Küresel aktörlerlerle işbirliği içinde olan yerli odaklar, bir başka ifadeyle yerli piyonlar, 19 Şubat 2001 tarihinde patlatılan ekonomik krizin ardından ülkemizde 'çok kelle' aldı. Kemal Derviş'in 2 Mart 2001 tarihinde işbaşı yapmasının ardından ilk olarak Derviş'in kurmayı planladığı ekiple uyumlu olmayacağı düşünülen Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu'nun (BDDK) o zamanki başkanı Zekeriya Temizel'e el çektirilmişti. Temizel, eleştirilecek çok yönü bulunmasına rağmen, nispeten küresel politikalara sıcak bakmayan birisiydi. Oysa IMF ve Dünya Bankası, tüm hesaplarını öncelikle Türkiye'deki bankacılık sektörünün ardından onunla irtibatlı reel ve tarım sektörlerininn çökertilmesi üzerine yaptıklarından, bu konuda Derviş'le "tam uyumlu" çalışacak bürokratların işbaşına getirilmesini istemişlerdi. Keza benzer bürokratlar Merkez Bankası, Hazine ve diğer önemli kurumların başına getirtildi.
Türk halkının iliklerine kadar hissettiği kriz, 16.5 aylık süre içinde bize, IMF'nin dikte ettiği programa hükümet içinde "yan gözle bakanın" yandığını gösterdi. Bunun örnekleri var... Mesela ANAP'lı Yüksel Yalova olayı... Hükümet'in özelleştirme politikasını eleştirdiği için, piyasaların dövizi sıçratması, Borsa'yı çökertmesi üzerine, koltuğunu terketmek zorunda kaldı.
MHP'li Enis Öksüz olayı... Yılda 1.6 katrilyon lira kar eden "altın yumurtlayan tavuk mesabesindeki" Türk Telekom'un haraç-meraç özelleştirilmesinin önüne set çektiği için, piyasa aktörleri tarafından görevinden uzaklaştırıldı. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de, "kelle avcısı" piyasa aktörlerinin "bir dediğini iki" etmedi.
Bu iki kayıptan sonra hükümet içinde IMF ve Dünya Bankası'nın çökertme harekatına karşı ses çıkaran olmadı. "Yıkım operasyonunun" tüm hızıyla sürmesine rağmen, kimse "ağzını açma" cesaretini gösteremedi.
IMF ve Dünya Bankası, bu kez Hükümetin başını istiyor. Gerekçe bu kez farklı... Kronik hastalık. Gerçi Başbakan Bülent Ecevit, geçen yıl patlattığı krizden sonra, Mart ayı içinde IMF politikalarının çağdışı olduğunu ilan etmişti. Ancak, Başbakan bu sözlerini bir kaç saat içinde "teker teker havadan geri" toplamıştı! Ancak bugün gelinen noktada, bu sözlerin de etkisi olabilir.
Başbakan Bülent Ecevit, vazifesini göremiyor. Bunu kabul ediyoruz. Ancak anti-Ecevitçi koronun niyetini anlamakta da, zorluk çekiyoruz. İşin ilginç tarafı, koronun sesi de gittikçe yükseliyor. Kriz sonrasında Ecevit'i vazgeçilmez olarak telakki edip lanse eden "Doğan (Hürriyet, Milliyet, CNN Türk) ve Bilgin (Sabah, ATV) medya grupları da" artık Ecevit'in karşısına geçtiler.
Dahası var... TÜSİAD, yavrusu TÜGİAD gibi işadamı teşkilatları da artık Ecevit'i istemiyor. Bunun da ötesinde, 28 Şubat sürecinde dönemin RefahYol Hükümeti'ni düşürmek için işbirliği yapan ve kamuoyunda "beşli çete" olarak adlandırılan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu (TESK), Türk-İş, DİSK ve Türkiye İşverenler Sendikası (TİSK) da onu istemiyor.
Bu beşli sivil inisiyatifin gayretiyle işbaşı yapan Ecevit Hükümeti'nin, getirenler tarafından götürülmesi Türk siyasi tarihine geçecek ilginç duruşlardan biri olacak.
Ecevit'e karşı sürdürülen "çekil kampanyası"nın ivme kazandığı tarih çok önemli. Bu kampanyanın dolu dizgin bir hal almasının 15 günlük bir geçmişi var. Batıda The Times, Financial Times, The New York Times, The Economist gibi küresel sermayenin gazete ve dergilerinde, Ecevit aleyhine üst üste yazıların yer almasının sadece ve sadece 15 günlük bir geçmişi var.
Bakıyorsunuz, bir gün Financial Times'de bir haber, öteki gün The Times'de. Bir gün sonra sazı The Economist ele alıyor... Demek ki, anti-Ecevitçi kampanya bizzat Batıdan yürütülüyor.
