Seçim meydanlarında vaatler adeta ışık hızında dillendiriliyor. İktidar partisi 16 yıldır yapmadıklarının sözünü veriyor. Muhalefet adayları ise Prof. Dr. Haydar Baş'ın dünyada kabul görmüş Milli Ekonomi Modeli uygulamalarının başlıklarını alarak halka umut dağıtmaya çalışıyor.
Ekranlarda ise saatlerce kim kazanır, kazanırsa ne yapar, tartışmaları yaşanıyor. Ama ne iktidarı, ne muhalefeti ve ne de ekranlara çıkan akademisyenleri, gazetecileri milletin ne halde olduğundan hiç bahsetmiyor.
Sahi halkımızın durumu nedir?
Bu sorunun cevabına geçmeden devlet ve milletimizin siyasi, ekonomik ve sosyal sıkıntılarını daha yaşanmadan tespit eden ve çözüm yollarını gösteren ve de milletimize, "Gelin, Milli Ekonomi Modeli'ni iktidar yapın, devletimiz tam bağımsız olsun, sizler de refah içerisinde yaşayın" çağrısı yapmıştı.
Adeta doktorun koyduğu tedaviyi reddeden hasta misali milletimiz de tedaviyi reddetmiş ve gerçeğin değil hayal vaat edenlerin peşine gitmişti.
Prof. Dr. Haydar Baş yıllar önce kaleme aldığı bir makalesinde aynen şöyle diyordu:
"Seçimlerden sonra hayatımızda değişen hiçbir şey olmayacak. Seçim öncesi sıkıntılar ve çözüm bekleyen talepler, seçim sonrasında da aynen gazete sütunlarına taşınmakta.
Burada, seçilenlerin hiçbir suçu yok. Zira seçim sathı mahallinde kimse, 'bu meseleyi şöyle halledeceğim, çözümüm şudur' diyerek oy istemedi.
Kime sorsan halinden yakındı; açlıktan, işsizlikten şikâyet etti.
Sonra da bunların müsebbibine yine oy verdi.
Bu saatten sonra, milletin bir şey talep hakkı söz konusu olamaz.
Kendi nefsi adına üç beş kuruşa, icraatları veya hayata geçirilmeyenleri görmezden gelenlerin bugünkü tablo hakkında şikâyete de hakkı yoktur.
Zira iktidarı kendi tercihinle o noktaya kendin taşıyorsun, sonra da kalkıp halinden şikâyet ediyorsun!
Böyle bir mantık başka hiçbir ülkede görülemeyecek bir yaklaşımdır.
Kısaca milletin, seçimlerden önce olan ve halen devam eden mağduriyeti yine milletin eseridir."
Bu tespit bugün de, 24 Haziran'dan sonra da geçerlidir. Milletimizin şikâyet hakkı yoktur.
Milletimizin haline gelince!
Sofrasında yediği etin ne eti olduğundan, kimin kestiğinden haberi olan veya emin olan var mı? Yok.
Şikâyet hakkın var mı? Yok.
Bakıyorsunuz ki, Rize'de vatandaş topladığı çayı para etmiyor diye, denize döküyor. Şikâyet etme hakkı var mı? Yok.
Bir başka yörede vatandaş ürettiği sütü bankanın önüne döküyor, bir başkası patatesini çöpe ayırıyor, diğeri domatesini imha ediyor, bir diğeri bağını, bahçesini satıp şehirde asgari ücretle çalışmak için geliyor. Şikâyet hakkı var mı? Yok.
Yine Rize'de, mevsimlik işçi olarak 500 kişi alınacak, 6 bin kişi müracaat ediyor. Şikâyet hakkı var mı? Yok.
Ya hastaneler, salonlar! Ful. Herkes sıra bekliyor. Doktor test, MR veya tomografi istemişse 3 ay içinde randevu almışsanız şanslısınız.
Şikâyet etme hakkı var mı? Yok.
Ya eğitim! Çocuklarımızın 16 yılda denek haline getirildiğini hiç kimse inkâr etmiyor.
Peki, şikâyet etme hakkı var mı? Yok.
Üniversiteleri, atanamayan eğitimli insanların intiharlarını, aldığı kredisini ödeyemediği için evine, arabasına, traktörüne, toprağına haciz konulan, elinden alınan vatandaşlarımızı da sayayım mı?
Özetle tablo dünden daha kötü. Şikâyet etme hakkınız var mı? Bence yok.
Çünkü Prof. Dr. Haydar Baş önünüze dünya çağında uygulama ispatlı kurtuluş reçetesini koydu. Siz kendi elinizle reddettiniz. Yani tedaviyi reddettiniz. Onun için ben de Sayın Baş gerçeğini görene kadar şikâyet hakkınız yok, diyorum.
Ekranlarda ise saatlerce kim kazanır, kazanırsa ne yapar, tartışmaları yaşanıyor. Ama ne iktidarı, ne muhalefeti ve ne de ekranlara çıkan akademisyenleri, gazetecileri milletin ne halde olduğundan hiç bahsetmiyor.
Sahi halkımızın durumu nedir?
