Türkiye ekonomisindeki eserlerini görmeye gelen İMF'nin ikinci Başkanı Stanly FICHER Türk sanayicilere "Sabah Gazatesi'ni örnek göstermiş."
Dün sadece Sabah'ta çıktı bu haber.
Ben orada gördüm en azından.
Bu başlığı okuyunca aklıma rahmetlik Kola Hoca adı ile maruf bir tanıdığım geldi.
12 Eylül öncesi idi.
Yoğun bir Komünizm, Faşizm kavgası vardı ülkede.
Yığınla genç Komünizm'in gelmemesi, bir o kadarı da gelmesi için canhıraşane çalışıyordu/çarpışıyordu.
Duvar yazılarının bazıları hala aklımdadır.
Vuruldun kavgada dağ gibi düştün/ Zelzeleler duyuldu her bir yandan.
Bir yandan bunlar oluyor, diğer yandan da başka şeyler oluyordu.
"Risaleler"de; Isparta'dan, kafası kel, ensesi kalın, göbeği büyük bir zat çıkacak. İslam onun sayesinde neşv-ü nema bulacak/gelişecek, yayılacak" hakkında buyrulan, en azından her seçim zamanı bazı kardeşlerin bu manevi(!) işareti yayarak kendisine oy toplanan -Bir yandan da gazetelerinde; "O da el bu da el en iyisi Demirel" manşetleri atılan -o müjdeli zat da, her seçim gezisinde ; bir elinde fötr şapkası diğer elinde henüz öptüğü Kur'an-ı Kerim -öpme faslı bitince, Kur'an'ın üzerine fötr şapkasını koyarak-, seçmene mini bir test uygulayarak şöyle bağırıyordu;
"Gominizmin geemesini istiyomusünüzzz?"
Millet hep bir ağızdan;
"Nayiiir!"
Ve asıl söylenmek istenen söze sıra geliyor ve müjdelenen zat(!) hakırıyor.
-Tagılın peşimee!
Aradan yıllar geçer.
O bela ülkemize gelmez/gelemez.
Gelmesi uğruna beş bin Anadolulu ana fidanı şehit düşer.
Gelsin diyenlerden de bir o kadar.
Etti on bin insan, en az sayıyla.
Çoğu bugünün doktoru, mühendisi, avukatı, işadamı, vekili, bakanı olacak özellikte gençler.
Köprülerin altından fazla değil birkaç yüz teneke su geçer ve o yıllar birbirlerine; Kominist-Faşit diye kurşun sıkan, slogan atanlar hiç bir şey olmamış gibi canciğer oluveriyor.
İşte o yıllardı.
Kırılan dallardı
Kayan yıldızlardı
Ağlayan analardı
Kavrulan babalardı
Mevsim sonbahardı
Yollar kardı.
İki delikanlı biraz da alaylı bir şekilde bizim Kola Hoca'ya şöyle dakılırlar:
-Ne haber hoca?! Hz. Muhammet bile devrimciydi.
Çok nüktedan biri olan hoca tarihi cevabı yapıştırmakta geçikmez:
-Yanlış okudunuz oğlum. Hz. Muhammet değil, O'nun amcası Ebu Leheb'di devrimci olan.
İşte bu benim aklıma geldi dün.
İMF'nin 2. Başkanı Fıcher'in Türk işadamlarına Sabah'ı örnek göstermesi haberini okuyunca bu fıkra aklıma geldi ve şu uyarlamayı yaptım:
-Yanlış tercüme yapıldı. Mr. Fıcher Sabah'ı değil, onun ülkeyi dolandırıp devletten milyarlarca dolar çalan, Kartal'da geçici istirahatgahına tevdi edilen, eski patronu Dinç Bilgin'i örnek gösterdi.
Tercümeyi yapan delikanlı, işte burayı karıştırdı.
Her Şey Nasip.
Rahmetli Mahmut Coşkunses'i Meltem sayesinde tanıyanlardan biri de benim.
İsmini biliyor, şöhretini duyuyordum. Ama tanımıyordum.
Sonradan duyduğuma göre, şu anda şöhret adına tüm basamakları aşmış bir çok kişi ve özellikle de İbrahim Tatlıses bile İstanbul'a ilk geldiğinde Mahmut abinin yanına sığınmış.
Aradan yıllar geçmiş bir soğukluk oluşmuş aralarında.
Bu dünyanın yerleşmiş bazı olmazsa olmaz halleri var.
Bu dünyanın her insanı bu hallere düşebiliyor.
Belki çok azı müstesna.
Rahmetli Mahmut Abi bu dünyayı anlatırdı bazen bize.
Aradan yıllar geçti.
Meltem TV'de başlayan yepyeni bir dünya ile tanışma fırsatı buldu merhum.
