Emre MURATO?LU
"Geçmişini bilmeyen bir millet, geleceğini yaşamayaz." Bu sözlerin Atatürk'e ait olduğunu hepimiz biliyoruz. Ne yazık ki Atatürk'ün neredeyse yemek yiyişini, hatta yürüşüyün bile taklit ediyoruz da, bu dahiyane sözü bir türlü tekrar ve taklit unsuruyla birleştiremiyoruz.
Türkiye'nin hakettiği konumdan daha düşük seviyelerde seyretmesinin, Milenyum Çağı'nda Yeni Çağ hayatı sürmesinin en büyük nedeni, temeline bakmamasıdır. Genellikle temeli bozuk olan binaların üstü bozuk olur. İyi bir temele sahip bina, iyi bir üste de sahiptir. Ancak bizim ülkemizde durum farklı. Temel fevkalade, ancak üst bozuk.
Tarihimizin altın sayfalarında sayemizde 'örümcek ağı' tutmuş Osmanlı hatıralarını bir düşünelim. Ülkemiz ne hikmetse dünyanın potansiyel düşüncesinin zıttı bir yol izlemekte direniyor. Bir biz kabul edemedik Osmanlı'nın Türk olduğunu.
Kaba tabir şöyle der: "Şeref ve haysiyet". Normal şartlar altında millet olarak bu iki şeyi kanımızda hissedebiliyorsak, kafamızı devekuşu gibi yere gömmemeliyiz. Hangi millet var ki, tarihini bir kez unuttu? Hangi millet var ki, şanlı atalarının kabirlerini güvercin pislikleri altında bıraktı? Hangi millet var ki, atalarının bıraktığı yegane eserlerinin paramparça oluşuna seyirci kaldı? Gurur duymalıyız! Çünkü bu anlatılanları "Evet var. O da biziz" diyerek cevaplamak, dünyadaki yüzlerce milletten sadece bizim imtiyazımız.
Marifetmiş gibi hep söylenir durur. Türk profesörlerinden değerli (!) bir şahsımız, Amerika'daki meslektaşlarından biriyle görüşmeye gitmiş. Laf dönmüş dolamış, iki ülkenin tarihine gelmiş. Türk profesör sormuş: "Ya biraz bize akıl verin de, biz de sizin gibi güçlenelim. Nasıl bu yerlere gelebildiniz?" Amerikalı meslektaşı gülerek cevap vermiş. "Biz sizin tarihinizden örnek aldık, siz kendi tarihinizden örnek alamadınız."
Türkler, dünya siyaset ve tarih sahnesinde "Müslüman" olarak değerlendirilir. 1948 Filistin-İsrail çatışmaları, İsrail Devleti'nin kurulmasıyla sona ermişti. O zaman bu zaferi İsrail, Mısır'la yaptığı savaş sonrasında elde etmişti ve ilginç olan taraf Yavuz Sultan Selim'in metodunu kullanmışlardı. Savaş sonrası bir İngiliz gelip İsrail komutanına şöyle sormuştur:
-Kullandığınız yolun Müslümanlar tarafından korunacağına ihtimal vermemiş miydiniz?
Cevap bizim için utanç vericidir:
-Hayır. Çünkü biz biliyorduk ki Müslümanlar tarih okumuyor.
Dünyada ceddini hain sayan bir millet gördünüz mü? Tabiî ki biz okul kitaplarında dahi yazıp, okutabiliyoruz: "Vahdettin vatan haini" diye. Ülkenin istikbali için dilenci kılığına girip, o anki baskılara rağmen saraydan çıkabilen, sürgün edildiği zaman hazineden kendisine takdim edilen parayı kabul etmeyen, İtalya'da sokaklarda sürünerek ölen bir padişahı yerin dibine sokmayı başarabiliyoruz da, aynı muameleyi trilyonları alıp kaçan saygıdeğer devletlülerimize uygulayamıyoruz.
Atının eğerini Avrupa'ya öptüren, tarihte iki çağ açıp kapatabilmiş, üç kıtaya hakim olmuş bir ecdadın torunlarıyız. Ecdadımız şimdi yaşasaydı, bizim onların torunları olduğumuzdan şüphe ederlerdi. Tarihimizi ruhumuzun derinliklerinde yaşatmak ümidiyle ve Akif'in şu mısralarıyla sözlerimi tamamlıyorum:
Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem.
Gelenin keyfi için, geçmişe kalkıp sövemem.