Peki kampanyanın arkasında kim var? Adresi tespit edebilmek hiç de zor değil: IMF ve Dünya Bankası... Peki bu küresel "para oyuncuları" ne istiyor? Bunun şifresini, Batı gazetelerinde Ecevit'in çekilmesini talep eden haberlerde bulabilmek mümkün. Gerek yerli aktörler olsun, gerekse de Batılı aktörler "yeni bir hükümetin kurulmasını istemiyor". İstedikleri, Ecevit'in çekilip, yerine bir ismi işaret etmesi... Batılı gazetelerde bu isimler de işaret ediliyor. Mesela, dünkü İngiliz The Times'de yer alan analizde, üç isme öncelik veriliyordu: Hüsamettin Özkan, İsmail Cem ve DSP'li olmamasına rağmen Kemal Derviş... Nitekim, Derviş'in dün siyasetle daha fazla ilgileneceğini söylemesi de bu çerçevede anlamlı...
Yukarıdan bu yana kaydettiklerimizden çok önemli bir sonuç çıkıyor... IMF'yi 18 Nisan 1999'daki seçimlerden önce Türkiye'ye davet eden Ecevit'in o zamanlar Başbakan Yardımcılığı görevini icra ettiği 55. Mesut Yılmaz hükümetiydi. Nitekim DSP 18 Nisan seçimlerinden birinci parti çıkınca, Ecevit başbakanlık koltuğuna oturdu ve Aralık 1999'da hiç gerek olmadığı halde IMF ile bir Stand-by Anlaşması imzaladı. Bülent Ecevit, o tarihten bu yana, "IMF ne derse, aynen yerine getir"di. Hatta kur çıpası gibi iktisat kitaplarının hepsinde yer alan riskli uygulamaları, devalüasyon yapmadan uygulamaya soktu. Yani bile bile ülkeyi tehlikeye attı. Ecevit, 19 Şubat'taki ikinci krizden sonra bu kez IMF'nin salık verdiği dalgalı kur politikasını sorgulamadan benimsedi. IMF'ye "kabul edilemeyecek unsurlar" ihtiva eden niyet mektupları sundu... Ama bütün bunlar, onun her halükarda istenen adam konumunu koruması için yeterli olmadı...Sağlık durumu elvermeyince, bir anda istenmeyen kişi ilan edildi.
Küresel aktörler böyledir... İşe yararsan, el üstündesin; işe yaramazsan...
Sonuç: Sayın Başbakan'ın düştüğü hale acımamak elde değil...
Türk halkının iliklerine kadar hissettiği kriz, 16.5 aylık süre içinde bize, IMF'nin dikte ettiği programa hükümet içinde "yan gözle bakanın" yandığını gösterdi. Bunun örnekleri var... Mesela ANAP'lı Yüksel Yalova olayı... Hükümet'in özelleştirme politikasını eleştirdiği için, piyasaların dövizi sıçratması, Borsa'yı çökertmesi üzerine, koltuğunu terketmek zorunda kaldı.
MHP'li Enis Öksüz olayı... Yılda 1.6 katrilyon lira kar eden "altın yumurtlayan tavuk mesabesindeki" Türk Telekom'un haraç-meraç özelleştirilmesinin önüne set çektiği için, piyasa aktörleri tarafından görevinden uzaklaştırıldı. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de, "kelle avcısı" piyasa aktörlerinin "bir dediğini iki" etmedi.
Bu iki kayıptan sonra hükümet içinde IMF ve Dünya Bankası'nın çökertme harekatına karşı ses çıkaran olmadı. "Yıkım operasyonunun" tüm hızıyla sürmesine rağmen, kimse "ağzını açma" cesaretini gösteremedi.
IMF ve Dünya Bankası, bu kez Hükümetin başını istiyor. Gerekçe bu kez farklı... Kronik hastalık. Gerçi Başbakan Bülent Ecevit, geçen yıl patlattığı krizden sonra, Mart ayı içinde IMF politikalarının çağdışı olduğunu ilan etmişti. Ancak, Başbakan bu sözlerini bir kaç saat içinde "teker teker havadan geri" toplamıştı! Ancak bugün gelinen noktada, bu sözlerin de etkisi olabilir.
Başbakan Bülent Ecevit, vazifesini göremiyor. Bunu kabul ediyoruz. Ancak anti-Ecevitçi koronun niyetini anlamakta da, zorluk çekiyoruz. İşin ilginç tarafı, koronun sesi de gittikçe yükseliyor. Kriz sonrasında Ecevit'i vazgeçilmez olarak telakki edip lanse eden "Doğan (Hürriyet, Milliyet, CNN Türk) ve Bilgin (Sabah, ATV) medya grupları da" artık Ecevit'in karşısına geçtiler.
Dahası var... TÜSİAD, yavrusu TÜGİAD gibi işadamı teşkilatları da artık Ecevit'i istemiyor. Bunun da ötesinde, 28 Şubat sürecinde dönemin RefahYol Hükümeti'ni düşürmek için işbirliği yapan ve kamuoyunda "beşli çete" olarak adlandırılan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu (TESK), Türk-İş, DİSK ve Türkiye İşverenler Sendikası (TİSK) da onu istemiyor.
