Sömürünün, yani kapitalizmin tarihini yazan W. Sombart şöyler der: "Zengin olduk. Çünkü milletler bizim için tamamen öldüler, bizim için kıtalar ıssızlaştı". Bu tesbit Batının zenginliğinin kaynağını ve amacını özetle ifade etmektedir. Esasen, Batı Dünyası asırlarca, zengin olmak için sömürme, sömürmek için de zengin olmak peşinde koşmuştur. Aynı anlayış bugün de fazlasıyla devam etmektedir. Değişen sadece sömürünün şeklidir.
Eskiden olduğu gibi bugün, siyah derili insanlar, zincirlere vurularak yerlerinden yurtlarından alınmıyor. Köle pazarları kurulmuyor. Ama yine sömürülenler, yine sömürenler var. Osmanlı Devleti'nin yıkılışından sonra sömürü, daha çok yaygınlaştı ve doğal karşılanmaya başlandı. Günümüzde dünyanın tek süper gücü kabul edilen ABD'nin de Osmanlı Devleti gibi dünyaya bir aile gözüyle bakmasını isteyenler olmuştur. Amerikalı P.J.O. Rourke onlara şu cevabı verir: "Eğer ABD'nin dünyayı bir aile gibi görmesini istiyorsanız sizi uyarıyorum. Biz ancak bu ailenin babası oluruz. Çünkü bu gezegen bizimdir". Bu cümlede geçen 'baba' sıfatının altını çizmek gerekir. Buradaki baba, yanlış anlaşılmasın, aile babası değil, mafya babasıdır. "Bu gezegen bizimdir" diyenlerden olsa olsa ancak mafya babası olur. Gerçek de böyle değil mi?
Batı dünyası Sombart'ın dediği gibi, diğer milletlerin tabii kaynaklarını sömürdü. Yetmedi, o milletleri yarı aç, yarı tok çalıştırarak, sanayi devrimini gerçekleştirdi. Nihayet sanayi devrimi sona erdi, sanayi toplumları büyümenin sınırına vardı. Dahası, sanayi devrimini kaçıran ülkeler, çok kısa zamanda bu açığı kapattılar. Bazılarının "ikinci sanayi devrimi" adını verdikleri, Asya ülkelerinin sanayileşmesi, bu söylediklerimize örnek teşkil etmektedir. Bunu gören sanayileşmiş ülkeler, korku ve telaşa kapıldılar.
Sanayileşmiş batılı ülkeler ile arasındaki açığı yalnız Japonya ve diğer Asya ülkeleri değil, Türkiye, Brezilya, Arjantin, Meksika ve Şili... gibi ülkeler de, kapatmaya başlamıştı. Başka bir deyişle, bütün engellemelere rağmen bu ülkeler de, sanayi devrimini geç de olsa, yakalama yolunda hayli mesafe aldılar. İşte bu durum, sömürmeye alışmış sanayi toplumlarını, yeni sömürme yöntemleri geliştirmeye sevk etti. Dikkat edilirse, son yıllarda krizler, genellikle yukarıda adlarını saydığımız ülkelerde çıkmakta, daha doğrusu çıkarılmaktadır. Siz buna tesadüf, diyebilir misiniz? Elbette diyemezsiniz. Çünkü bu krizlerin hepsini, küresel kriz üreticileri, sömürülerini farklı bir boyutta devam ettirmek için çıkarmaktadır.
Çağımızdaki sömürülerden biri, belki de birincisi para oyunlarıyla yapılmaktadır. Sermayenin serbestleştirilmesini evrensel bir gerçek gibi gören ve sermaye piyasasını ardına kadar açan her ülke, ne yazık ki bu küresel oyuna kurban gitmiştir. İddia edildiği gibi sermayenin serbestleştirilmesi kalkınmayı değil, tam tersine krizleri doğurmuştur. Maalesef Türkiye'de bu oyuna gelen ve yeni sömürüye fırsat tanıyan ülkeler arasındadır.
Atatürk'ün 20 Şubat 1930 tarih ve 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu, 11 Ağustos 1989 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 32 sayılı kararname ile yürürlükten kaldırıldı; sermaye piyasası tamamen serbestleştirildi. İşte, o günden bugüne, kriz nöbetlerinden bir türlü kurtulamadık. Böyle giderse kurtulma ihtimalimiz de bulunmamaktadır. Bu krizlerden ve sömürüden kurtulabilmemiz için, ilk önce paranın nasıl sömürü aracı olarak kullanıldığını, bilmek ve görmek zorundayız. Ya da, bilenleri ve görenleri dinleyeceğiz, peşinden gideceğiz. Sömürüden kurtulmak için başka çıkar yolumuz kalmamıştır.
