Yunanistan krizi, batının kendi insanına bile faydalı olamadığının, en ufak bir kriz ortamında kendi insanını bile rahatlıkla harcayabildiğinin bir kez daha ispatı oldu.
Malum, geçtiğimiz günlerde AB’nin lokomotif ülkesi Almanya’nın Başbakanı Merkel, Yunanistan’a günübirlik bir ziyaret gerçekleştirdi. Yunanistan’da bütün gözler Merkel ile Yunan Başbakanı Samaras’ın yapacağı görüşmedeydi.
Bu görüşme çok önemliydi çünkü Yunanistan ekonomisi nakit sıkıntısı sebebiyle kilitlenmişti ve AB’den gelecek olan 31,5 milyar euroluk yardım paketinin onayını bekliyordu.
Her şey Merkel’in ağzından çıkacak olan “evet” kelimesine bağlıydı.
Ama Merkel bunun için değil, Yunan halkına aba altından sopa göstermek için gelmişti.
Alman Başbakan, acı reçeteyi Yunan liderinin önüne koydu ve bir bir sıraladı:
Devlet memurlarının maaşları yüzde 12 oranında azaltılacak.
Devlet hastanelerindeki harcamalar ve tedavi giderleri daha çok kısıtlanacak.
Özelleştirmelere hız verilecek.
Vergiler etkin ve hızlı bir şekilde toplanacak.
Tabi, acı reçete bununla sınırlı kalmıyor. Bunlar yapıldıktan sonra tavizlerin devamı da gelecek.
Çünkü Yunanistan’dan, AB Komisyonu, Avrupa Merkez Bankası ve IMF temsillerinden oluşa troyka heyeti ile anlaşıp onların bir dediğini etmemesi istendi.
Anlaşılacağı gibi, Merkel’in Yunanistan ziyareti, Yunan hükümeti ve halkı için “ölümlerden ölüm beğen” anlamını taşıyordu.
Yunanistan, batı medeniyeti için çok önemli bir ülke. Hatta batı medeniyetini oluşturan üç unsurdan birisi, Yunan medeniyetidir.
Hadi bunu geçelim, Yunanistan Avrupa’nın çıkarları için yıllarca Türk milleti ile çatıştı, Türkiye topraklarını işgal etti.
Bunu neden anlatıyorum, çünkü batı adına bu kadar fedakarlık(!) yapmış olan Yunanistan bugün batının topunun ucunda, rahatlıkla harcanıyor.
Bu noktada can alıcı soru şu: En ufak bir krizde bile, kendi medeniyetinin temelini atan, kendi çıkarları için canını veren bir ülkesini rahatlıkla harcayabilen Batı, sizce Türkiye’ye ne gibi faydası olabilir?
O halde, vefasız, vicdansız, hayırsız ve her şeyden önemlisi dağılmaya yüz tutmuş bir Avrupa Birliği’nin kapısında hala ne işimiz var?
Yunanistan’ı harcayan, ayakta duramayacak kadar sarsılmış Yunanistan’a bir tekme daha vuran AB, Türkiye’ye neler yapmaz?
Bugünün dünyasında artık yükselen değer krizle boğuşan, kendi insanını dışlayan AB değildir, yine krizden yakasını kurtaramayan, imajı sıfırlanmış olan, insanların kanı üzerinden beslenen ABD hiç değildir.
Bakın, batılı ülkeler krizler ve istikrarsızlık sebebiyle sürekli liderlerini değiştirmek zorunda kalırken, Rusya, Çin, Venezuela, Brezilya gibi ülkeler aynı liderlerinde sebat etmektedir.
Dün Rusya’dan ayrılıp batıyı tercih eden Gürcistan gibi ülkeler de tek tek yeniden Rusya’yla ilişkilerini normalleştirmektedir.
Bu yükselen ülkelerin daha öncesiyle bugünü arasındaki en bariz fark, ekonomilerinde yaptıkları değişimdir. Ve dikkat edin bu değişimin başlangıç tarihi 2005’tir, yani Prof. Dr. Haydar Baş’ın Milli Ekonomi Modeli’nin zuhur ettiği yıldır.