Bu sorunun cevabına geçmeden devlet ve milletimizin siyasi, ekonomik ve sosyal sıkıntılarını daha yaşanmadan tespit eden ve çözüm yollarını gösteren ve de milletimize, "Gelin, Milli Ekonomi Modeli'ni iktidar yapın, devletimiz tam bağımsız olsun, sizler de refah içerisinde yaşayın" çağrısı yapmıştı.
Adeta doktorun koyduğu tedaviyi reddeden hasta misali milletimiz de tedaviyi reddetmiş ve gerçeğin değil hayal vaat edenlerin peşine gitmişti.
Prof. Dr. Haydar Baş yıllar önce kaleme aldığı bir makalesinde aynen şöyle diyordu:
"Seçimlerden sonra hayatımızda değişen hiçbir şey olmayacak. Seçim öncesi sıkıntılar ve çözüm bekleyen talepler, seçim sonrasında da aynen gazete sütunlarına taşınmakta.
Burada, seçilenlerin hiçbir suçu yok. Zira seçim sathı mahallinde kimse, 'bu meseleyi şöyle halledeceğim, çözümüm şudur' diyerek oy istemedi.
Kime sorsan halinden yakındı; açlıktan, işsizlikten şikâyet etti.
Sonra da bunların müsebbibine yine oy verdi.
Bu saatten sonra, milletin bir şey talep hakkı söz konusu olamaz.
Kendi nefsi adına üç beş kuruşa, icraatları veya hayata geçirilmeyenleri görmezden gelenlerin bugünkü tablo hakkında şikâyete de hakkı yoktur.
Zira iktidarı kendi tercihinle o noktaya kendin taşıyorsun, sonra da kalkıp halinden şikâyet ediyorsun!
Böyle bir mantık başka hiçbir ülkede görülemeyecek bir yaklaşımdır.
Kısaca milletin, seçimlerden önce olan ve halen devam eden mağduriyeti yine milletin eseridir."
Bu tespit bugün de, 24 Haziran'dan sonra da geçerlidir. Milletimizin şikâyet hakkı yoktur.
Milletimizin haline gelince!
Sofrasında yediği etin ne eti olduğundan, kimin kestiğinden haberi olan veya emin olan var mı? Yok.
Şikâyet hakkın var mı? Yok.
Bakıyorsunuz ki, Rize'de vatandaş topladığı çayı para etmiyor diye, denize döküyor. Şikâyet etme hakkı var mı? Yok.
Bir başka yörede vatandaş ürettiği sütü bankanın önüne döküyor, bir başkası patatesini çöpe ayırıyor, diğeri domatesini imha ediyor, bir diğeri bağını, bahçesini satıp şehirde asgari ücretle çalışmak için geliyor. Şikâyet hakkı var mı? Yok.
Yine Rize'de, mevsimlik işçi olarak 500 kişi alınacak, 6 bin kişi müracaat ediyor. Şikâyet hakkı var mı? Yok.
Ya hastaneler, salonlar! Ful. Herkes sıra bekliyor. Doktor test, MR veya tomografi istemişse 3 ay içinde randevu almışsanız şanslısınız.
Şikâyet etme hakkı var mı? Yok.
Ya eğitim! Çocuklarımızın 16 yılda denek haline getirildiğini hiç kimse inkâr etmiyor.
Peki, şikâyet etme hakkı var mı? Yok.
Üniversiteleri, atanamayan eğitimli insanların intiharlarını, aldığı kredisini ödeyemediği için evine, arabasına, traktörüne, toprağına haciz konulan, elinden alınan vatandaşlarımızı da sayayım mı?
Özetle tablo dünden daha kötü. Şikâyet etme hakkınız var mı? Bence yok.
Çünkü Prof. Dr. Haydar Baş önünüze dünya çağında uygulama ispatlı kurtuluş reçetesini koydu. Siz kendi elinizle reddettiniz. Yani tedaviyi reddettiniz. Onun için ben de Sayın Baş gerçeğini görene kadar şikâyet hakkınız yok, diyorum.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Osman Baş / diğer yazıları
- EMPATİ (Buram buram merhamet) / 15.08.2020
- Rusya ekonomik bağımsızlığını nasıl kazandı? / 16.01.2020
- ABD’li profesörün itirafı / 15.01.2020
- İslam ve Mevlana - 2 / 12.01.2020
- İslam ve Mevlana -1- / 11.01.2020
- Ehl-i Beyt’i sevenlerin özellikleri / 12.12.2019
- Vatan müdafaası / 10.12.2019
- İmam Seccad; Namaz / 05.12.2019
- İmam Zeynelabidin (a.s) / 04.12.2019
- Gadir-i Hum’u inkâr edemezsiniz / 26.11.2019
- Rusya ekonomik bağımsızlığını nasıl kazandı? / 16.01.2020
- ABD’li profesörün itirafı / 15.01.2020
- İslam ve Mevlana - 2 / 12.01.2020
- İslam ve Mevlana -1- / 11.01.2020
- Ehl-i Beyt’i sevenlerin özellikleri / 12.12.2019
- Vatan müdafaası / 10.12.2019
- İmam Seccad; Namaz / 05.12.2019
- İmam Zeynelabidin (a.s) / 04.12.2019
- Gadir-i Hum’u inkâr edemezsiniz / 26.11.2019