ABD ve Rusya, Türkiye dâhil kullandığı kimi yerel güçleri bir kenara bırakarak geçici uzlaşmalara gidebilir, Ortadoğu'yu birlikte kullanabilir. Paylaşım olasılığı her zaman vardır. Yeni haritayı, birlikte çizebilirler. Büyük güçlerle işbirliği, fille yatağa girmek gibidir. Uluslararası ilişkilerde kalıcı dostluk ve düşmanlıklar yoktur, çıkarlar vardır. Ayakta kalmak için bağımsız ve güçlü olmak koşuldur.
Ortadoğu'da bugünkü somut durum şudur: ABD; Ortadoğu'dan çıkmayacağını, Kürt devleti kuracağını, Koridoru açacağını ilan ediyor ve açıklamaları yönünde adım adım ilerliyor. Rusya, Doğu Akdeniz'de olacağım ve doğalgaza dayanan tekelimi koruyacağım, Suriye'den çekilmeyeceğim diyor. Üslerini kuruyor, kurduklarını genişletiyor ve bölgeye kalıcı biçimde yerleşiyor. Olayların gelecekte alacağı biçim, güç dengelerinin değişkenliğine bağlı.
Türkiye
Türkiye, "iki cami arasında beynamaz" tutumu içinde, bir yandan öbür yana savrularak esen rüzgara göre değişen yönsüz ve rotasız yolda ilerliyor. Neyi, ne zaman ve nasıl yapacağı belli değil. Kendine özgü tutarlı bir politikası yok. Üstelik bu tutum dış siyasetle ilgili bir sorun da değil. BOP Eşbaşkanlığı, PKK ve çözüm süreci, Fetullah Gülen'e verilen destek, orduya kumpas gibi konularda yaşanan zikzaklar ortada duruyor. Şimdi, Suriye konusundaki zikzak, U dönüşüne dönüşmüş durumda.
Rusya'yla nereye kadar
Türkiye'nin Rusya'yla son dönemde kurduğu ilişkiyi, kimi ulusalcı kesimler olumlu gelişmeler olarak değerlendirdi. Kuramsal olarak, ortak hedeflere yönelen birlikteliklerin olumluluk içereceği açıktır. Ancak, bu olumluluk eşit güçler arasındaki ilişkiler için geçerlidir. Üstün güce bağımlı olanlar, o gücün etkisi altındadır ve belirleyici güçlü olandır. Dünya siyasi tarihi, bu gerçeği kanıtlayan örneklerle doludur. Türkiye-Rusya ilişkisi, çok yönlü karmaşıklığı ayrıca içinde taşımaktadır ve doğuracağı sonuç, her an eskisinden daha kötü bir duruma evrilebilir.
Türkiye-Rusya ilişkisinde, çözümsüz gibi görünen ve ilişkinin geleceğini belirleyecek nitelikte sorunlar vardır. Her şeyden önce ve tarihsel olarak; 1946'dan beri 70 yıllık bir Batı'ya bağlanma ve aynı süre içinde Rusya'ya düşmanlık dönemi bulunmaktadır. Batı'ya bağlanma o denli yoğundur ki, özellikle ABD, Türk Devleti'nin kılcal damarlarına dek girmiştir. Türkiye; silahtan tarıma, sanayiden teknolojiye dek Batı'ya bağımlı durumdadır. Bu bağımlılıktan kurtulmak yurtsever bir görevdir ancak AKP'nin bunu yapacak ne gücü, ne isteği ne de bilinci vardır.
Nesnel durum
Türkiye, Rusya'nın Suriye'ye yerleşme amacına ters gelen ne kadar uygulama varsa, hemen tümünü yapmış durumdadır. BOP eşbaşkanlığını kabul etmiş, Irak saldırısını desteklemiştir. Rusya'nın asal müttefiki Beşar Esad'ı, devirmek istemiş, bu konuda elinden geleni yapmıştır. Ilımlı muhalefet dediği ABD yetiştirmesi silahlı Sünni gruplara destek vermiştir. ÖSO denen örgütle birlikte askeri harekât yapmıştır. Batı'nın terör örgütlerini silahlandırıp desteklediğini söylemektedir ama İncirlik başta olmak üzere hava alanlarını, Rusya'nın düşmanlarına yani Batı'nın kullanımına açık tutmaktadır. NATO'nun üyesidir.
