‘Sizin liderliğinize ihtiyacım yoktur’
Yanlış tercihlerle perişan olan ümmet en nihayet halife olsun diye Hz. Ali'nin kapısına gelmişti. Halife olması için gelenlere şöyle dedi: "Sizin liderliğinize ihtiyacım yoktur. Kimi seçiyorsanız, seçin, ben ona razı olurum çünkü benim vezir olmam, size emir olmamdan daha iyidir"
29.10.2024 11:41:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Hz. Osman'ın öldürülmesi, geride sönmeyen bir fitne ateşi bıraktı. Onun öldürülmesi çıkarcıların, meşru halifeye itaat ve biat etme sorumluluğundan çıkmak isteyenlerin şiarı hâline geldi.
İmam Ali'nin (a.s) liderliğindeki meşru ve halka dayalı iktidara karşı savaş açmak ve problemler çıkarmak için bir gerekçe oluşturdu. Bu fitne ve ayrılıkçılık hareketleri, sonraki dönemlerde Muaviye'nin önderliğinde kemale erdi. Muaviye bu bahaneyle İmam'a (a.s) karşı savaş açtı. Çok sayıda Müslümanın kanı aktı. Bu fitneciler, daha sonra dinin sahih çizgisini de tahrif ettiler. Şüpheli ve bulanık bir kültürel mirasa sarılarak kitleleri iktidarlarını sürdürecek şekilde yönlendirdiler.
Neticede İslami iktidar babadan oğula miras kalan bir krallığa dönüştü. Yeni İslâm devletinin genişliği, İslâm akidesini doğru biçimde kavramamış geniş kitlelerin varlığı da, onların bu amaçlarına yardımcı oluyordu.
Hz. Osman'ın öldürülmesinden sonra Medine'ye tam bir kargaşa hâkim olmuştu. Gözler İmam Ali'ye (a.s) çevrilmişti; ümmeti bu sıkıntıdan kurtarması ve bu badireden çıkarması için herkes ona bakıyordu. Önünde dev problemler bulunan halifelik üzerinde hiç kimse hak iddia etme cesaretini gösteremiyordu. İşler iyice karışmış, her şey karman çorman olmuştu.
Devletin işleyişi ve varlığı baş aşağı yuvarlanıyordu. Ümmeti, bu çöküşten sonra ayağa kaldıracak bir lidere ihtiyaç vardı. Ümmeti bu krizden çıkaracak, dağılıp gitmesine engel olacak bir önder gerekiyordu. Bu da ümmetin gözeticisi ve lideri Ali'den (a.s) başkası değildi.
Müslüman kitleler ısrarla Hz. Ali'ye (a.s) yönelmeye başladılar. Liderliği kabul etmesi için baskı yaptılar. Fakat İmam Ali (a.s) akın akın gelen kitleleri kuşkuyla, tereddütle karşıladı. Çünkü asıl yetki sahibi olduğu halde bu makamdan yoksun bırakılmıştı. Şimdi ise meydan sapıklıklarla dolmuş, ümmet sapıklığa doğru yuvarlanmıştı.
Öyle problemler vardı ki bunları çözmek ve sonra da ileri doğru hareket etmek neredeyse imkânsızdı. Halife olması için gelenlere şöyle dedi: "Sizin liderliğinize ihtiyacım yoktur. Kimi seçiyorsanız, seçin, ben ona razı olurum." Ve şöyle dedi: "Yapmayın; çünkü benim vezir olmam, size emir olmamdan daha iyidir." (Tarih-i Taberî, 3/450).
İmam (a.s) olacakları da onlara açıkladı: "Ey insanlar! Öyle işlerle karşılaşacaksınız, bunların türlü şekilleri vardır. Kalpler bunların karşısında tutunamaz, akıllar istikametini koruyamaz." (Nehc'ül Belâğa, Kısa Sözler: 92).
Kitleler halifeliği kabul etmesinde ısrar edince de onlara şöyle dedi: "Eğer sizin isteğinizi kabul edersem, sizi bildiğim gibi yönetirim. Eğer beni bırakırsanız, ben de sizden biri gibiyim. Şunu bilin, idareyi kime verirseniz, onu en çok dinleyeniniz, ona en çok itaat edeniniz ben olacağım." (Nehc'ül Belâğa, Kısa Sözler: 92).
İmam'ın yanında toplanan kalabalık gittikçe çoğalıyordu. Halifeliği kabul etmesi için kendisine doğru gelişlerini şöyle vasfediyor: "Derken, halkın benim etrafıma, sırtlanların boynundaki kıllar gibi üşüşmesi kadar beni ezen bir şey olmadı; her yandan, birbiri ardınca çevreme üşüştüler; bir derecede ki kalabalıktan Hasan'la Hüseyin, ayaklar altında kalacaktı neredeyse. Koyunların ağıla üşüşmesi gibi çevreme toplandılar; bu hengâmede iki tarafımda çizikler ve yaralar oluştu." (Nehc'ül Belâğa, Hutbe: 3, Şıkşıkıye hutbesi).
