Değerli dostlar, son zamanlarda Ehl-i Beyt hakkında yazdığımız yazılara ağırlık veriyorum. Bu konuda çok olumlu mesajlar alıyorum. Tabi ki bazen de olumsuz eleştiriler alıyorum. Neden Ehl-i Beyt hakkında yazıyorsun, başka konu mu kalmadı? Diyen okurlarımla da karşılaşıyorum. Şunu peşinen söyleyelim ki Rabbim ömür verdikçe Ehl-i Beyt hakkında daha çok yazılar yazacağız. İnşallah.
Değerli okurlar, bizim Ehl-i Beyt fikriyatını ortaya koymaktaki maksadımız; ne bir mezhebi, ne bir meşrebi, ne bir grubu, ne bir cemaati öne çıkartmak; ne de zaten var olan ayrılıkları gündem etmek değildir. Aksine, gerçekte var olan ancak asırlardır saklanan ortak bir kimlik; ortak bir yol olan, Ehl-i Beyt kimliğini ortak payda alarak, Müslümanların mezhep ve meşrep ayrılıklarını bir kenara bırakıp, tevhidi sağlamaktır. Tevhit yolunda sapıklığa ve delalete düşmemek için de seçilen yolun mutlaka Kuran ve sünnet yolu olmasının gerekliğinin bilinmesinin yanında; bu yolu en kâmil manada kimlerin taşımaya ehliyetli ve görevli olduğunu da bilmek gerekmektedir.
Bu yol Yüce Peygamberimiz tarafından işaret edilmiştir;
Rasulullah (s.a.a.) "Size iki emanet bırakıyorum. Onlara yapışırsanız asla sapıtmazsınız. Bunlardan biri, Allah'ın yüce kitabı Kur'an-ı Kerim, diğeri ise Ehl-i Beytim, ıtretimdir" buyuruyor (Müslim, Sahih, Fedail'us-Sahabe, 36; Darimî, Sünen, II/431-432; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III/14, 26, 59).
Bir başka hadisi şerifte Ehl?i Beyt'e tabi olmanın gereği işaret edilmiştir:
"Benim Ehl?i Beyt'imin sizin içinizdeki misali, Hz. Nuh'un kavmi içerisindeki Hz. Nuh'un gemisi gibidir. Kim gemiye binerse necat bulur, kim binmezse helak olur." Buyurmuştur. (Suyuti, Tefsir?i Hulafa, s.573; Taberani, Mu'cem'ül Kebir, s. 78)
Burada bizim de işaret etmek istediğimiz; birlerinin kendine bir isim takması, bir mezhep, bir meşrep yakıştırması değil, tevhit yolundaki imanı ve yaşayışıdır asıl olan. Gerek isim, gerek şahıs, gerek grup, gerek cemaat olarak kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak ve ancak takvadadır.
Nerede ve kimin yanında olursa olsun; adınız, kimliğiniz, ne olursa olsun, önemli olan Hud suresi 112. Ayette beyan edildiği üzere "Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol" emrine uymaktır.
Âlemlere Rahmet Hazreti Muhammed'in (s.a.a.) Veda Hutbesinde takvanın üstünlüğü hakkındaki şu ifadesi çok önemlidir:
"Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Adem'in çocuklarısınız, Adem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah'tan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız O'ndan en çok korkanınızdır."
Takvaya ulaşmanın ve kurtuluşun en kâmil yolu Ehl-i Beyt olduğu için ısrarla üzerinde duruyoruz ve yazıyoruz. Umarız maksadımızı anlatmaya gücümüz yetmiştir. Gayret bizden, hidayet Allah'tandır.
