Türk unsurların devlet yönetiminden uzaklaştırılmasına yönelen en etkili uygulama, II.Mehmet'in (Fatih) Çandarlı Halil Paşa'yı öldürtmesidir. Anadolu ahi şeyhlerinden Çandarlı Ali'nin kurduğu bu aile, Osmanlı Devleti'nin kuruluşundan Fatih dönemine dek, çok etkin görevlerde bulunmuş ve eski Türk yönetim geleneğinin devletteki simgesi durumuna gelmişti. Halil Paşa, 1429'dan 1453'e dek, aralıksız 24 yıl sadrazamlık yapmıştı.
II.Murat'tan sonra güçlenmeye başlayan devşirmeler, Halil Paşa'nın kişiliğinde devletin kilit görevlerini elinde bulunduran eski Türk soylularına karşı, şehzadeliği döneminden beri Fatih'i etkilemişler ve Çandarlı'yı kendilerine özgü entrika yöntemleriyle idam ettirmişlerdi. Bu idam, yalnızca Çandarlı Ailesi'nin değil, Türk devlet geleneklerinin de Osmanlı yönetim sisteminden uzaklaştırılmasıyla sonuçlanmıştır.
Devşirmeler ve işbirlikçilik
Devşirmeler, Türk karşıtı her olay ve düşüncede hemen bir araya gelirdi. Bir araya gelişin, toplumsal ve ekonomik dayanakları vardı ve bu dayanaklar; eskiden gelen, bugün de süren çıkar ilişkileriydi. Yasa dışı yollarla edinilen servetin korunması ve yenilerinin edinilmesi için, ülke içindeki güç yeterli olmazsa, dış destek arayışı içine girilirdi. Bu nedenle ülke değerlerini dışarıya devretme eğilimi, bu arayışa bağlı olarak devşirmelerde her zaman vardı.
Devşirmeler, gereksinim duydukları mal ve can güvenliğine kavuşmak için, yabancılarla bütünleşmekten çekinmediler ve ülke kaynaklarını yağmalamaya gelen Avrupalı devletlerin işbirlikçileri oldular. Tanzimatçılık, mandacılık ya da günümüzdeki Avrupacılık ve Arapçılık işbirlikçi anlayışın değişik biçimleridir.
Devşirme işbirlikçiliğini ortaya koyan çok sayıda belge vardır. Bunlardan çarpıcı olanlarından biri Fransa'nın İstanbul Büyükelçisi De Germigny'nin, 1580 yılında Paris'e gönderdiği yazanaktır (rapordur). Bu yazanakta şunlar söylenmektedir: "Mümkünse şöyle davranılmalıdır; Kral, Yeniçeri Ağası İbrahim Paşa'ya ve Padişah'ın donanma komutanı Kaptan-ı Derya İbrahim Paşa'ya, Paris kumaş ticaretinden pay ayırmayı ihmal etmemelerini, krallık meclisi üyelerine ve hazine bakanına buyurmalıdır. Unutulmamalıdır ki, benden önceki İspanya elçisinin, İspanya Kralının işlerini kolaylaştırması için önerdiği 50 bin duka altın liralık armağan karşısında, Sokullu Mehmet Paşa yelkenleri suya indirmişti..."(14)
Türkiye'de yabancılaşma ve yozlaşma neden çok
Rüşvet ve yolsuzlukla servet elde edenlerin, elde ettiklerini geliştirip korumak için, yabancılara vermeyecekleri kamusal ya da ulusal değer yoktur. 19.yüzyılda Tanzimat'la meşrulaştırılan bu eğilim, bugün AB ya da Dünya Bankası-IMF politikalarıyla uygulanmaktadır.
Günümüzde Arapçılığı sürdüren siyasi İslamcılar, Batı'yla bütünleşen Müslüman demokratlar ve uygarlığı Batıcılık sayan şekilsiz aydınlar; Türklüğü ezen onu yok sayan Osmanlı tutumunun, özellikle de devşirme anlayışının, günümüze taşınan sonuçlarıdır.
Türkiye'de bugün yaşanmakta olan olgu yani; rüşvet, yolsuzluk, dışa bağlanma ve ihanet davranışlarının politik işleyiş durumuna gelmesi, bugün ortaya çıkan, yeni bir olgu değildir. Dışa boyun eğmenin ya da ihanetin yaygınlığına yanıt arayan her çaba, ister istemez, Osmanlı devşirmeciliğine ve onun yarattığı kapıkulu anlayışına gidecektir. Kamran İnan'ın 200 bin, başkalarının ise daha çok olduğunu söylediği "hain çokluğunun" nedeni, kuşkusuz yarım bin yıl egemen olan bu anlayışta aranmalıdır. (BİTTİ)
DİPNOTLAR:
14 "Tarih III, Kemalist Eğitimin Tarih Dersleri", Kaynak Yay., 3.Bas. 2001, sf.409
II.Murat'tan sonra güçlenmeye başlayan devşirmeler, Halil Paşa'nın kişiliğinde devletin kilit görevlerini elinde bulunduran eski Türk soylularına karşı, şehzadeliği döneminden beri Fatih'i etkilemişler ve Çandarlı'yı kendilerine özgü entrika yöntemleriyle idam ettirmişlerdi. Bu idam, yalnızca Çandarlı Ailesi'nin değil, Türk devlet geleneklerinin de Osmanlı yönetim sisteminden uzaklaştırılmasıyla sonuçlanmıştır.
