında sessiz kalmak, taraf olmamak, inisiyatif almamak, bir tavır ve duruş göstermemek de, bir çeşit teslim bayrağı çekmektir.
Siyasi partilerimizin hepsi (Bağımsız Türkiye Partisi istisna) maalesef Dünya Bankası ve IMF gibi uluslararası kuruluşlara teslim bayrağı çekmiş durumda. Böyle olduğu içindir ki, IMF, Güney Kore'den istediğini, Türkiye'den istemiyor. Güney Kore'den başkanlık seçimlerinde muhalif adaylardan da sürdürülen IMF programına uyum taahhüdü istemişti. Türkiye'de erken seçim gündeme geldiği halde IMF hâlâ böyle bir talepte bulunmuş değil. Üçüncü gözden geçirme çalışmalarında IMF, Güney Kore'de yaptığını Türkiye'de de yapacak diye bekleyenler yanıldılar.
Bunun sebebi gayet açık. Meclis'te grubu bulunan ve IMF'ye göre, Meclis'e girmesi muhtemel olan bütün partiler, IMF'ye kayıtsız şartsız teslim iken, ayrıca bir taahhüt istemeye ne gerek var. Geriye kalıyor yalnızca Bağımsız Türkiye Partisi. Bağımsız Türkiye Partisi'ne ise IMF zaten böyle bir teklif yapamaz. Yapması şöyle dursun, yanına yaklaşmaya bile cesaret edemez.
Uluslararası kuruluşlara böylesine teslim olmuş kişiler, hasta ruhludurlar. Tedaviye muhtaçdırlar. Dr. Bert Edward Park, "Dünya Liderleri üzerinde Hastalığın Etkisi" adlı kitabında der ki: "Liderlerinizin sağlık durumunu yakından izleyin ve hasta iseler, bir dakika bile koltukta tutmayın". Bir dakika bile koltukta tutulmaması gereken liderleri, yıllarca koltukta tutarsak, olacağı budur. Hasta ruhlu liderler, tuplumu da hasta ederler. Yabancılara hayanlık, körü körüne bağlılık, hele liderlerde olursa, tam bir hastalık halidir. Ne yazık ki, birçok aydınımız, politikacımız, bu hastalığın pençesindedir.
Bu hastalığın belirtilerinden biri, yabancılara doğru, millete yalan konuşmaktadır. Türkiye'de birçok politikacının bu hastalığa tutulduğunu, yabancılar da çok iyi biliyor. Avrupa'da doktora yapan bir arkadaş şöyle bir olay anlattı. Üç Türk öğrenci bir arada çalışırken, doktora hocamız yanımıza geldi ve şöyle dedi: "Bizim politikacılarla sizinkilerin ortak olan bir yanı, bir de ayrı olan bir yanı vardır. Bunu biliyor musunuz? Üçümüz de birşeyler söyledik. Fakat hocamız aradığı cevabı bulamayınca, bize dönerek şöyle dedi: "Bizim polititacılarla sizin politikacıların ortak yanı, hepsinin yalan konuşmasıdır. Ayrı olan yanı ise şu, bizimkiler yalanı yabancılara konuşur, sizinkiler ise millete".
Avrupalı politikacıların, yabancınlara yalan konuşmasını, Avpalılar ayıp karşılamaz ki. Bilakis bunu, çıkar için olsun veya olmasın, bir fazilet, takdire şayan bir davranış olarak görürler. Fakat milletine yalan konuşanları, daha doğrusu milleti aldatanları da asla affetmezler. Doğrusu da bu değil mi? Ülkemizde, millete yalan konuşan, milleti aldatan politikacıların cezasını, yine millete havale ediyoruz. Millet, bu politikacıları nasıl cezalandırabilir? Millet bunu ancak oyuyla yapabilir. Nitekim yapıyor da. Millet oyuyla bu cezayı kesiyor ama, politikacının yaptığı yanına kâr kalıyor.
Halbuki milleti aldatanlara, milleti niçin, kim adına aldattığının hesabı sorulmalıdır. Cevdet Paşa'nın dediği gibi "devletin iki kanadı vardır. Biri mükafat, diğeri mücazat (ceza çektirme). Bunlar idari terazinin iki kefesi hükmündedir. Biri eksik olsa, devletin dengesi tabii olarak bozulur". Maalesef, ülkemizde yıllardır bu denge bozuktur. Ceza görmesi gerekenler mükafat, mükafat görmesi gekenler ise ceza görüyor. Böyle olunca da, suçluların sayısı hızla artıyor.
Tabir-i caizse, Türkiye'de kümes tilkilere emanet edildi. Yani ruhen teslim bayrağı çekenlere iktidar verildi. Ruhen teslim bayrağı çekenler, çok rahatlıkla, ay yıldızlı bayrağımız'ın yerine başka bayrağı çekebilirler. Bu kişiler, "bayrak mayrak da nedir? dediklerinde hemen şaşırıyor, feveran ediyoruz. Bu elbette bir hassasiyetin eseridir. Ama suyu baştan kesmek, bu sonucu önceden görmek, daha büyük hassasiyet istiyor. Lütfen bunu gösterelim.