Kısaca ifade etmek gerekirse, Milli Ekonomi Modeli’ne sarılan yükseliyor, sırtını dönen ise sürünmeye devam ediyor.
Malum, geçtiğimiz günlerde AB’nin lokomotif ülkesi Almanya’nın Başbakanı Merkel, Yunanistan’a günübirlik bir ziyaret gerçekleştirdi. Yunanistan’da bütün gözler Merkel ile Yunan Başbakanı Samaras’ın yapacağı görüşmedeydi.
Bu görüşme çok önemliydi çünkü Yunanistan ekonomisi nakit sıkıntısı sebebiyle kilitlenmişti ve AB’den gelecek olan 31,5 milyar euroluk yardım paketinin onayını bekliyordu.
Her şey Merkel’in ağzından çıkacak olan “evet” kelimesine bağlıydı.
Ama Merkel bunun için değil, Yunan halkına aba altından sopa göstermek için gelmişti.
Alman Başbakan, acı reçeteyi Yunan liderinin önüne koydu ve bir bir sıraladı:
Devlet memurlarının maaşları yüzde 12 oranında azaltılacak.
Devlet hastanelerindeki harcamalar ve tedavi giderleri daha çok kısıtlanacak.
Özelleştirmelere hız verilecek.
Vergiler etkin ve hızlı bir şekilde toplanacak.
Tabi, acı reçete bununla sınırlı kalmıyor. Bunlar yapıldıktan sonra tavizlerin devamı da gelecek.
Çünkü Yunanistan’dan, AB Komisyonu, Avrupa Merkez Bankası ve IMF temsillerinden oluşa troyka heyeti ile anlaşıp onların bir dediğini etmemesi istendi.
Anlaşılacağı gibi, Merkel’in Yunanistan ziyareti, Yunan hükümeti ve halkı için “ölümlerden ölüm beğen” anlamını taşıyordu.
Yunanistan, batı medeniyeti için çok önemli bir ülke. Hatta batı medeniyetini oluşturan üç unsurdan birisi, Yunan medeniyetidir.
Hadi bunu geçelim, Yunanistan Avrupa’nın çıkarları için yıllarca Türk milleti ile çatıştı, Türkiye topraklarını işgal etti.
Bunu neden anlatıyorum, çünkü batı adına bu kadar fedakarlık(!) yapmış olan Yunanistan bugün batının topunun ucunda, rahatlıkla harcanıyor.
Bu noktada can alıcı soru şu: En ufak bir krizde bile, kendi medeniyetinin temelini atan, kendi çıkarları için canını veren bir ülkesini rahatlıkla harcayabilen Batı, sizce Türkiye’ye ne gibi faydası olabilir?
O halde, vefasız, vicdansız, hayırsız ve her şeyden önemlisi dağılmaya yüz tutmuş bir Avrupa Birliği’nin kapısında hala ne işimiz var?
Yunanistan’ı harcayan, ayakta duramayacak kadar sarsılmış Yunanistan’a bir tekme daha vuran AB, Türkiye’ye neler yapmaz?
Bugünün dünyasında artık yükselen değer krizle boğuşan, kendi insanını dışlayan AB değildir, yine krizden yakasını kurtaramayan, imajı sıfırlanmış olan, insanların kanı üzerinden beslenen ABD hiç değildir.
Bakın, batılı ülkeler krizler ve istikrarsızlık sebebiyle sürekli liderlerini değiştirmek zorunda kalırken, Rusya, Çin, Venezuela, Brezilya gibi ülkeler aynı liderlerinde sebat etmektedir.
Dün Rusya’dan ayrılıp batıyı tercih eden Gürcistan gibi ülkeler de tek tek yeniden Rusya’yla ilişkilerini normalleştirmektedir.
Bu yükselen ülkelerin daha öncesiyle bugünü arasındaki en bariz fark, ekonomilerinde yaptıkları değişimdir. Ve dikkat edin bu değişimin başlangıç tarihi 2005’tir, yani Prof. Dr. Haydar Baş’ın Milli Ekonomi Modeli’nin zuhur ettiği yıldır.
Kısaca ifade etmek gerekirse, Milli Ekonomi Modeli’ne sarılan yükseliyor, sırtını dönen ise sürünmeye devam ediyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025