Rusya, Ortadoğu doğalgazını kendi denetimi dışında Avrupa'ya ulaştırmamak için her türlü çatışmayı göze almışken, AKP, Doğu Akdeniz'de bulunan doğalgazın Avrupa'ya taşınması için, İsrail'le anlaşma yapmıştır. Rus doğalgazının, Türkiye üzerinden Avrupa'ya taşımasını öngören Türk Akımı Doğalgaz Boru Hattı Projesini aceleyle onaylamasının, İsrail Anlaşması'nı dengeleyeceğini sanmaktadır.
Gerçek nedir, nasıl göreceğiz
Türkiye, kendini, ABD ve AB'ye olduğu kadar, özellikle enerji alanında Rusya'ya da bağlamıştır. Şimdi, siyasi bağlantı içine girmeğe çalışmaktadır. ABD ve AB'ye bağımlılığı sürerken, bu iki gücün sürtüştüğü Rusya'yla iş çevirmektedir. Karşıt güçlerin oluşturduğu blokların ikisiyle birden aynı anda müttefik olunamaz. Uluslararası ilişkilerde, biraz ondan biraz bundan davranışı yoktur. AKP icadı bu tavrın sonu hüsrandır. Aceleyle atılmış bu tür hesapsız adımın sonuçları yakında görülecektir.
Türkiye, oluşmakta olan tehlikelere karşı, ulusal nitelikte bir yönetime kavuşup Atatürk'ün bölgeye yönelik politikasını; günün koşullarını gözeterek ve kendi gücüne güvenerek uygulamak zorundadır. Bunu yapmadığı sürece, giderek karmaşık duruma gelen olaylar karşısında kendi yolunu belirleyemeyecek, Birinci Dünya Savaşı'nda olduğu gibi, büyük gördüğü bir gücün peşinden sürüklenecektir. (Bitti)
Ortadoğu'da bugünkü somut durum şudur: ABD; Ortadoğu'dan çıkmayacağını, Kürt devleti kuracağını, Koridoru açacağını ilan ediyor ve açıklamaları yönünde adım adım ilerliyor. Rusya, Doğu Akdeniz'de olacağım ve doğalgaza dayanan tekelimi koruyacağım, Suriye'den çekilmeyeceğim diyor. Üslerini kuruyor, kurduklarını genişletiyor ve bölgeye kalıcı biçimde yerleşiyor. Olayların gelecekte alacağı biçim, güç dengelerinin değişkenliğine bağlı.
Türkiye
Türkiye, "iki cami arasında beynamaz" tutumu içinde, bir yandan öbür yana savrularak esen rüzgara göre değişen yönsüz ve rotasız yolda ilerliyor. Neyi, ne zaman ve nasıl yapacağı belli değil. Kendine özgü tutarlı bir politikası yok. Üstelik bu tutum dış siyasetle ilgili bir sorun da değil. BOP Eşbaşkanlığı, PKK ve çözüm süreci, Fetullah Gülen'e verilen destek, orduya kumpas gibi konularda yaşanan zikzaklar ortada duruyor. Şimdi, Suriye konusundaki zikzak, U dönüşüne dönüşmüş durumda.
Rusya'yla nereye kadar
Türkiye'nin Rusya'yla son dönemde kurduğu ilişkiyi, kimi ulusalcı kesimler olumlu gelişmeler olarak değerlendirdi. Kuramsal olarak, ortak hedeflere yönelen birlikteliklerin olumluluk içereceği açıktır. Ancak, bu olumluluk eşit güçler arasındaki ilişkiler için geçerlidir. Üstün güce bağımlı olanlar, o gücün etkisi altındadır ve belirleyici güçlü olandır. Dünya siyasi tarihi, bu gerçeği kanıtlayan örneklerle doludur. Türkiye-Rusya ilişkisi, çok yönlü karmaşıklığı ayrıca içinde taşımaktadır ve doğuracağı sonuç, her an eskisinden daha kötü bir duruma evrilebilir.
Türkiye-Rusya ilişkisinde, çözümsüz gibi görünen ve ilişkinin geleceğini belirleyecek nitelikte sorunlar vardır. Her şeyden önce ve tarihsel olarak; 1946'dan beri 70 yıllık bir Batı'ya bağlanma ve aynı süre içinde Rusya'ya düşmanlık dönemi bulunmaktadır. Batı'ya bağlanma o denli yoğundur ki, özellikle ABD, Türk Devleti'nin kılcal damarlarına dek girmiştir. Türkiye; silahtan tarıma, sanayiden teknolojiye dek Batı'ya bağımlı durumdadır. Bu bağımlılıktan kurtulmak yurtsever bir görevdir ancak AKP'nin bunu yapacak ne gücü, ne isteği ne de bilinci vardır.