Siyasi partilerimizin hepsi (Bağımsız Türkiye Partisi istisna) maalesef Dünya Bankası ve IMF gibi uluslararası kuruluşlara teslim bayrağı çekmiş durumda. Böyle olduğu içindir ki, IMF, Güney Kore'den istediğini, Türkiye'den istemiyor. Güney Kore'den başkanlık seçimlerinde muhalif adaylardan da sürdürülen IMF programına uyum taahhüdü istemişti. Türkiye'de erken seçim gündeme geldiği halde IMF hâlâ böyle bir talepte bulunmuş değil. Üçüncü gözden geçirme çalışmalarında IMF, Güney Kore'de yaptığını Türkiye'de de yapacak diye bekleyenler yanıldılar.
Bunun sebebi gayet açık. Meclis'te grubu bulunan ve IMF'ye göre, Meclis'e girmesi muhtemel olan bütün partiler, IMF'ye kayıtsız şartsız teslim iken, ayrıca bir taahhüt istemeye ne gerek var. Geriye kalıyor yalnızca Bağımsız Türkiye Partisi. Bağımsız Türkiye Partisi'ne ise IMF zaten böyle bir teklif yapamaz. Yapması şöyle dursun, yanına yaklaşmaya bile cesaret edemez.
Uluslararası kuruluşlara böylesine teslim olmuş kişiler, hasta ruhludurlar. Tedaviye muhtaçdırlar. Dr. Bert Edward Park, "Dünya Liderleri üzerinde Hastalığın Etkisi" adlı kitabında der ki: "Liderlerinizin sağlık durumunu yakından izleyin ve hasta iseler, bir dakika bile koltukta tutmayın". Bir dakika bile koltukta tutulmaması gereken liderleri, yıllarca koltukta tutarsak, olacağı budur. Hasta ruhlu liderler, tuplumu da hasta ederler. Yabancılara hayanlık, körü körüne bağlılık, hele liderlerde olursa, tam bir hastalık halidir. Ne yazık ki, birçok aydınımız, politikacımız, bu hastalığın pençesindedir.
Bu hastalığın belirtilerinden biri, yabancılara doğru, millete yalan konuşmaktadır. Türkiye'de birçok politikacının bu hastalığa tutulduğunu, yabancılar da çok iyi biliyor. Avrupa'da doktora yapan bir arkadaş şöyle bir olay anlattı. Üç Türk öğrenci bir arada çalışırken, doktora hocamız yanımıza geldi ve şöyle dedi: "Bizim politikacılarla sizinkilerin ortak olan bir yanı, bir de ayrı olan bir yanı vardır. Bunu biliyor musunuz? Üçümüz de birşeyler söyledik. Fakat hocamız aradığı cevabı bulamayınca, bize dönerek şöyle dedi: "Bizim polititacılarla sizin politikacıların ortak yanı, hepsinin yalan konuşmasıdır. Ayrı olan yanı ise şu, bizimkiler yalanı yabancılara konuşur, sizinkiler ise millete".
Avrupalı politikacıların, yabancınlara yalan konuşmasını, Avpalılar ayıp karşılamaz ki. Bilakis bunu, çıkar için olsun veya olmasın, bir fazilet, takdire şayan bir davranış olarak görürler. Fakat milletine yalan konuşanları, daha doğrusu milleti aldatanları da asla affetmezler. Doğrusu da bu değil mi? Ülkemizde, millete yalan konuşan, milleti aldatan politikacıların cezasını, yine millete havale ediyoruz. Millet, bu politikacıları nasıl cezalandırabilir? Millet bunu ancak oyuyla yapabilir. Nitekim yapıyor da. Millet oyuyla bu cezayı kesiyor ama, politikacının yaptığı yanına kâr kalıyor.
Halbuki milleti aldatanlara, milleti niçin, kim adına aldattığının hesabı sorulmalıdır. Cevdet Paşa'nın dediği gibi "devletin iki kanadı vardır. Biri mükafat, diğeri mücazat (ceza çektirme). Bunlar idari terazinin iki kefesi hükmündedir. Biri eksik olsa, devletin dengesi tabii olarak bozulur". Maalesef, ülkemizde yıllardır bu denge bozuktur. Ceza görmesi gerekenler mükafat, mükafat görmesi gekenler ise ceza görüyor. Böyle olunca da, suçluların sayısı hızla artıyor.
Tabir-i caizse, Türkiye'de kümes tilkilere emanet edildi. Yani ruhen teslim bayrağı çekenlere iktidar verildi. Ruhen teslim bayrağı çekenler, çok rahatlıkla, ay yıldızlı bayrağımız'ın yerine başka bayrağı çekebilirler. Bu kişiler, "bayrak mayrak da nedir? dediklerinde hemen şaşırıyor, feveran ediyoruz. Bu elbette bir hassasiyetin eseridir. Ama suyu baştan kesmek, bu sonucu önceden görmek, daha büyük hassasiyet istiyor. Lütfen bunu gösterelim.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018