Bu beşli sivil inisiyatifin gayretiyle işbaşı yapan Ecevit Hükümeti'nin, getirenler tarafından götürülmesi Türk siyasi tarihine geçecek ilginç duruşlardan biri olacak.
Ecevit'e karşı sürdürülen "çekil kampanyası"nın ivme kazandığı tarih çok önemli. Bu kampanyanın dolu dizgin bir hal almasının 15 günlük bir geçmişi var. Batıda The Times, Financial Times, The New York Times, The Economist gibi küresel sermayenin gazete ve dergilerinde, Ecevit aleyhine üst üste yazıların yer almasının sadece ve sadece 15 günlük bir geçmişi var.
Bakıyorsunuz, bir gün Financial Times'de bir haber, öteki gün The Times'de. Bir gün sonra sazı The Economist ele alıyor... Demek ki, anti-Ecevitçi kampanya bizzat Batıdan yürütülüyor.
Peki kampanyanın arkasında kim var? Adresi tespit edebilmek hiç de zor değil: IMF ve Dünya Bankası... Peki bu küresel "para oyuncuları" ne istiyor? Bunun şifresini, Batı gazetelerinde Ecevit'in çekilmesini talep eden haberlerde bulabilmek mümkün. Gerek yerli aktörler olsun, gerekse de Batılı aktörler "yeni bir hükümetin kurulmasını istemiyor". İstedikleri, Ecevit'in çekilip, yerine bir ismi işaret etmesi... Batılı gazetelerde bu isimler de işaret ediliyor. Mesela, dünkü İngiliz The Times'de yer alan analizde, üç isme öncelik veriliyordu: Hüsamettin Özkan, İsmail Cem ve DSP'li olmamasına rağmen Kemal Derviş... Nitekim, Derviş'in dün siyasetle daha fazla ilgileneceğini söylemesi de bu çerçevede anlamlı...
Yukarıdan bu yana kaydettiklerimizden çok önemli bir sonuç çıkıyor... IMF'yi 18 Nisan 1999'daki seçimlerden önce Türkiye'ye davet eden Ecevit'in o zamanlar Başbakan Yardımcılığı görevini icra ettiği 55. Mesut Yılmaz hükümetiydi. Nitekim DSP 18 Nisan seçimlerinden birinci parti çıkınca, Ecevit başbakanlık koltuğuna oturdu ve Aralık 1999'da hiç gerek olmadığı halde IMF ile bir Stand-by Anlaşması imzaladı. Bülent Ecevit, o tarihten bu yana, "IMF ne derse, aynen yerine getir"di. Hatta kur çıpası gibi iktisat kitaplarının hepsinde yer alan riskli uygulamaları, devalüasyon yapmadan uygulamaya soktu. Yani bile bile ülkeyi tehlikeye attı. Ecevit, 19 Şubat'taki ikinci krizden sonra bu kez IMF'nin salık verdiği dalgalı kur politikasını sorgulamadan benimsedi. IMF'ye "kabul edilemeyecek unsurlar" ihtiva eden niyet mektupları sundu... Ama bütün bunlar, onun her halükarda istenen adam konumunu koruması için yeterli olmadı...Sağlık durumu elvermeyince, bir anda istenmeyen kişi ilan edildi.
Küresel aktörler böyledir... İşe yararsan, el üstündesin; işe yaramazsan...
Sonuç: Sayın Başbakan'ın düştüğü hale acımamak elde değil...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Recep Bahar / diğer yazıları
- ABD harika bir ekonomiye mi sahip? / 14.08.2018
- Ne yapmalı? / 13.08.2018
- Komşunla kavga et uzaklarda pazar ara! / 02.02.2016
- Diyarbakır'da kilise-ev faktörü! / 01.02.2016
- Çin ekonomisi alarm mı veriyor? / 20.01.2016
- Büyük İsrail yolunda sıra İran'da / 19.01.2016
- Terör Sultanahmet bölgesini sıfırla çarptı / 15.01.2016
- Sultanahmet'in şifreleri / 13.01.2016
- Türkiye ile Suudi Arabistan ne zaman papaz olacak? / 09.01.2016
- Ekonomik çöküşü bir de buradan seyredin / 05.01.2016
- Ne yapmalı? / 13.08.2018
- Komşunla kavga et uzaklarda pazar ara! / 02.02.2016
- Diyarbakır'da kilise-ev faktörü! / 01.02.2016
- Çin ekonomisi alarm mı veriyor? / 20.01.2016
- Büyük İsrail yolunda sıra İran'da / 19.01.2016
- Terör Sultanahmet bölgesini sıfırla çarptı / 15.01.2016
- Sultanahmet'in şifreleri / 13.01.2016
- Türkiye ile Suudi Arabistan ne zaman papaz olacak? / 09.01.2016
- Ekonomik çöküşü bir de buradan seyredin / 05.01.2016