Nesnel durum
Türkiye, Rusya'nın Suriye'ye yerleşme amacına ters gelen ne kadar uygulama varsa, hemen tümünü yapmış durumdadır. BOP eşbaşkanlığını kabul etmiş, Irak saldırısını desteklemiştir. Rusya'nın asal müttefiki Beşar Esad'ı, devirmek istemiş, bu konuda elinden geleni yapmıştır. Ilımlı muhalefet dediği ABD yetiştirmesi silahlı Sünni gruplara destek vermiştir. ÖSO denen örgütle birlikte askeri harekât yapmıştır. Batı'nın terör örgütlerini silahlandırıp desteklediğini söylemektedir ama İncirlik başta olmak üzere hava alanlarını, Rusya'nın düşmanlarına yani Batı'nın kullanımına açık tutmaktadır. NATO'nun üyesidir.
Rusya, Ortadoğu doğalgazını kendi denetimi dışında Avrupa'ya ulaştırmamak için her türlü çatışmayı göze almışken, AKP, Doğu Akdeniz'de bulunan doğalgazın Avrupa'ya taşınması için, İsrail'le anlaşma yapmıştır. Rus doğalgazının, Türkiye üzerinden Avrupa'ya taşımasını öngören Türk Akımı Doğalgaz Boru Hattı Projesini aceleyle onaylamasının, İsrail Anlaşması'nı dengeleyeceğini sanmaktadır.
Gerçek nedir, nasıl göreceğiz
Türkiye, kendini, ABD ve AB'ye olduğu kadar, özellikle enerji alanında Rusya'ya da bağlamıştır. Şimdi, siyasi bağlantı içine girmeğe çalışmaktadır. ABD ve AB'ye bağımlılığı sürerken, bu iki gücün sürtüştüğü Rusya'yla iş çevirmektedir. Karşıt güçlerin oluşturduğu blokların ikisiyle birden aynı anda müttefik olunamaz. Uluslararası ilişkilerde, biraz ondan biraz bundan davranışı yoktur. AKP icadı bu tavrın sonu hüsrandır. Aceleyle atılmış bu tür hesapsız adımın sonuçları yakında görülecektir.
Türkiye, oluşmakta olan tehlikelere karşı, ulusal nitelikte bir yönetime kavuşup Atatürk'ün bölgeye yönelik politikasını; günün koşullarını gözeterek ve kendi gücüne güvenerek uygulamak zorundadır. Bunu yapmadığı sürece, giderek karmaşık duruma gelen olaylar karşısında kendi yolunu belirleyemeyecek, Birinci Dünya Savaşı'nda olduğu gibi, büyük gördüğü bir gücün peşinden sürüklenecektir. (Bitti)
Metin Aydoğan / diğer yazıları
- Türkiye'nin esrarengiz altın 'ticareti' / 17.01.2018
- Yol köprü ve tünel cezaları (ll) / 07.01.2018
- Yol köprü ve tünel cezaları (l) / 06.01.2018
- Utanç belgeleri / 01.01.2018
- Devletin şirketleşmesi: Varlık Fonu (ll) / 26.12.2017
- Devletin şirketleşmesi: Varlık Fonu (l) / 25.12.2017
- Türk tütünü ve uluslararası sigara tekelleri / 19.12.2017
- Türkiye'de neden hain çok (lV) / 14.12.2017
- Türkiye'de neden hain çok (lll) / 13.12.2017
- Türkiye'de neden hain çok (ll) / 12.12.2017
- Yol köprü ve tünel cezaları (ll) / 07.01.2018
- Yol köprü ve tünel cezaları (l) / 06.01.2018
- Utanç belgeleri / 01.01.2018
- Devletin şirketleşmesi: Varlık Fonu (ll) / 26.12.2017
- Devletin şirketleşmesi: Varlık Fonu (l) / 25.12.2017
- Türk tütünü ve uluslararası sigara tekelleri / 19.12.2017
- Türkiye'de neden hain çok (lV) / 14.12.2017
- Türkiye'de neden hain çok (lll) / 13.12.2017
- Türkiye'de neden hain çok (ll) / 12.12.2017