İmam Ali'nin (a.s) liderliğindeki meşru ve halka dayalı iktidara karşı savaş açmak ve problemler çıkarmak için bir gerekçe oluşturdu. Bu fitne ve ayrılıkçılık hareketleri, sonraki dönemlerde Muaviye'nin önderliğinde kemale erdi. Muaviye bu bahaneyle İmam'a (a.s) karşı savaş açtı. Çok sayıda Müslümanın kanı aktı. Bu fitneciler, daha sonra dinin sahih çizgisini de tahrif ettiler. Şüpheli ve bulanık bir kültürel mirasa sarılarak kitleleri iktidarlarını sürdürecek şekilde yönlendirdiler.
Neticede İslami iktidar babadan oğula miras kalan bir krallığa dönüştü. Yeni İslâm devletinin genişliği, İslâm akidesini doğru biçimde kavramamış geniş kitlelerin varlığı da, onların bu amaçlarına yardımcı oluyordu.
Hz. Osman'ın öldürülmesinden sonra Medine'ye tam bir kargaşa hâkim olmuştu. Gözler İmam Ali'ye (a.s) çevrilmişti; ümmeti bu sıkıntıdan kurtarması ve bu badireden çıkarması için herkes ona bakıyordu. Önünde dev problemler bulunan halifelik üzerinde hiç kimse hak iddia etme cesaretini gösteremiyordu. İşler iyice karışmış, her şey karman çorman olmuştu.
Devletin işleyişi ve varlığı baş aşağı yuvarlanıyordu. Ümmeti, bu çöküşten sonra ayağa kaldıracak bir lidere ihtiyaç vardı. Ümmeti bu krizden çıkaracak, dağılıp gitmesine engel olacak bir önder gerekiyordu. Bu da ümmetin gözeticisi ve lideri Ali'den (a.s) başkası değildi.
Müslüman kitleler ısrarla Hz. Ali'ye (a.s) yönelmeye başladılar. Liderliği kabul etmesi için baskı yaptılar. Fakat İmam Ali (a.s) akın akın gelen kitleleri kuşkuyla, tereddütle karşıladı. Çünkü asıl yetki sahibi olduğu halde bu makamdan yoksun bırakılmıştı. Şimdi ise meydan sapıklıklarla dolmuş, ümmet sapıklığa doğru yuvarlanmıştı.
Öyle problemler vardı ki bunları çözmek ve sonra da ileri doğru hareket etmek neredeyse imkânsızdı. Halife olması için gelenlere şöyle dedi: "Sizin liderliğinize ihtiyacım yoktur. Kimi seçiyorsanız, seçin, ben ona razı olurum." Ve şöyle dedi: "Yapmayın; çünkü benim vezir olmam, size emir olmamdan daha iyidir." (Tarih-i Taberî, 3/450).
İmam (a.s) olacakları da onlara açıkladı: "Ey insanlar! Öyle işlerle karşılaşacaksınız, bunların türlü şekilleri vardır. Kalpler bunların karşısında tutunamaz, akıllar istikametini koruyamaz." (Nehc'ül Belâğa, Kısa Sözler: 92).
Kitleler halifeliği kabul etmesinde ısrar edince de onlara şöyle dedi: "Eğer sizin isteğinizi kabul edersem, sizi bildiğim gibi yönetirim. Eğer beni bırakırsanız, ben de sizden biri gibiyim. Şunu bilin, idareyi kime verirseniz, onu en çok dinleyeniniz, ona en çok itaat edeniniz ben olacağım." (Nehc'ül Belâğa, Kısa Sözler: 92).
İmam'ın yanında toplanan kalabalık gittikçe çoğalıyordu. Halifeliği kabul etmesi için kendisine doğru gelişlerini şöyle vasfediyor: "Derken, halkın benim etrafıma, sırtlanların boynundaki kıllar gibi üşüşmesi kadar beni ezen bir şey olmadı; her yandan, birbiri ardınca çevreme üşüştüler; bir derecede ki kalabalıktan Hasan'la Hüseyin, ayaklar altında kalacaktı neredeyse. Koyunların ağıla üşüşmesi gibi çevreme toplandılar; bu hengâmede iki tarafımda çizikler ve yaralar oluştu." (Nehc'ül Belâğa, Hutbe: 3, Şıkşıkıye hutbesi).