Değerli okurlar, bizim Ehl-i Beyt fikriyatını ortaya koymaktaki maksadımız; ne bir mezhebi, ne bir meşrebi, ne bir grubu, ne bir cemaati öne çıkartmak; ne de zaten var olan ayrılıkları gündem etmek değildir. Aksine, gerçekte var olan ancak asırlardır saklanan ortak bir kimlik; ortak bir yol olan, Ehl-i Beyt kimliğini ortak payda alarak, Müslümanların mezhep ve meşrep ayrılıklarını bir kenara bırakıp, tevhidi sağlamaktır. Tevhit yolunda sapıklığa ve delalete düşmemek için de seçilen yolun mutlaka Kuran ve sünnet yolu olmasının gerekliğinin bilinmesinin yanında; bu yolu en kâmil manada kimlerin taşımaya ehliyetli ve görevli olduğunu da bilmek gerekmektedir.
Bu yol Yüce Peygamberimiz tarafından işaret edilmiştir;
Rasulullah (s.a.a.) "Size iki emanet bırakıyorum. Onlara yapışırsanız asla sapıtmazsınız. Bunlardan biri, Allah'ın yüce kitabı Kur'an-ı Kerim, diğeri ise Ehl-i Beytim, ıtretimdir" buyuruyor (Müslim, Sahih, Fedail'us-Sahabe, 36; Darimî, Sünen, II/431-432; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III/14, 26, 59).
Bir başka hadisi şerifte Ehl?i Beyt'e tabi olmanın gereği işaret edilmiştir:
"Benim Ehl?i Beyt'imin sizin içinizdeki misali, Hz. Nuh'un kavmi içerisindeki Hz. Nuh'un gemisi gibidir. Kim gemiye binerse necat bulur, kim binmezse helak olur." Buyurmuştur. (Suyuti, Tefsir?i Hulafa, s.573; Taberani, Mu'cem'ül Kebir, s. 78)
Burada bizim de işaret etmek istediğimiz; birlerinin kendine bir isim takması, bir mezhep, bir meşrep yakıştırması değil, tevhit yolundaki imanı ve yaşayışıdır asıl olan. Gerek isim, gerek şahıs, gerek grup, gerek cemaat olarak kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak ve ancak takvadadır.
Nerede ve kimin yanında olursa olsun; adınız, kimliğiniz, ne olursa olsun, önemli olan Hud suresi 112. Ayette beyan edildiği üzere "Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol" emrine uymaktır.
Âlemlere Rahmet Hazreti Muhammed'in (s.a.a.) Veda Hutbesinde takvanın üstünlüğü hakkındaki şu ifadesi çok önemlidir:
"Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Adem'in çocuklarısınız, Adem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah'tan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız O'ndan en çok korkanınızdır."
Takvaya ulaşmanın ve kurtuluşun en kâmil yolu Ehl-i Beyt olduğu için ısrarla üzerinde duruyoruz ve yazıyoruz. Umarız maksadımızı anlatmaya gücümüz yetmiştir. Gayret bizden, hidayet Allah'tandır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Uğur Kepekçi / diğer yazıları
- Namaz kulun Allah’a en yakın olduğu haldir / 08.04.2025
- Fatiha suresindeki Allah ile kul arasındaki sır / 07.04.2025
- Ahlak bulaşıcıdır / 05.04.2025
- Şevval ayında yapılacak ibadetler / 03.04.2025
- Bayram bize umut neşe getirsin / 30.03.2025
- Arayışa devam etmeliyiz / 29.03.2025
- Kadir Gecesi’ni nasıl değerlendirmeliyiz? / 26.03.2025
- Kadir Gecesi önemli bir fırsattır / 25.03.2025
- Zekât vermeyenleri bekleyen tehlikeler / 24.03.2025
- Zekat verenler kurtuluşa ermiştir / 23.03.2025
- Fatiha suresindeki Allah ile kul arasındaki sır / 07.04.2025
- Ahlak bulaşıcıdır / 05.04.2025
- Şevval ayında yapılacak ibadetler / 03.04.2025
- Bayram bize umut neşe getirsin / 30.03.2025
- Arayışa devam etmeliyiz / 29.03.2025
- Kadir Gecesi’ni nasıl değerlendirmeliyiz? / 26.03.2025
- Kadir Gecesi önemli bir fırsattır / 25.03.2025
- Zekât vermeyenleri bekleyen tehlikeler / 24.03.2025
- Zekat verenler kurtuluşa ermiştir / 23.03.2025