Devşirmeler ve işbirlikçilik
Devşirmeler, Türk karşıtı her olay ve düşüncede hemen bir araya gelirdi. Bir araya gelişin, toplumsal ve ekonomik dayanakları vardı ve bu dayanaklar; eskiden gelen, bugün de süren çıkar ilişkileriydi. Yasa dışı yollarla edinilen servetin korunması ve yenilerinin edinilmesi için, ülke içindeki güç yeterli olmazsa, dış destek arayışı içine girilirdi. Bu nedenle ülke değerlerini dışarıya devretme eğilimi, bu arayışa bağlı olarak devşirmelerde her zaman vardı.
Devşirmeler, gereksinim duydukları mal ve can güvenliğine kavuşmak için, yabancılarla bütünleşmekten çekinmediler ve ülke kaynaklarını yağmalamaya gelen Avrupalı devletlerin işbirlikçileri oldular. Tanzimatçılık, mandacılık ya da günümüzdeki Avrupacılık ve Arapçılık işbirlikçi anlayışın değişik biçimleridir.
Devşirme işbirlikçiliğini ortaya koyan çok sayıda belge vardır. Bunlardan çarpıcı olanlarından biri Fransa'nın İstanbul Büyükelçisi De Germigny'nin, 1580 yılında Paris'e gönderdiği yazanaktır (rapordur). Bu yazanakta şunlar söylenmektedir: "Mümkünse şöyle davranılmalıdır; Kral, Yeniçeri Ağası İbrahim Paşa'ya ve Padişah'ın donanma komutanı Kaptan-ı Derya İbrahim Paşa'ya, Paris kumaş ticaretinden pay ayırmayı ihmal etmemelerini, krallık meclisi üyelerine ve hazine bakanına buyurmalıdır. Unutulmamalıdır ki, benden önceki İspanya elçisinin, İspanya Kralının işlerini kolaylaştırması için önerdiği 50 bin duka altın liralık armağan karşısında, Sokullu Mehmet Paşa yelkenleri suya indirmişti..."(14)
Türkiye'de yabancılaşma ve yozlaşma neden çok
Rüşvet ve yolsuzlukla servet elde edenlerin, elde ettiklerini geliştirip korumak için, yabancılara vermeyecekleri kamusal ya da ulusal değer yoktur. 19.yüzyılda Tanzimat'la meşrulaştırılan bu eğilim, bugün AB ya da Dünya Bankası-IMF politikalarıyla uygulanmaktadır.
Günümüzde Arapçılığı sürdüren siyasi İslamcılar, Batı'yla bütünleşen Müslüman demokratlar ve uygarlığı Batıcılık sayan şekilsiz aydınlar; Türklüğü ezen onu yok sayan Osmanlı tutumunun, özellikle de devşirme anlayışının, günümüze taşınan sonuçlarıdır.
Türkiye'de bugün yaşanmakta olan olgu yani; rüşvet, yolsuzluk, dışa bağlanma ve ihanet davranışlarının politik işleyiş durumuna gelmesi, bugün ortaya çıkan, yeni bir olgu değildir. Dışa boyun eğmenin ya da ihanetin yaygınlığına yanıt arayan her çaba, ister istemez, Osmanlı devşirmeciliğine ve onun yarattığı kapıkulu anlayışına gidecektir. Kamran İnan'ın 200 bin, başkalarının ise daha çok olduğunu söylediği "hain çokluğunun" nedeni, kuşkusuz yarım bin yıl egemen olan bu anlayışta aranmalıdır. (BİTTİ)
DİPNOTLAR:
14 "Tarih III, Kemalist Eğitimin Tarih Dersleri", Kaynak Yay., 3.Bas. 2001, sf.409
Metin Aydoğan / diğer yazıları
- Türkiye'nin esrarengiz altın 'ticareti' / 17.01.2018
- Yol köprü ve tünel cezaları (ll) / 07.01.2018
- Yol köprü ve tünel cezaları (l) / 06.01.2018
- Utanç belgeleri / 01.01.2018
- Devletin şirketleşmesi: Varlık Fonu (ll) / 26.12.2017
- Devletin şirketleşmesi: Varlık Fonu (l) / 25.12.2017
- Türk tütünü ve uluslararası sigara tekelleri / 19.12.2017
- Türkiye'de neden hain çok (lV) / 14.12.2017
- Türkiye'de neden hain çok (lll) / 13.12.2017
- Türkiye'de neden hain çok (ll) / 12.12.2017
- Yol köprü ve tünel cezaları (ll) / 07.01.2018
- Yol köprü ve tünel cezaları (l) / 06.01.2018
- Utanç belgeleri / 01.01.2018
- Devletin şirketleşmesi: Varlık Fonu (ll) / 26.12.2017
- Devletin şirketleşmesi: Varlık Fonu (l) / 25.12.2017
- Türk tütünü ve uluslararası sigara tekelleri / 19.12.2017
- Türkiye'de neden hain çok (lV) / 14.12.2017
- Türkiye'de neden hain çok (lll) / 13.12.2017
- Türkiye'de neden hain çok (ll) / 12.12.2017