Ekonomi yazarı Sayın Güngör Uras, dünkü yazısında önemli bir konuya değinmiş."Madem satacaktık, neden aldık?" başlığını taşıyan makalesinde, dün Osmanlı döneminde bankaların, sigorta şirketlerinin, fabrikaların yabancılara ait olduğunu, İstanbul'daki suları yabancıların sattığını, tramvayı yabancıların işlettiğini, elektriği, havagazını yabancıların üretip dağıttığını, Cumhuriyetin kuruluşundan sonra yabancıların kontrolünde olan bütün bu kurum ve üretimlerin büyük fedakarlıklarla satın alındığını, yerlileştirildiğini ifade ediyor.Bugün ise büyük emeklerle elde edilen bu değerlerimizin yeniden yabancılara satıldığını vurguladıktan sonra bu satışlarla ilgili iki uyarı yapıyor:"1) Bankaların, sigorta şirketlerinin fabrikaların yabancılara satışından gelen paralarla bir yenilerini kurmuyoruz. Kuramıyoruz. 2) Yabancılar bunları iş olsun diye değil, kazanmak için satın alıyor. Bunlar kazanınca, yabancılar kazandıkları parayı (tabii hakları olarak) yurtdışına çıkaracak. Döviz olarak çıkaracak."Bu uyarılara katılmakla birlikte bazı ilaveler yapmak istiyorum.Öncelikle ifade etmek gerekir ki, Osmanlı'nın çökmesinin en önemli sebeplerinden birisi, devlete ve millete ait olan değerlerini yabancıların kontrolüne öyle ya da böyle devretmesiydi. Ekonomi bir ülkenin belkemiğidir. İktisadi bağımsızlığa sahip olmayan bir ülke için "bağımsızdır" demek mantık dışıdır.Devletin, milletine hizmet verebilmesi için stratejik sektörlere, ürünlere hakimiyeti esastır. Bu manada iletişimin, ulaşımın, finans kaynaklarının, maden kaynaklarının, savunmanın, enerji kaynaklarının? devletin kontrolünden çıkması, özellikle de yabancılara peşkeş çekilmesi devletin gücünü zayıflatır.Bir de stratejik noktalarda yabancı hakimiyeti olur ve bu yabancılar ülkemiz, topraklarımız ve de milletimiz üzerinde hesabı olan küresel güçlerin ön birliği vazifesini üslenirse, işte o zaman Osmanlı'nın yaşadığı kader yaşanır.Ülkemizde satın alma furyasına giren yabancı şirketlerdeki kendi devletlerinin ortaklığına dikkatinizi çekerim.Osmanlı'nın son dönemleri, Cumhuriyet'in ilk yılları ve de bugünü ekonomik açıdan değerlendirecek olursak, Cumhuriyetin ilk yıllarında Mustafa Kemal Atatürk'ün milli duruşu, yabancı hakimiyetine son vermesi, bağımsızlık ve güçlü bir devlet olmak için doğrudur ve olmazsa olmazdır. Osmanlı'nın son dönemlerde kontrolü yabancılara devretmesi onun sonunu hazırlamıştır ve tarihi bir hatadır. Bugünküler de Osmanlı'nın düştüğü hatalara düşmektedir."Hangisi doğru, hangisi yanlış?" sorusuna cevabı, sonuçlara bakarak rahatlıkla verebiliriz.Bu yanlış adımlarla Osmanlı çökmüştür, Türkiye ise tarihinde olmayan bir borç yüküne sahip olmuştur. Bugün yabancılara yapılan özelleştirmelerden elde edilen gelirin çoğu özelleştirme masraflarına gitmiştir, hazineye komik rakamlar kalmıştır. Bu kadar özelleştirmeye rağmen 2002 yılında 220 milyar dolar olan borcumuz 450 milyar dolara tırmanmıştır.Unutmayalım ki Osmanlı topraklarını işgal eden ülkeler, Osmanlı'nın borcunu tahsil etmek için gelmişlerdir.Cumhuriyet tarihinde gerçek bir büyümenin olduğu, borçların azaldığı tek dönem 1923-1938 yılları arası, yani Atatürk'ün dönemidir.Biraz düşünürsek, Osmanlı'nın son dönemindeki ve bugünkü tablonun tam tersi yaşanmıştır.Yani bir taraftan yabancılardan bütün kurum ve kuruluşlar, üretimler satın alınırken, diğer taraftan Osmanlıdan kalan borçların tamamı kapanmıştır. Üstelik yeni kuruluşlar da kurulmuş, 1938 yılında ülkemiz Belçika'ya uçak ihraç eder noktaya gelmiştir.İşte duyunu umumiyeyle,yabancıların tavsiyeleriyle hareket eden Osmanlı'nın durumu?İşte IMF, AB ve ABD tavsiyeleriyle hareket eden Türkiye'nin durumu?Ve işte her sahada atılımın yapıldığı Cumhuriyetin ilk yıllarında Atatürk'ün milli projeleriyle şaha kalkan Türkiye'nin durumu?Yapılan yanlışlar ve yapılan doğrular?Tabii, sayın Uras, yabancı hakimiyeti konusunda yazının başında belirttiğim uyarıları yaptıktan sonra çözümü de ifade etmesi gerekiyor. Tespitleri doğru yapıldığı halde, çözüm sunulmayınca milletimize sadece karamsarlık aşılamış oluruz. Milletimiz bilim adamlarından çözümün adresini bekler.Bugün bu konularda milli bir çözüm sunan bir tek siyasi lider var, o da BTP lideri Prof. Dr. Haydar Baş.Sunduğu çözüm projeleri ile ilgili Milli Ekonomi Modeli eserini ortaya koymuş ve bu eser yüzlerce yerli ve yabancı bilim adamının takdirini almıştır. Üstelik Sayın Baş bu eser sebebiyle Nobel'e aday gösterilmiştir. İstanbul ve Bakü'de yapılan ekonomi kongrelerinden sonra bu ay sonu, 30-31 mart tarihlerinde de Almanya'da bir kongre yapılacaktır.Cumhuriyet tarihinde ortaya koyduğu milli çözümleri dünya çapında bu kadar revaç bulan ikinci bir siyasi lider ya da bilim adamı yoktur.Sayın Baş'ın Modeli'nde, özelleştirme yüzde 51 devlette kalmak kaydı şartıyla kalan yüzde 49 Türk vatandaşlarına yapılacaktır. Senyoraj hakkımızı kullanarak, 3 katrilyon dolarlık madenlerimizi devlet-millet ortaklığıyla işleterek ve de toplanan makul vergiyi tamamen vatandaşın hizmetine sunarak, üretim tüketim dengeli bir milli kalkınma planı gerçekleştirilecektir. Ayrıntılar için Milli Ekonomi Modeli eserine mutlaka bakınız.Sayın Uras gibi gerçekleri görebilen ekonomistlerimizden beklentimiz, gerçekleri ifade ettikten sonra, çözümü ve çözümü sunanları da, en azından Rus, Azeri, Tatar, Alman, Kazak, ABD'li, Ukrayna'lı, Gürcü? bilimadamları kadar gündem etmeleridir.Eğer böyle olursa, ülkemiz, içinde bulunduğu borç sarmalından ve tehditlerden daha kolay kurtulmuş olur.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- 23 Nisan neden çocuklara armağan edildi? / 23.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025