"Geçmişini bilmeyen bir millet, geleceğini yaşamayaz." Bu sözlerin Atatürk'e ait olduğunu hepimiz biliyoruz. Ne yazık ki Atatürk'ün neredeyse yemek yiyişini, hatta yürüşüyün bile taklit ediyoruz da, bu dahiyane sözü bir türlü tekrar ve taklit unsuruyla birleştiremiyoruz.
Türkiye'nin hakettiği konumdan daha düşük seviyelerde seyretmesinin, Milenyum Çağı'nda Yeni Çağ hayatı sürmesinin en büyük nedeni, temeline bakmamasıdır. Genellikle temeli bozuk olan binaların üstü bozuk olur. İyi bir temele sahip bina, iyi bir üste de sahiptir. Ancak bizim ülkemizde durum farklı. Temel fevkalade, ancak üst bozuk.
Tarihimizin altın sayfalarında sayemizde 'örümcek ağı' tutmuş Osmanlı hatıralarını bir düşünelim. Ülkemiz ne hikmetse dünyanın potansiyel düşüncesinin zıttı bir yol izlemekte direniyor. Bir biz kabul edemedik Osmanlı'nın Türk olduğunu.
Kaba tabir şöyle der: "Şeref ve haysiyet". Normal şartlar altında millet olarak bu iki şeyi kanımızda hissedebiliyorsak, kafamızı devekuşu gibi yere gömmemeliyiz. Hangi millet var ki, tarihini bir kez unuttu? Hangi millet var ki, şanlı atalarının kabirlerini güvercin pislikleri altında bıraktı? Hangi millet var ki, atalarının bıraktığı yegane eserlerinin paramparça oluşuna seyirci kaldı? Gurur duymalıyız! Çünkü bu anlatılanları "Evet var. O da biziz" diyerek cevaplamak, dünyadaki yüzlerce milletten sadece bizim imtiyazımız.
Marifetmiş gibi hep söylenir durur. Türk profesörlerinden değerli (!) bir şahsımız, Amerika'daki meslektaşlarından biriyle görüşmeye gitmiş. Laf dönmüş dolamış, iki ülkenin tarihine gelmiş. Türk profesör sormuş: "Ya biraz bize akıl verin de, biz de sizin gibi güçlenelim. Nasıl bu yerlere gelebildiniz?" Amerikalı meslektaşı gülerek cevap vermiş. "Biz sizin tarihinizden örnek aldık, siz kendi tarihinizden örnek alamadınız."
Türkler, dünya siyaset ve tarih sahnesinde "Müslüman" olarak değerlendirilir. 1948 Filistin-İsrail çatışmaları, İsrail Devleti'nin kurulmasıyla sona ermişti. O zaman bu zaferi İsrail, Mısır'la yaptığı savaş sonrasında elde etmişti ve ilginç olan taraf Yavuz Sultan Selim'in metodunu kullanmışlardı. Savaş sonrası bir İngiliz gelip İsrail komutanına şöyle sormuştur:
-Kullandığınız yolun Müslümanlar tarafından korunacağına ihtimal vermemiş miydiniz?
Cevap bizim için utanç vericidir:
-Hayır. Çünkü biz biliyorduk ki Müslümanlar tarih okumuyor.
Dünyada ceddini hain sayan bir millet gördünüz mü? Tabiî ki biz okul kitaplarında dahi yazıp, okutabiliyoruz: "Vahdettin vatan haini" diye. Ülkenin istikbali için dilenci kılığına girip, o anki baskılara rağmen saraydan çıkabilen, sürgün edildiği zaman hazineden kendisine takdim edilen parayı kabul etmeyen, İtalya'da sokaklarda sürünerek ölen bir padişahı yerin dibine sokmayı başarabiliyoruz da, aynı muameleyi trilyonları alıp kaçan saygıdeğer devletlülerimize uygulayamıyoruz.
Atının eğerini Avrupa'ya öptüren, tarihte iki çağ açıp kapatabilmiş, üç kıtaya hakim olmuş bir ecdadın torunlarıyız. Ecdadımız şimdi yaşasaydı, bizim onların torunları olduğumuzdan şüphe ederlerdi. Tarihimizi ruhumuzun derinliklerinde yaşatmak ümidiyle ve Akif'in şu mısralarıyla sözlerimi tamamlıyorum:
Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem.
Gelenin keyfi için, geçmişe kalkıp sövemem.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.