Eskiden olduğu gibi bugün, siyah derili insanlar, zincirlere vurularak yerlerinden yurtlarından alınmıyor. Köle pazarları kurulmuyor. Ama yine sömürülenler, yine sömürenler var. Osmanlı Devleti'nin yıkılışından sonra sömürü, daha çok yaygınlaştı ve doğal karşılanmaya başlandı. Günümüzde dünyanın tek süper gücü kabul edilen ABD'nin de Osmanlı Devleti gibi dünyaya bir aile gözüyle bakmasını isteyenler olmuştur. Amerikalı P.J.O. Rourke onlara şu cevabı verir: "Eğer ABD'nin dünyayı bir aile gibi görmesini istiyorsanız sizi uyarıyorum. Biz ancak bu ailenin babası oluruz. Çünkü bu gezegen bizimdir". Bu cümlede geçen 'baba' sıfatının altını çizmek gerekir. Buradaki baba, yanlış anlaşılmasın, aile babası değil, mafya babasıdır. "Bu gezegen bizimdir" diyenlerden olsa olsa ancak mafya babası olur. Gerçek de böyle değil mi?
Batı dünyası Sombart'ın dediği gibi, diğer milletlerin tabii kaynaklarını sömürdü. Yetmedi, o milletleri yarı aç, yarı tok çalıştırarak, sanayi devrimini gerçekleştirdi. Nihayet sanayi devrimi sona erdi, sanayi toplumları büyümenin sınırına vardı. Dahası, sanayi devrimini kaçıran ülkeler, çok kısa zamanda bu açığı kapattılar. Bazılarının "ikinci sanayi devrimi" adını verdikleri, Asya ülkelerinin sanayileşmesi, bu söylediklerimize örnek teşkil etmektedir. Bunu gören sanayileşmiş ülkeler, korku ve telaşa kapıldılar.
Sanayileşmiş batılı ülkeler ile arasındaki açığı yalnız Japonya ve diğer Asya ülkeleri değil, Türkiye, Brezilya, Arjantin, Meksika ve Şili... gibi ülkeler de, kapatmaya başlamıştı. Başka bir deyişle, bütün engellemelere rağmen bu ülkeler de, sanayi devrimini geç de olsa, yakalama yolunda hayli mesafe aldılar. İşte bu durum, sömürmeye alışmış sanayi toplumlarını, yeni sömürme yöntemleri geliştirmeye sevk etti. Dikkat edilirse, son yıllarda krizler, genellikle yukarıda adlarını saydığımız ülkelerde çıkmakta, daha doğrusu çıkarılmaktadır. Siz buna tesadüf, diyebilir misiniz? Elbette diyemezsiniz. Çünkü bu krizlerin hepsini, küresel kriz üreticileri, sömürülerini farklı bir boyutta devam ettirmek için çıkarmaktadır.
Çağımızdaki sömürülerden biri, belki de birincisi para oyunlarıyla yapılmaktadır. Sermayenin serbestleştirilmesini evrensel bir gerçek gibi gören ve sermaye piyasasını ardına kadar açan her ülke, ne yazık ki bu küresel oyuna kurban gitmiştir. İddia edildiği gibi sermayenin serbestleştirilmesi kalkınmayı değil, tam tersine krizleri doğurmuştur. Maalesef Türkiye'de bu oyuna gelen ve yeni sömürüye fırsat tanıyan ülkeler arasındadır.
Atatürk'ün 20 Şubat 1930 tarih ve 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu, 11 Ağustos 1989 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 32 sayılı kararname ile yürürlükten kaldırıldı; sermaye piyasası tamamen serbestleştirildi. İşte, o günden bugüne, kriz nöbetlerinden bir türlü kurtulamadık. Böyle giderse kurtulma ihtimalimiz de bulunmamaktadır. Bu krizlerden ve sömürüden kurtulabilmemiz için, ilk önce paranın nasıl sömürü aracı olarak kullanıldığını, bilmek ve görmek zorundayız. Ya da, bilenleri ve görenleri dinleyeceğiz, peşinden gideceğiz. Sömürüden kurtulmak için başka çıkar yolumuz kalmamıştır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018