Belki madden diğer yerler daha cazipti, fakat o maddi cazibeyi değil de, manevi hazzı tercih etti.
O manevi hazzın tarifi olmazdı.
Yaşanırdı.
Bu hac yılı Kabe'nin dış avlusunda yürürken ona rasladım.
Yanında bir refakatçısı vardı.
Zor yürüyordu.
Beni görünce büyük bir sevinçle hocam nerde? diye sordu ilk olarak.
Kucaklaştık.
Devam etti sözüne: Hocamı görmeyi çok istiyorum dedi.
Kaldığımız evin adresini verdim kendisine.
Hal hatır sorduktan sonra, ayakta bir müddet daha sohbet edip, Arafat'ta buluşmak üzere ayrıldık.
Haydar Hoca'yı bulurum ümidiyle koca Arafat'ta dolaşmaya başlamış.
Yolda yürürken Meltem ekranlarından kendisini tanıyan bir arkadaşımız yanına yaklaşmış, tanışmışlar.
İlk sorusu Haydar Hocamı nasıl bulabilirim olmuş.
Ve o gencin refakatında bizim çadıra gelmişti.
Farklı bir ortam oluşmuştu.
Hocamla ve diğer arkadaşlarla görüşme kucaklaşma faslından sonra fotoğraf çektirmiştik beraber.
Arafat; bütün günahların affa uğradığı özel mekan.
Ve Mahmut Coşkunses o mekandan geçerek Hakk'a yürüdü.
Yani gerekli olan tüm işlemleri Arafat'ta yaparak geçti öte aleme.
Hac dönüşü ağlayarak anlattığı o müstesna günlerin kendisinde ne kadar iz bıraktığının en büyük delili idi.
Ve bir de, haccı şuurlu yaptığının delili.
Nur içinde yatasın Hacı Mahmut Coşkunses.
Temizlenerek yola çıktın,
Yolun açık olsun.
Kişi sevdiğiyle bareberdir.
Son söz şunu derim:
Bazı şeyler nasip işte.
Uğraşmakla elde edilmiyor.
Dün sadece Sabah'ta çıktı bu haber.
Ben orada gördüm en azından.
Bu başlığı okuyunca aklıma rahmetlik Kola Hoca adı ile maruf bir tanıdığım geldi.
12 Eylül öncesi idi.
Yoğun bir Komünizm, Faşizm kavgası vardı ülkede.
Yığınla genç Komünizm'in gelmemesi, bir o kadarı da gelmesi için canhıraşane çalışıyordu/çarpışıyordu.
Duvar yazılarının bazıları hala aklımdadır.
Vuruldun kavgada dağ gibi düştün/ Zelzeleler duyuldu her bir yandan.
Bir yandan bunlar oluyor, diğer yandan da başka şeyler oluyordu.
"Risaleler"de; Isparta'dan, kafası kel, ensesi kalın, göbeği büyük bir zat çıkacak. İslam onun sayesinde neşv-ü nema bulacak/gelişecek, yayılacak" hakkında buyrulan, en azından her seçim zamanı bazı kardeşlerin bu manevi(!) işareti yayarak kendisine oy toplanan -Bir yandan da gazetelerinde; "O da el bu da el en iyisi Demirel" manşetleri atılan -o müjdeli zat da, her seçim gezisinde ; bir elinde fötr şapkası diğer elinde henüz öptüğü Kur'an-ı Kerim -öpme faslı bitince, Kur'an'ın üzerine fötr şapkasını koyarak-, seçmene mini bir test uygulayarak şöyle bağırıyordu;
"Gominizmin geemesini istiyomusünüzzz?"
Millet hep bir ağızdan;
"Nayiiir!"
Ve asıl söylenmek istenen söze sıra geliyor ve müjdelenen zat(!) hakırıyor.
-Tagılın peşimee!
Aradan yıllar geçer.
O bela ülkemize gelmez/gelemez.
Gelmesi uğruna beş bin Anadolulu ana fidanı şehit düşer.
Gelsin diyenlerden de bir o kadar.
Etti on bin insan, en az sayıyla.
Çoğu bugünün doktoru, mühendisi, avukatı, işadamı, vekili, bakanı olacak özellikte gençler.
Köprülerin altından fazla değil birkaç yüz teneke su geçer ve o yıllar birbirlerine; Kominist-Faşit diye kurşun sıkan, slogan atanlar hiç bir şey olmamış gibi canciğer oluveriyor.
İşte o yıllardı.
Kırılan dallardı
Kayan yıldızlardı
Ağlayan analardı
Kavrulan babalardı
Mevsim sonbahardı
Yollar kardı.
İki delikanlı biraz da alaylı bir şekilde bizim Kola Hoca'ya şöyle dakılırlar:
-Ne haber hoca?! Hz. Muhammet bile devrimciydi.
Çok nüktedan biri olan hoca tarihi cevabı yapıştırmakta geçikmez:
-Yanlış okudunuz oğlum. Hz. Muhammet değil, O'nun amcası Ebu Leheb'di devrimci olan.
İşte bu benim aklıma geldi dün.
İMF'nin 2. Başkanı Fıcher'in Türk işadamlarına Sabah'ı örnek göstermesi haberini okuyunca bu fıkra aklıma geldi ve şu uyarlamayı yaptım:
-Yanlış tercüme yapıldı. Mr. Fıcher Sabah'ı değil, onun ülkeyi dolandırıp devletten milyarlarca dolar çalan, Kartal'da geçici istirahatgahına tevdi edilen, eski patronu Dinç Bilgin'i örnek gösterdi.
Tercümeyi yapan delikanlı, işte burayı karıştırdı.
Her Şey Nasip.
Rahmetli Mahmut Coşkunses'i Meltem sayesinde tanıyanlardan biri de benim.
İsmini biliyor, şöhretini duyuyordum. Ama tanımıyordum.
Sonradan duyduğuma göre, şu anda şöhret adına tüm basamakları aşmış bir çok kişi ve özellikle de İbrahim Tatlıses bile İstanbul'a ilk geldiğinde Mahmut abinin yanına sığınmış.
Aradan yıllar geçmiş bir soğukluk oluşmuş aralarında.
Bu dünyanın yerleşmiş bazı olmazsa olmaz halleri var.
Bu dünyanın her insanı bu hallere düşebiliyor.
Belki çok azı müstesna.
Rahmetli Mahmut Abi bu dünyayı anlatırdı bazen bize.
Aradan yıllar geçti.
Meltem TV'de başlayan yepyeni bir dünya ile tanışma fırsatı buldu merhum.
Belki madden diğer yerler daha cazipti, fakat o maddi cazibeyi değil de, manevi hazzı tercih etti.
O manevi hazzın tarifi olmazdı.
Yaşanırdı.
Bu hac yılı Kabe'nin dış avlusunda yürürken ona rasladım.
Yanında bir refakatçısı vardı.
Zor yürüyordu.
Beni görünce büyük bir sevinçle hocam nerde? diye sordu ilk olarak.
Kucaklaştık.
Devam etti sözüne: Hocamı görmeyi çok istiyorum dedi.
Kaldığımız evin adresini verdim kendisine.
Hal hatır sorduktan sonra, ayakta bir müddet daha sohbet edip, Arafat'ta buluşmak üzere ayrıldık.
Haydar Hoca'yı bulurum ümidiyle koca Arafat'ta dolaşmaya başlamış.
Yolda yürürken Meltem ekranlarından kendisini tanıyan bir arkadaşımız yanına yaklaşmış, tanışmışlar.
İlk sorusu Haydar Hocamı nasıl bulabilirim olmuş.
Ve o gencin refakatında bizim çadıra gelmişti.
Farklı bir ortam oluşmuştu.
Hocamla ve diğer arkadaşlarla görüşme kucaklaşma faslından sonra fotoğraf çektirmiştik beraber.
Arafat; bütün günahların affa uğradığı özel mekan.
Ve Mahmut Coşkunses o mekandan geçerek Hakk'a yürüdü.
Yani gerekli olan tüm işlemleri Arafat'ta yaparak geçti öte aleme.
Hac dönüşü ağlayarak anlattığı o müstesna günlerin kendisinde ne kadar iz bıraktığının en büyük delili idi.
Ve bir de, haccı şuurlu yaptığının delili.
Nur içinde yatasın Hacı Mahmut Coşkunses.
Temizlenerek yola çıktın,
Yolun açık olsun.
Kişi sevdiğiyle bareberdir.
Son söz şunu derim:
Bazı şeyler nasip işte.
Uğraşmakla elde edilmiyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Müslim Karabacak / diğer yazıları
- Ana-baba hakları-2 / 30.04.2024
- Ana-baba hakları -1 / 25.04.2024
- Müşriklerle hicv / 21.04.2024
- Kıyas önemlidir.... / 14.04.2024
- Kur'anı doğru anlamak / 13.04.2024
- Şimdi sırada "Dinsel Dönüşüm" var / 07.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -5 / 03.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -4 / 27.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -3 / 26.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -2 / 21.03.2024
- Ana-baba hakları -1 / 25.04.2024
- Müşriklerle hicv / 21.04.2024
- Kıyas önemlidir.... / 14.04.2024
- Kur'anı doğru anlamak / 13.04.2024
- Şimdi sırada "Dinsel Dönüşüm" var / 07.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -5 / 03.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -4 / 27.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -3 / 26.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -2 / 21.03.2024